Özbekistan seyahatimizin başkent Taşkent ayağındayız. Son durağımız Taşkent. Taşkent üzerinden modern insanın yitirdiği ruhun izinin nasıl diriltileceğini gösteren nefis bir keşif yolculuğu yaptık. Yine MTO talebesi Seyfullah Yiğit kardeşimin ruh dolu kaleminden…
Güzel bir pazar yazısı…
MODERN İNSANIN YİTİRDİĞİ RUH
Buhara’da tecrübe ettiğimiz için Semerkant’ta aynı hataya düşmedik: Tren garına erkenden geldik. İkindi namazımızı eda edip, trenimizi beklemeye koyulduk. Rehberimiz Yıldız kardeş, seyahat grubumuza iyice bağlanmıştı. Görevi Semerkant’ta bittiği halde bizimle Taşkent’e de gelmek istiyordu. Oradaki rehberimizden Taşkent’le ilgili bilgi ve tecrübelerini öğrenmek istediğini söylese de aslında gruptan kopmak istemiyordu.
Grup kelimesi aslında ruhsuz bir kelime. Biz bir gruptan öteydik, aile olmuştuk. Nezaketin, samimiyetin, muhabbetin, hürmetin ve şefkatin hâkim olduğu uyumlu, güzel bir aile olmuştuk. Bu sıcaklıktı Yıldız kardeşi bizden koparmayan. Bilet bulamamasına rağmen bizimle bir şekilde trene bindi Yıldız kardeş. Ve iki kişilik koltuklara üç kişi sıkışarak beş altı saat yolculuk yaptılar. Yıldız kardeşi, adeta bağrına basıyordu ablaları. Buraya özellikle dikkat çekmek istiyorum. Bizlerin, modern dünya insanının kaçırdıkları bu güzelliklerin eğer dikkat edilirse yeniden diriltilebileceğini göstermek istiyorum.
Bir bölgeyi sadece veriler üzerinden okumak, büyük bir hatadır kanaatimce. Veriler üzerinden bir çerçeve oluşturabilir. Ama hepsi bu kadar. Hayatın içindeki yaşanmışlıkların çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. İnsanlara temas ederek, sokaklara inerek, hayatın akışına kendimizi bırakarak, şehri yaşayarak, soluyarak, güneşin ışıklarının ve ışıkların renklerinin değişik vakitlerdeki yansımalarını seyre dalarak ancak o şehri tanıyabiliriz. Şehri tanıdıkça insan şehrinin tanırız.
Başka türlüsü kuru bilgiden öteye geçmeyecektir. Bizler… Özbekistan’a gezmeye gelmemiştik. Özbekistanlıydık artık. Bir Özbek’ten daha çok Özbek idik! Çünkü Özbekistan’ı Özbekistan yapan değerlerle barışıktık. Buhara’yı yaşıyorduk. Hive, bizimdi. Semerkant’ta, Yusuf Kaplan Hocamızın şahsında, tarihe bir yolculuk yapıp Uluğ Bey’in dizininin dibine çöküp ders almıştık. Kim ne derse desin biz ÖZBEKİSTAN’dık! Seyyah olarak geldiğimiz İslâm’ın kurucu şehirlerinde, seyyahlığı da aşmıştık artık. Selam sana ey Üstat Sezai Karakoç… İslâm Milletini, İslâm toplumunu oluşturacak ruhun, bir ömür boyu dert edindiğin o ruhun tohumlarını saçıyorduk gittiğimiz her yere… kabrinde huzurla uyuyabilirsin. Her türlü cahiliye asabiyetçiliğini ayaklarımızın altına almıştık. Ümmet olma şuurunu diriltiyorduk hakîkî İslâm kardeşliğini yaşayarak. İşte, Yıldız kardeş bu kardeşlik atmosferiyle Anadolu’ya, İstanbul’a özlem duymaya başlamıştı bile.
MEKÂNLARI GÜZELLEŞTİREN İNSANLARIDIR
Yine farklı bir giriş oldu. Fıtri akış nasılsa öyle… Evet, Taşkent’teyiz. Özbekistan seyahatimizin son durağındayız. Tarih, 10 Temmuz Pazartesi. Akşam ezanı vakti girmek üzere. Taşkent seyahatimizde kullanacağımız minibüse geçtik. Cemşid kardeşten bahsetmiştim yazının başında. Türkiye’de okuyor ve aynı zamanda MTO talebesi. Yine Türkiye’de okuyan, arkadaşı Hasan kardeşle bizi karşılamaya gelmişler. Onlar bizi görmüşler. Rahatsız etmeden takip etmek istemişler. Biz de onları aramayı unuttuk izdihamdan. Çünkü artık altı milyon nüfusa sahip kalabalık bir başkentte idik… Hotelimize vardık. Cemşid ve Hasan da geldiler. Tanıştık, musafaha ettik. Sanki evimize gelmişiz. Cemşid ve Hasan’ın sıcak ilgisi bize, hoteli ev gibi hissettirdi. Mekanları güzelleştiren insanlardır.
Salı sabahı kahvaltıda tanıştık Taşkent’teki rehberimiz Server abiyle. Benden birkaç yaş büyük kabiliyetli bir rehber. Minibüsümüz hareket ederken rehberimiz de bizi bilgilendiriyor Taşkent hakkında. Taşkent’in tarihi 2500 yıllık. Sık sık deprem olduğu için tarihi eserlerin çoğu zarar görmüş. Orta Asya’nın tam ortasında yer alan şehir, çevre ülkeler için de cazip bir merkez konumunda.
Depremle ilgili çok ilginç bir şey anlattın rehberimiz Server abi. Taşkent’te 1966’da çok büyük bir deprem olmuş. Deprem bazı yerlerde 8 şiddetinde hissedilmiş. Sovyet yönetimindeki Taşkentlilerin büyük çoğunluğu, deprem sabahı namaza kalkmışlar. Namaz sonrası deprem olmuş. İlk edinilen bilgilere göre 8 kişi daha sona edinilen bilgilere göre ise 150-200 kişi ölmüş. Bu kadar büyük bir depremde bu kadar az insanın vefatı, sabah namazının rahmeti, bereketi olsa gerek…
Şehir içi seyahatimizin ilk durağı Kaffal eş-Şaşî’nin türbesi. Şaşî, alim ve zanaatkar bir zat. Mesleği, “Kaffal” yani “kilitçilik” ismi de buradan geliyor. 1500’e yakın hadis-i şerif toplamış. Sadece ilim tedrisatı için 12.yüzyılda Taşkent’ten Bağdat’a gitmiş. Şaşi’nin kabri ziyaretinde Server abi çok güzel bir Kur’an tilaveti icra etti. Rehberimizin kabiliyetli olduğunu ifade etmiştik.
Yusuf Hocamızın seyahat sırasında yaptığı fıtri akışlı güzel müdahaleleri var. Eğer Türkiye içerden kendi kendini sömürgeleştirmeseydi tarihi koruma konusunda Türkiye daha iyi işler yapabilirdi. Türkiye’den gayri müslimlerin sürülmesi bir asırlık kaybımıza neden oldu. Dışarıdan gelen sekülerizm rüzgarına gayri müslimler emniyet supabı olabilirdi. Özbekistan’daki durum aslında biraz da böyle bir şeydi. Sovyet işgali, buradaki tarihi dokunun en azından korunmasına vesile olmuş. Türkiye, Türkiye’nin ruhu içeriden icat edilen absürtlüklerle, yıkımlarla çökertildi.
BİSMİLLAH HATUN’DAN BEYTULLAH VE SEYFULLAH BEYLERE ELHAMDÜLİLLAH
Hazreti İmam Külliyesinin içinde yer alan Kaffal eş-Şaşî türbesini ziyaretle başlamıştık. Bunun dışında külliye içinde Barak Han Medresesi, Muy-i Mübarek Medresesi ve Tila Şeyh Camii yer alıyor. Külliye’nin içi yemyeşil ve ağaçlarla dolu.
Bir ağaç gölgesinde yer alan bankın üzerinde oturdum. Tefekküre daldım yine. Elimde kalem ve kâğıt. Taşkent’i en güzel hissettiğim yerlerden biriydi o gölgeli bank. Önümüzden iki kişilik bir grup geçerken ilginç bir diyalog oluştu. Selamlaşma falan derken sohbet başladı. İki kadın da yaşlı. 80’li yaşlardalar. Bismillah Hatun, Malezyalı olduğunu söyledi. Memleketinde hafızların, hocaların çok olduğunu, bu durumun da güzel bir şey olduğunu ifade ettikten sonra şöyle bir serzenişte bulundu haklı olarak. Kalbimiz katılaşmış durumda. Güzel gelişmelere rağmen kalp katılığı varsa bu durum, bizim için ciddi bir problemdir dedi. Beytullah Abi de sohbetin sonuna doğru katıldı bize. Ayrılmadan önce şöyle güzel bir tanışma oldu. Ben Bismillah Hatun, ben Seyfullah, ben Beytullah ve hepimiz gülüyoruz… sonra Bismillah Hatun şöyle bitirdi: Elhamdülillah...
https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusuf-kaplan/modern-insanin-yitirdigi-ruhu-ozbekistanda-aramak-4555725