Züleyha ALAT
Sosyal medya temelde kullanıcıların kendilerine aynı görüşleri paylaştıkları sanal bir çevre (İNG. virtual community) edinmeleri ve sanal varlıklarını bu çevrelerde sürdürmeleri prensibine bağlı olarak çalışır. Ticari işletmeler bağlamında bu işlev ürünü alıcıya tanıtma bağlamında çok yüksek kar sağlasa da ticari amaç taşımayan kullanıcılar için olay farklı bir boyut kazanır. Pazarlayacak ticari ürünleri olmayan bilinçsiz kullanıcılar şahsi hayatlarını veya yeteneklerini geçerli para birimi beğeni, yorum ve paylaşma olan bu sektörde pazarlığa açıyor. Bu durum görünürde kazandırmadığı gibi kaybettirmeyen bir eylem olarak tanımlanırsa da aslında paha biçilemeyecek insan yaşamına aldığı beğeni sayısını değer biçmekten farksızdır. Bu durumun bir sonucu olarak gerçek ve sanal kimliği birbirine kaynaşmış kullanıcılar sosyal medyadan beklediği düzeyde ilgi ve kabul alamadıklarında içlerine kapanıyor ve kendilerini değersiz hissediyor. Dahası sosyal medya, olayın olumsuz seyri değişmediği takdirde stres, kaygı ve depresyon gibi insanın iç dünyasını sarsan depremlerin tetikleyici unsuru haline geldi ve bu bağlamda bireyi hem gerçek toplum hem de sanal toplumdan soyutluyor ve aidiyet krizlerine neden oluyor.