Her şeyi peygamberler öğretti bize. Ama biz peygamberleri de, Peygamberlerin bize öğrettiklerini de unuttuk!
Kendimizi unuttuk çünkü! Ne olduğumuzu! Nereden gelip, nereye doğru yol aldığımızı bilmiyoruz. İnsan, kendini unutan, kendini unuttuğu için Tanrı’yı da unutan, unuttuğunu da unutan insan neyi hatırlayabilir ki, neyi bilebilir ki hakkıyla?
İNSAN, NEYİ YİTİRDİĞİNİ UNUTTU
Tarih, insandan ibaret değil. Hayat da!
Hayatta başka varlıklar da var insandan başka, bambaşka, kendi dünyaları olan kendi dilleri olan insanla aynı havayı soluyan aynı zamanı aynı mekânı paylaşan bambaşka varlıklar birbirlerinden habersiz nefes alıp veren doğan yaşayan ölen birbirlerinden habersiz varlıklar; belki de haberli. Sadece insan habersiz bütün varlıklardan! Neden peki?
Unutan, zamanla unuttuğunu da unutan belki de tek varlık olduğu için?
Belki de insan dışındaki varlıklar yekdiğerlerinin dünyalarından haberdarlar? Belki de? Kim bilir?
Aslında insan bilir. İnsanlar arasında diğer varlıklarla, diğer dünyalarla irtibat halinde olan, iletişim kuran, işbirliği yapan, onların dünyasını bilen, onların dünyasına girebilen insanlar peygamberler yalnızca. İnsan nasıl unuttu bunu!
Büyük düşünür Eflatun, felsefeyi yani hikmeti, Müslümanların hikmet olarak adlandırdıkları ve yaptıkları şeyi “hatırlamak” olarak tarif etmişti: demişti ki eflatun bize felsefe insana neyi içerdiğini hatırlama biçimi ve çabasıdır, neyi yitirdiğini arama, belki de bulamama çabasıdır.
İNSAN, TABİATIN, VARLIKLARIN DÜNYASINDAN HABERSİZ!
Harput’tayız. Tarihî bir mekânda konaklıyoruz. Belekgazi Konukevi’nde. Gece sabaha akarken kuşlar uyutmadı beni. Kuşların cıvıl cıvıl sesleri, birbirleriyle iletişimleri, konuşmaları, onların da bir dünyaları olduğunu hatırlattı bana bir kez daha.
Hz. Süleyman’ı hatırladım; kuşlarla, karıncalarla konuştuğunu, iletişim kuruduğunu.
Kuşların da bir dünyaları var ama biz onların dünyalarından çok uzağız. Sadece kuşların mı? Kedilerin, köpeklerin, aslanların, karıncaların velhasıl bütün tabiat âleminin varlıklarının dünyalarından da.
Tabiatın dilini bilmiyoruz. Tabiatla içiçe yaşıyoruz, tabiatta yaşıyoruz ama tabiatı, tabiatın dünyasını, tabiatta yaşayan varlıkların dillerini, dünyalarını, duyarlıklarını, inceliklerini, konuşmalarını, acılarını, hüzünlerini, sevinçlerini bilmiyoruz. Biz neyi biliyoruz peki? Neyi?
Kendimizi bile bilemiyoruz ki! Kendimize bile kendi dünyamıza, kendi iç dünyamıza o kadar uzağız ki! Ne kendimizi tanıyabiliyoruz hakkıyla, ne de içinde yaşadığımız dünyayı, tabiatı, tabiatın dünyasını!
Evet, sahi, insan neyi biliyor peki?
Hiçbir şeyi!
Evet, hem Hiçbir şey bilmiyor; hakkıyla bilmiyor, bilemiyor, hem de daha da vahimi bilemediğini de bilmiyor!
SEKÜLERİZM, RUHSUZLAŞMANIN ADIDIR
Sekülerizm, ontolojik şiddete dayalı bir ideolojidir ve kurgudur. Varlığın, insanın, hakikatin varoluştan gelen hiyerarşisini bozduğu, tepe taklak ettiği için bütün kötülüklerin kaynağı, sekülerizm’dir. İnsanı özgürleştireceğini düşünür ama ayartının kölesi yapar. Sekülerizm, izafî olanı gerçek katına yükseltir hatta mutlak olarak konumlandırır.
Böylelikle, her şey, konumunu, ruhunu ve anlamını yitirir kaçınılmaz olarak.
Sekülerizm, Türkçeye dünyevîleşme olarak çevrildi. Dünyevîleşme çevirisi, sekülerizm kavramının felsefî derinliğini yansıtmaktan uzak bir çeviri.
Sekülerizm, köklü olanın, ukba’nın, ilâhi olan’ın, ulvî olan’ın, kutsal’ın buharlaşması; geçici olanın, dünyanın, sahte’nin, süflî olan’ın kutsanması, mutlaklaştırılmasıdır.
Sekülerizm hem kalıcı olanı yoksaydı hem de dünyayı, geçici olanı, dünyadaki her şeyi kutsadı, ya din katına yükseltti ya da din-dışı kutsallıklar icat etti.
Sekülerizm, dünyayı ruhsuzlaştırma ve insanı barbarlaştırma biçimdir.
Sekülerizmin dölyatağı paganizmdir: Paganizm, Tanrı›nın izafileştirilmesi, devre dışı bırakılması veya inkâr edilmesi, Tanrı›nın yerine insanın veya herhangi bir şeyin Tanrı katına yükseltilmesidir.
Sekülerizm, Tanrı dâhil her şeyi izafîleştirir. Bir şeyin izafileştirilmesi, değersizleştirilmesi, yerini ve anlamını yitirmesidir. Şeyleştirilmesi, ruhsuzlaştırılması ve anlamsızlaştırılmasıdır.
Sekülerizm imkânsızdır. Salt seküler kalmak imkânsız bir şeydir. En seküler olan kişi, sekülerizmi kutsar ama bunun farkında bile olmaz.
Hayatta mümkün olan her şey tanrıya özenir, tanrılaşma özlemi içine girer.
Özgürleşmenin yegâne kaynağı Yaratıcı’ya bağlanmaktır. Yaratıcı’ya bağlanmayan kişi, her şeyi tanrılaştırır rahatlıkla farkında olmasa da. Tanrı inancının olmadığı yerde her şey istesek de istemesek de tanrılaştırılma potansiyeli taşır.
Tek bir gerçek Yaratıcı’ya inanmayan kişi, hayatta sayısız sahte tanrının kölesi olur çıkar.
Sekülerizm insanı özgürleştirmez, hız, haz ve ayartının kölesi yapar.
İnsanın özgürleşme süreci, Yaratıcı inancı’yla başlar. Yaratıcı inancını yitiren, özgürlüğünü de yitirir, iradesini Yaratıcı dışındaki her şeye kolaylıkla devredebilir.
Seküler tarih yazımı, insanın dünya ve her şey üzerinde hâkimiyet kurmasının tarihidir. Nebevî tarih yazımı ise hakikatin her yerde hükümferma olmasının tarihi.
PEYGAMBERLER TARİHİ BİLiNMEDEN DÜNYA TARİHİ YAZILAMAZ
Peygamberler tarihi bilinmeden insanın tarihi de, tabiatın tarihi de, tabiattaki varlıkların tarihi de yazılamaz. Peygamberler tarihi bilinmeden insanca bir dünya kurulamaz. Çünkü peygamber insana bilmediğini de, bilmediğini bilmediğini de öğreten, Yaratıcı’dan gelen mesajın sesi nefesidir. Hayatımın anlamı ve ruhu peygamberlerde, peygamberlerin hayatlarında gizlidir.
Peygamberler tarihi, insanın da, tabiattaki bütün varlıkların da, aslında hem ruhudur hem manasıdır hem de mayası, gürül gürül akan hayat fışkıran hakikat ırmağının muhkem ve muazzez kaynağı.
Peygamberler olmadan, anlaşılmadan, bilinmeden tarih yazılamaz. Sadece insanlığın tarihi değil, bütün diğer varlıkların tarihi de.
Yazılamaz, çünkü bütün varlığın tarihi de, anlamı da, ruhu da, peygamberler de peygamberlerin hayatlarında ve hayatlarını yönlendiren, şekillendiren Yaratıcı’dan aldıkları ve insana ilettikleri mesajlarında gizlidir.
Peygamberleri bize Kur’ân anlatır, Kur’ân kıssaları. İnsanın, varlığın anlamı da, ruhun anlamı da, hikâyesi de yalnızca Kur’an’da bilinebilir. Hakikat Kur’an’dan öğrenilebilir. Her şeyin hakikati.
Sekülerizm, dünyayı mutlaklaştır, insanı hem kendinden, kendi dünyasından hem de dünyadan, dünyanın dünyasından ve anlam haritasından uzaklaştırır. Çünkü sekülerizm, ruhsuz bir dünyadır. O yüzden dünyayı, insanı, hayatı ruhsuzlaştırır, anlamsız, uçsuz bucaksız çöle çevirir.
Ruhsuz dünya, cehenneme gebedir. Ruhsuz insan, barbarlığa. Ruhsuz hayatsa, barbarlaşmaya ve cehenneme.
Vesselâm.