Türkiye, herhangi bir İslâm ülkesi değil. Medeniyet-kurucu, (medeniyetin istikametini, yönünü, yörüngesini ve ruhunu yitirmemesini sağlaması anlamında) medeniyeti-konumlandırıcı ve her tür saldırıya karşı medeniyeti-koruyucu roller üstlenmiş tarih yapıcı bir ülke, böyle bir tarihin mirasçısı. Bin yıl İslâm’ın bayraktarlığını yapmış, hilâfeti devraldıktan sonra Müslümanların hâmisi, korucuyu-kollayıcısı olmuş bir umut.
Adı, İslâm’la özdeşleşmiş, kaderi İslâm’la belirlenmiş, geleceği İslâm’a endekslenmiş bir ruh.
İslâm’la varolmuş, geliştirdiği derinlikli, kapsamlı ve benzersiz medeniyet atılımıyla İslâm’ın dünyada varolmasını, varlık göstermesini, hükümran olmasını, dünyaya adaletle ve merhametle yön ve şekil vermesini sağlamış, bu konuda öncülük etmiş bir büyük ufuk.
Varlığını İslâm’a borçlu bir toplumdan söz ediyoruz. İslâm’la etle tırnak gibi iç içe geçmiş bir toplumdan.
Öte yandan İslâm’ın kaderinin şekillenmesinde dün tarihî roller oynayan, yarın da yine belirleyici, tarihin akışını şekillendirici büyük roller oynayacak bir toplumdan, elbette ki.
Ama tek şartla: Yeniden tarih-yapıcı, medeniyet-kurucu rolümüzü oynamamızı sağlayacak medeniyet mefkûresini diriltecek atılımlar yapabilirsek… Bu atılımları yapmamızı mümkün kılacak büyük, çaplı, bütün insanlığa seslenebilecek parlak öncü kuşaklar yetiştirebilirsek… Bu öncü kuşakları yetiştirecek eğitim, kültür, sanat sistemleri ve kurumları inşa edebilirsek…
Ne var ki, durum, kısa vadede çok vahim. Orta ve uzun vadede vazifemizi hakkıyla yerine getirebilirsek bu vahim durumu aşabiliriz. Ama şu an İslâm, hiç olmadığı kadar hakarette aşağılanmaya maruz kalıyor. Sadece İslâmî çevrelerin dışından saldırılarla değil, aynı zamanda İslâmî çevreler tarafından da çok kötü temsilden kaynaklanan, haram helal ölçülerini takmayan ürpertici Müslümanlık anlayışından kaynaklanan bir iç yıkımla, çürümeyle karşı kaşıya.
İslâm’ın geleceği güvende değil bu ülkede. İslâm›ı yitiren bir Türkiye, istiklalini de, istikbalini de yitirir. Paramparça olur, kurda kuşa yem olur biter.
Düşünebiliyor musunuz: İslâm’ın bayraktarlığını yapan bir toplum, dünyada İslâm’a en yoğun ve en iğrenç saldırıların yapılabildiği bir derekeye sürüklendi. Bu, İslâm tarihinin yapılmasında kilit rol oynayan, İslâm’la özdeşleşmiş bir toplum için yüzkarası bir durumdur. Çok trajik, insanı kahreden bir düşüştür.
İnsanın aklı havsalası almıyor gerçekten: İslâm’ın en temel kurucu isimlerine, bizi biz yapan, bizi bin yıl ayakta tutan, bizim bin yıl insanlık tarihini yapmamıza imkân tanıyan aziz değerlerine saldırılar gırla gidiyor: Hz. Peygamber’e (sav) hakaretin bini bin para! Aşağılık türedi tipler, son derece sığ, berbat, salaş bilgilerle hiç anlamadıkları meselelerde ahkâm kesmekten, inanılmaz yalanlara başvurmaktan, iftira üstüne iftira atmaktan geri durmuyorlar! Kelime-i tevhid’in ne olduğunu bilmeyen ve hilâfetten nefret eden kişiler, bir kurşun bile atılmadan zihinleri işgal edilen, celladına alık edilen zavallılar hem ülkenin hem de kendilerinin altını oyuyorlar ama bunun farkında bile değiller!
Hilâfet, emperyalizme karşı direnişin kalesiydi. Emperyalistlere, özellikle de İngilizlere karşı destansı direniş, hilâfet sancağı ile gerçekleştirildi. Bizim istiklal savaşını kazanmamızı sağlayan maddî ve manevî yardımlar biz hilâfetin sahibi olduğumuz için yapıldı bize.
Hilâfet hem küresel sisteme meydan okuyan sistemin adı hem de Müslümanları birbirine kenetleyen ruhun adresi. Hilâfet çökertildiği için İslâm dünyası paramparça edildi, işgal edildi, lime lime edildi, birbirine düşman edildi, emperyalistlerin kölesi yapıldı kolaylıkla. Müslümanların bir çatı altında toplanmasını sağlayan hilafet gibi kurumlar çökertildiği için İslâm dünyası sahipsiz, öksüz, yetim ve de kimsesiz! Emperyalizmin oyunlarını püskürtecek, mazlumları birbirine kenetleyen böylesine devrimci bir kurumdan nefret edenler celladına âşık tasmalı çekirgeler olabilir ancak!
İnsanın nutku kesiliyor gerçekten: Kim derdi ki, Türkler, öylesine ruhsuzlaşacak ki, “anam babam sana feda olsun Ya Muhammed!” diyerek yetişen, nefes alıp veren Türklerin çocukları, bugün gelinen noktada Hz. Peygamber’e, İslâm’ın kutsallarına insanın hayal bile edemeyeceği hakaretlerde ve iftiralarda bulunacaklar! Bunu yaşıyor olmak insanı çılgına çevirmeye, “Eyvah! Bu hâl nedir, neyin nesidir?” diye ağıtlar yakmaya yetiyor!
Müslümanlar sahipsiz mi İslâm’ın bayraktarlığını
yapmış bu ülkede?
Müslümanları, İslâm’ın kutsallarını koruma altına alacak anayasa yapılması şart!
Burası Müslümanların yurdu, umudu ve ufku! Bu yurdun, umudun ve ufkun yok edilmesine aslâ izin vermeyeceğiz! Türkiye, dünyanın ruhu, mazlumların umudu ve zorbaların kâbusu olmaya devam edecek; emperyalist, ruhsuz dünya düzeninin sona erdirilmesinde orta ve uzun vadede dün olduğu gibi yarın da anahtar rol oynayacak bir kez daha!
Bu millet henüz ayağa kalkmadı ve haykırmadı! Bu milletin ayağa kalkması ve haykırması bütün şeytanların kaçacak delik aramalarına yol açacak bir kez daha! İnşallah.
Vesselâm.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusuf-kaplan/turkiyede-islama-yapilan-igrenc-saldirilara-devlet-sessiz-kalamaz-4592179