Son devrin büyük âlimlerinden, YÖK Başkanı Yekta Saraç Hoca’nın babası, Muhammed Emin Saraç Hocamız, Hakk’a yürüdü. Cenazesi bugün öğle namazından sonra Fatih Camii’nden kaldırılacak.
Emin Saraç Hocamız’ın hayatı, yakın tarihimizin özeti gibiydi; yaşadıklarımıza ayna tutan fırtınalı bir hayat!
Milletin tarihi, bazen belli kişilerin hayatında özetlenir. Böyle kişiler, hem millete hem de tarihe malolmuş kişilerdir; milletin hafızası rolü oynarlar; milletin yaşadıklarını yansıtan bir ayna rolü, hatta “ayna imge” fonksiyonu görürler; ille de psikanalist Lacan’ın imajinatif metaforunu kullanmam gerekirse.
FIRTINALI YAKIN TARİHİMİZİN AYNA İMGESİ
Ayna imge metaforunu ödünç aldım burada; zira ayna imge metaforu işlevi görenler sadece geçmişi, yaşanmışlıkları yansıtmazlar; geleceğe, geleceğin nasıl geleceğine de işaret eder, ayna tutarlar.
Emin Saraç Hocamız Türkiye’nin ayna imgesi’ydi tam da anlatmaya çalıştığım şekilde.
Türkiye’nin modernleşme, sekülerleşme tercihiyle fırtınalı denizlerde yol alışını, geminin fırtınanın ortasında batma tehlikesiyle kıran kırana boğuşmasını, ontolojik olarak Türkiye’nin ruhköklerini inkâr ederek tıpkı okyanusunun ortasında ortaya buraya sürüklenişini, yok olma korkusunu iliklerine kadar yaşayışını temsil ediyor Emin Saraç Hoca’nın hayatı.
Tabii bu, madalyonun sadece bir yüzü, görünen yüzüne yansıyanlar bunlar.
Bir de madalyonun öteki yüzü var; orada da okyanusun ortasında yok oluş felâketine karşı dalgakıranlar gibi direnen, savaşan gizli kahramanlar var.
İşte o gizli kahramanlardan biri Emin Saraç Hocamız. Kur’ân’la, Sünnet’le, hadislerle, tasavvufla sarsılmaz, kale gibi duvarlar, yıkılamaz, yok edilemez muhkem direnç noktaları inşa ederek yok olmaya direndi, milletin ruhunu diri tuttu; bütün epistemolojik, kültürel, ontolojik yok olma biçimlerini püskürten, dirilişin güzergâhlarını belirleyerek temellerini atan uzun soluklu, çilekeş bir ilim geleneği geliştirerek medeniyet fikriyatının ve öncülerinin tohumlarını ekti ve yokoluşu dirilişe ve varoluşa dönüştüren gizli kahramanlardan biri olarak âhirete irtihal eyledi, tarihe geçti.
Emin Saraç Hocamızı’n şahsî biyografisine baktığımızda, onun çilekeş hayatıyla Türkiye’nin fırtınalı yakın tarihinin nasıl örtüştüğünü, Emin Saraç gibi öncü ilim ve fikir adamlarımızla Türkiye’nin geleceğinin, gelecek tarihinin İslâmî ruh köklerimiz üzerinden nasıl inşa edildiğini çok rahat bir şekilde görebileceğimizi düşünüyorum.
Bunun için onun hayatına yakından bakmak yeterli.
BABASI KUR’ÂN ÖĞRETTİĞİ İÇİN MAHKEMEYE ÇIKARILDI!
Tokat’ın Erbaa kazasında Tanoba köyünde, ilim tahsili yüksek bir ailede ve ortamda dünyaya geliyor. Dedesi Nakşibendiye’den Müderris Üzeyir Efendi Niksar’ın Keşfi Camii Medresesi’nde müderrislik yapmış, dönemin önde gelen uleması arasında gösterilen biri. Emin Saraç Hoca, dedesinin yanında 6 yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i hatmederek hafızlığa başlıyor.
Kendisi, erkek ve kız kardeşleri, Kur’ân-ı Kerim okumanın suç sayıldığı dönemlerde hâfız olarak yetiştiriliyorlar.
Kasıp kavurucu, yok edici, her şeyi silip süpürücü fırtınanın ortasında dalgakıran gibi yok olmaya direnmek buna denir işte!
Babası Hafız Mustafa Efendi o dönemde çocuklarına Kur’ân-ı Kerîm okuttuğu için mahkemeye çıkarılıyor!
Yanlış okumadınız ey millet!
Babası çocuklarına Kur’ân okutuyor diye yargılanıyor! Sadece bir örnek bu!
Binlercesi Anadolu kıtasının bağrında kayıtlı; nöbet tutan dağı taşı, kayıt tutan ve ağıt yakan ırmakları tanıktır buna!
Hâkim, “Sen çocuklara Arapça okutuyormuşsun. Bu, doğru mu?” diye soruyor!
Yunan çocuğu değil bu adamlar! Bu ülkenin devşirilmiş, celladına âşık edilmiş tasmalı çekirgeleri!
Ama cevabını alıyor bu epistemik köleler: “Ben çocuklara kimsenin canına, malına ve ırzına tasallut etmeleri için bir şey öğretmiyorum ki! Ben Kur’ân-ı Azîmüşşan’ı okutuyorum! Allah’ın kitabını!” diyor ve buna rağmen 6 ay hapis cezasına çarptırılıyor!
İLK HADİS İCAZETİNİ SÜLEYMAN EFENDİ’DEN ALDI
Emin Saraç Hocamızı ailesi, 1943’te tahsil için İstanbul’a Ali Haydar Efendi’nin tekkesine gönderiyor. O sıralarda Ali Haydar Efendi, tekkesi sürekli gözlem altında tutulduğu için M. Emin Saraç’ı Fatih Camii Baş İmamı Ömer Efendi’ye emanet ediyor!
Sonra Karagümrük’teki Üçbaş Medresesi’ne gidiyor. Burada ikamet eden ve 65 sene başkayyımlık yapan Süleyman Efendi’den Buhâri-i Şerif okuyor ve icazetnamesini alıyor.
MISIR’DA “OSMANLI’NIN ÇOCUĞU” OLARAK GÖRÜLÜYORLAR!
Üçbaş Medresesi’nde 1950’ye kadar kalıyor. Bu süreçte Gümülcineli Mustafa Efendi, Muhaddis İbrahim Efendi, Arnavut Hüsrev Efendi, Ali Haydar Efendi, Silistreli Süleyman Hilmi (Tunahan) Efendi gibi zatlardan da tefsir, hadis, fıkıh, usul dersleri okuyor.
Ezher diploması Türkiye’de geçersiz kılınmasına rağmen Mısır’da 9 yıl kalarak eğitimine devam ediyor. Bu dönemde Muhammed Zahidü’l Kevserî, Osmanlı’nın son şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi, Yozgatlı İhsan Efendi, Muhammed Abdulvehhab Buhayri, Ahmed Fehmi Ebu Sünne, Ali Yakup Efendi, Abdulfettah eş-Şa’şa’dan istifade ediyor.
Mısırlı hocalar kendilerini “Osmanlı devletinin çocukları” olarak görüyorlar. Tabii bu çok önemli bir iltifat onlar için!
Emin Saraç Hocamız ikibine yakın talebeye icazet verdi. Fırtınanın ortasında yılmadı, dalgakıran gibi savaştı ve geleceğin Müslüman Türkiye’sinin temellerini atan ilim, fikir ve devlet adamlarını yetiştirdi.
“Çocukluğumda bizim Kur’an okumamız yasaktı. Babam da dedem de bu yüzden hapse girmişti. O imtihanlardan geçtik. Şimdi ise Allah bizi aydınlığa çıkardı. Artık ülkemizde Kur’an-ı Kerim okuyan bir Cumhurbaşkanı var” demişti.
Allah rahmet eylesin.
Mekânı cennet, makamı âlî olsun.
Kaynak / Yeni Şafak Gazetesi