YUSUF KAPLAN - TARİH YAPMAK OLARAK ÜMMÎLEŞMEK

YUSUF KAPLAN - TARİH YAPMAK OLARAK ÜMMÎLEŞMEK

YUSUF KAPLAN - TARİH YAPMAK OLARAK ÜMMÎLEŞMEK


Türkiye, belirsiz hatta çok tehlikeli bir sürece sürükleniyor… Seçimlere gidiyoruz. Cumhuriyet’in 100. yılında yapılacak seçimler, Türkiye’nin kaderini etkileyecek kadar hayatiyet arzediyor.

TÜRKİYE KENDİNE GELEMEDİ HENÜZ

Çünkü Türkiye henüz kendine gelemedi, kendini bulamadı ve kendi olamadı.

Olamazdı; çünkü Türkiye, rotasını yitirmiş, raydan çıkmış, freni patlamış bir tren gibi sürükleniyordu: Türkiye’nin zihni yok edilmiş, aklı tutulmuş, ruhu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı.

Tanzimat’la yönünü yitiren Türkiye, Cumhuriyet’le yörüngesini kaybetmiş, fırtınalı denizin ortasında oraya buraya sürüklenip duruyordu. Böyle giderse ruhunu da yitirebilirdi…

Korkulan olmak üzere gibi: Türkiye, ruhunu kaybediyor…

Bu toplumu vareden, bu topluma varlık sebebini veren ve bu toplumun insanlık tarihini yapmasını, şekillendirmesini mümkün kılan anlam haritalarını armağan eden yaratıcı ruhunu ve kurucu iradesini kazandıran İslâm’la, İslâm medeniyetiyle, İslâm’ın sunduğu, bin yıldır insanlığın benzerini henüz geliştiremediği muazzez bir adalet sistemi ve sulh düzeni tesis ederek farklılıklara hiç yüksünmeden, hiçbirini ötekileştirmeden hayat hakkı tanıyan, onlarla birlikte aynı siyasî-hukûkî ve sosyal-kültürel düzende bir öteki icat etme gereği, ilkelliği göstermeden birlikte yaşayan, bunun insanlık çapında, küresel ölçekte en evrensel modelini ve formülünü geliştiren kendi tarihini ve medeniyet dünyasını kaybetmişti Türkiye.

Kendini kaybetmişti. Ruhunu kaybetmek üzereydi. Kendini Kendi kılan anlam haritalarını. Tarih yapmasını mümkün kılan karakterini, şahsiyetini veren Yaratıcı ruhunu ve kurucu iradesini. Mekke’sini ve Medine’sini. Yani mekkesini inşa eden yaratıcı ruhunu, medinesini inşa eden kurucu iradesini yitirmişti.

İKİ EKSEN: “YARATICI” RUH VE KURUCU İRADE

Bir toplumun tarih yapmasını mümkün kılan iki eksen vardı: Birincisi, Dikey eksen, yani yaratıcı ruhu veren Mekke’si. İkincisi de Yatay eksen, yani kurucu iradesini harekete geçirmesini mümkün kılan Medine’si.

Tarih yapmanın, tarihe ruh üflemenin, herkesin kendince nefes alabileceği bir dünya inşa etmenin yolu buradan geçiyordu: Mekke’yi ve Medine’yi ya da Müslüman Zihni’ni ve Müslümanca yaşama Zemini’ni inşa edecek Yaratıcı ruh’la ve kurucu iradeyle donanarak herkese hayat sunan Müslüman Zamanı’ına, Müslüman dünya’sına ulaşma zorlu çabası ortaya koymaktan geçiyordu tarih yapmanın yolu…

Tarih yapmak; tarihin ruhunu yakalamak, sonra da o tarihe kendi ruhunu nakşedecek, bütün zamanları seferber edecek, bütün zamanları kendi çocuğu kılabilecek ve bütün zamanların çocuğu olmasını sağlayabilecek tastamam bir Nebevî ruh üfleyerek bir hakikat medeniyeti yeşertmek demek.

İşte bu, ümmîleşme demek: Vahiy’den kalkarak bütün dünyalara, zamanlara ve mekânlara ulaşmak, bütün zamanların ve mekanların tasallutundan kurtularak bütün zamanlara ve mekanlara tasarrufta bulunacak kıvamda Nebevî solukla donanmak.

Mekke’nin Yaratıcı ruhu, Medine’nin kurucu iradesi ve Sünnet-i Seniyye demek olan Medeniyet’in kuşatıcı ve kucaklayıcı Hakikat Gökkubbesi’ni inşa etme yolculuğu ümmîleşme demek olan tarih yapma yolculuğu.

Tarih yapmak öncelikli olarak, Mekke’de melekûtî âlemden (veya beşerüstü kaynaktan ya da yaratıcı ilke’den) süt emerek taze bir bakış, taze bir zihin, taze bir dil, taptaze bir şahsiyet inşa etmek; ikinci olarak Medine’de o melekûtî âlemden emilen sütle insanın meleksi meleklerini yeşerterek, mülk âleminde meliklik taslamayan sıradışı olan ama sınırdışı olmayan bir kurucu irade geliştirmek, Müslümanca yaşanacak bir zemin, bir mekân, bir yer, bir yurt inşa etmek; ve nihayet yaratıcı ruh’la kurucu irade’nin, dikey eksen’le yatay eksen’in, zihin’le zemin’in, Mekke ile Medine’nin diyalektik ilişkisinden, etkileşiminden tarihe ruhunu verecek ve herkese hayat üfleyecek, hayat sunacak bir zaman, bir ruh (bir geist), bir dünya inşa etmek.

KAPİTALİZM VE ANTİ-KÜLTÜR

Kapitalizm kıtalar dolaşsın, çökmesin diye; insan türünü yok olmanın eşiğine getirdiler.

Savaş teknolojileri üzerinden varlığını sürdüren kapitalizmin, haz teknolojileri üzerinden varlığını yepyeni boyutlara taşıması = Kültürün ölmesi.

Barbarlığın, kültürsüzlüğün hükümranlığını ilân etmesi demek.

Başıboşluk + hazcılık=pasif nihilizm biçiminin hükümranlığını ilan etmesi.

Tam anlamıyla, kültürün yok olması, kültürsüzleşmenin bir şekilde ‘anti kültür’ hâline gelmesi.

Anti-Kültür=Zamanı ve mekânı, bütün gelenekleri ve değerleri yok sayan; değerlerin değersizleştiği, anlamların anlamsızlaştığı, insanın dünyasızlaştığı, dünyanın insansızlaştığı bir hayat! Ölü bir hayat.

Modern dünya, insanı da, insanın dünyasını da yok etti.

Seküler dünya; enfüsle âfâkı, gökle yeri, madde ile mânâyı, ruh ile bedeni, fizik ile fizikötesini birbirinden ayırdığı için parçalıdır.

Hakikati paramparça etmiştir.

Bu, insanın cehenneme sürüklenişi demektir.