Yusuf Kaplan - Rasim Özdenören, Müslümanca duymanın ve düşünmenin gramerini çıkardı, gitti bu dünyadan… 24 Tem 2022

Yusuf Kaplan - Rasim Özdenören, Müslümanca duymanın ve düşünmenin gramerini çıkardı, gitti bu dünyadan… 24 Tem 2022

Yusuf Kaplan - Rasim Özdenören, Müslümanca duymanın ve düşünmenin gramerini çıkardı, gitti bu dünyadan… 24 Tem 2022


Yaprak dökümü sürüyor…

Türkiye öncülerini öte dünyaya uğurluyor birer birer…

Şimdi de Rasim Özdenören Ağabey Hakk›a yürüdü. Çok üzüldüm. Üzerimizde emeği olmuş bir ağabeyimizdi. Mütevazı bir insandı. Hoşsohbet bir adamdı.

Müslümanca düşünmenin yol haritasını çıkarmıştı.

Sade, sessiz bir hayat yaşadı, sessizce ayrıldı aramızdan.

Allah rahmet eylesin.

Mekânı cennet olsun.

Rasim Ağabey’le üniversite yıllarından itibaren, 1980’li yılların başlarından bu yana tanışıyoruz şahsen.

Sadece Mâverâ dergisine uğramak için Ankara’ya giderdim. Hem Kayseri’den hem de İzmir’den…

Cahit Ağabey’i, Erdem Ağabey’i ve Rasim Ağabey’i. Üçü de güzel adamdı. Üçü de edebiyatta ve düşünce hayatımızda çığır açacak işlere imza atmak için çırpınıp duruyordu. Üçü de hayallerini bir şekilde gerçekleştirerek bu dünyadan göçtü.

Her ne kadar Cahit Ağabey, bu dünyadan “erken” yaşta göçmüşse de, yazacaklarını yazmış, yapacaklarını yapmıştı esas itibariyle: Öncü şiirler yazmıştı, anlaşılması çok zaman alan şiirler.

Türk edebiyatının Rilke’siydi Cahit Ağabey. Rasim Ağabey de Türk öyküsünün Dostoyevski’si. Bazen bu tür benzetmeleri yaparken neden yabancıları zikrettiğimi soranlara, bu insanlar çağımıza sesleniyordu, edebiyatımızda çağın duyarlıklarını kavrayarak çağın insanına seslenen nadir yazarların arasında yer alıyorlardı, diye cevap veriyorum.

Ama çağın insanına seslenirken, çağın duyarlıklarını, ruhunu iyi kavramış Müslüman yazarlar, sanatçılar ve düşünürler olarak çağa Müslümanca bir gözle, Müslümanca bir bakış açısıyla bakıyorlardı.

Rilke’yle veya Dostoyevski’yle bu yazarlar arasında kurduğum ilişki, biraz bu yazarlarımızın çaplarını ifade etmeyi amaçlıyor aslında. Özellikle de Türkiye’de edebiyata hâkim olan, gözleri kendilerinden başkasını görmeyen çevrelere “ne denli çaplı, büyük yazarlarla karşı karşıya olduklarını” anlatmak için bu yola başvuruyorduk.

Tabii ki, bu yol, sağlıklı bir yol değil. Ben kendi yazarımı, sanatçımı, Batılı sanatçılarla değil, kendi dünyamın sanatçılarıyla, yıldızlarıyla ilişkilendirerek anabilmeli ve anlatabilmeliyim.

Rasim Ağabey, Türk öyküsünde öncü bir isimdi. Öykümüze Dosyoyesvki’ye hakkını ödeyerek de olsa, metafizik derinliği ve çapı girdirmişti. Onun bu özelliği Alim Kahraman, Cevdet Karal ve Necip Tosun dışında pek fazla hakkıyla anlaşılamadı ve anlatılamadı.

Öykü kitaplarının başlıkları bile bu metafizik gerilimi ve derinliği ele vermeye yeter: Çözülme, Hastalar ve Işıklar, Çarpılmışlar vesaire.

Ankara’ya her gidişimde, gencecik bir delikanlı olmama rağmen hepsi de ilgilenirdi benimle. Ne olduğumu sorarlardı, hangi kitabı okuduğumu… Sonra filan filan yazarları da okumalısın mutlaka, diye önerilerde bulunurlardı.

Cahit Ağabey’in ilgisi daha derindendi, daha yürektendi. Rasim Ağabey, hep bir şeyler söylemek için gayret ederdi konuşmalarımızda, bütün ciddiyetiyle. Karşıdaki çocukmuş, gençmiş aldırış etmeden. Erdem Ağabey de yine öyle. Erdem Ağabey tek başına tirad geçmeye başlar, herkes işini gücünü bırakır, onu dinlemeye koyulurdu.

Rasim Ağabey, sanatın sorunları üzerine de düşündü, önemli yazılar yazdı; “İslâmî edebiyat nedir?” sorusuna “İslâmî duyarlıkla yazılan eserler” şeklinde verdiği cevaplar o günden bu yana konuyla ilgili tartışmaların kalkış noktasını oluşturdu.

Müslümanca duyma, düşünme ve yaşama biçimleri üzerine de kafa yordu.

Dünyaya, eşyaya, hâdiselere Müslümanca bakmanın yolları, yöntemleri konusunda yazdıkları, yer yer tartışmalı yanlarına rağmen, kendinden sonra gelen tartışmaların kalkış noktasını oluşturdu.

Müslümanca düşünmenin gramerini, yol haritasını çıkardı. Yer yer selefî duyarlıklara kaysa da, Müslüman zihninin ve düşünme biçimlerinin inşasında öncülük etti, bu konuda gözardı edilemeyecek, üzerinde kafa yorulması gereken kapsamlı bir külliyat ortaya koydu, gitti bu dünyadan.

Rasim Ağabey, Türk düşünce ve sanat hayatında İslâmî duyarlıklar ekseninde yeşertilen düşünce ve sanat ortamının inşasında kilit rol oynayan hem Mâverâ ekolü’nün hem de son kalan temsilcisi olduğu Yedi Güzel Adam’ın en üretken isimlerinden biri olarak düşünce, kültür ve sanat tarihimizdeki yerini yaşarken alan nadir şahsiyetlerdendi.

Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine, çocuklarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Milletimiz büyük bir değerini kaybetti. İnşallah gelecek nesiller, onu ve eserini hakkıyla anlar ve ondan en iyi şekilde yararlanmasını bilirler.

Vesselâm.