Önce şu ürpertici habere bakalım:
“Hizmet Sendikası (HİZMET-SEN) Kur’ân Kursları’nın kapatılması için dava açtı. Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi, laiklik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle Kur’ân Kursları’nın kapatılmasına karar verdi. Din İşleri Komisyonu’nun Kur’ân Kursu düzenleme yetkisi elinden alındı. Kur’an kurslarının faaliyetleri ülkede resmen durduruldu.”
İnanılır gibi değil! Yunan böyle bir şey yapamazdı! Aslâ! Dünyanın hiçbir ülkesinde böylesine dogmatik, saplantılı bir laiklik anlayışı yok! Yapılan şey din düşmanlığı! Hasta bunlar! Emperyalistlerin uşakları!
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bu duruma isyan ediyor:
“Bizler 1573’ten beri bu topraklarda Müslüman olarak, imanımızın bir parçası olarak mücadele ettik. Kur’ân kurslarının kapanması gibi bir durum asla olamaz.”
Kıbrıslı kardeşlerimize, Kıbrıs’a sahip çıkmalarını, bunun için Müslüman kimliklerini korumaları gerektiğini, İslâmî kimliklerini kaybettikleri takdirde, kolaylıkla yok olacaklarını, tam 19 yıl önce yayımlanan bir yazımda hatırlatmıştım. O yazımın tozunu alarak yeniden paylaşmak istiyorum.
KIBRIS’A LAİKLİK GÖTÜRMEK İNTİHARDI!
1974’te gerçekleştirdiğimiz askerî harekât’tan bu yana Kıbrıs’ta biz kültürel olarak bir taraf olamadık. Otoriter ve absürd laikliğimizi, laik kültürü, Kıbrıs’a da ihraç ettik. Ve Kıbrıs’ta kültürel olarak kendimizi çoktan bertaraf ettik, hem de kendi ellerimizle!
Oysa Kıbrıs’taki Türk toplumunun Müslümanlıkla ilişkisini pekiştirerek varlıklarını korumalarını sağlayabilirdik ancak. Müslüman kimliği onlara bir âidiyet, bir güven ve özgüven duygusu verebilirdi.
Zaten İslâmî hafızasından, derinliğinden, duyarlığından handiyse hiçbir iz ve eser kalmayan Kıbrıs Türk toplumunu laikleştirerek asimile ettiğimizi (erittiğimizi), onların âidiyet duygularını kendi ellerimizle yok ettiğimizi, böylelikle Rumlar’ın kucağına attığımızı fark edebilmiş değiliz hâlâ! Kıbrıs Türklerini, laikleştirmekle onları Rumlara benzettiğimizi nasıl göremiyoruz, anlayamıyorum doğrusu.
Ben Kıbrıslı Türkleri Londra’dan iyi tanırım. Neredeyse hiçbir Rum ve Yunan, Türkçe bilmez; ama Kıbrıslı Türklerin istisnasız hemen hepsi Rumca / Yunanca bilir! Hem de Türkçeden daha iyi bilirler Rumca’yı!
Ancak bu tablo şaşırtıcı değil. Kıbrıslı Türkler, Osmanlılar döneminde Kıbrıs’ı kaybettiğimiz zamandan 1974 yılına kadar Rumlarla iç içe yaşadılar. Böyle bir ortamda Kıbrıslı Türklerin İslâmî kimliklerini koruyabilmeleri zordu.
Ama argümanımın en güçlü tarafı da burada gizli zaten: Türkiye’nin tam da yapması gereken şey, Kıbrıslı Türklerin İslâmî kimliklerini güçlendirecek bir tavır içinde olmaktı. Fakat tam tersi yapıldı. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi orada da laiklik (laiklik demek Batı kültürü demek) hâkim kılınmaya çalışıldı ve İslâmî kimlik tümüyle bastırıldı, yok edildi!
Şimdi Kıbrıslı Türklerin Rumlarla beraber AB’ye girmek için Türkiye’yi ve Kıbrıs Türk yönetimini şiddetle, hiddetle ve öfkeyle nasıl topa tuttuklarını, protesto ettiklerini ibretle seyrediyoruz.
Kıbrıs’ı kültürel olarak “kaybettik” çoktan! Kıbrıs’ı fiilen kaybetmemizi sağlayacak yapı taşlarını böylelikle biz kendi ellerimizle döşedik!
İSLÂMÎ KİMLİK GÜÇLENDİRiLMELİ!
Eğer Türkiye, Kıbrıs’ta İslâmî kimliği güçlendirecek zekice bir strateji geliştirmiş, İslâmî cemaatlerin önünü açmış olsaydı, KKTC, AB’ye girse bile, kimliğini İslâm’ın belirlediği bir Kıbrıs Türk toplumu, bizim için her zaman büyük bir koz olacaktı.
Kıbrıs’ın bugününün, Türkiye’nin yarını olmasını istemiyorsak, Türkiye’nin İslâmî kimliğini bastırmak yerine güçlendirmek ve pekiştirmek zorundayız! Aksi takdirde İslâmî kimliği yok edilmiş, laikleştirilmiş bir Türk toplumunun varlığı ile yokluğu arasında bir fark kalmayacak ve yarın Türkiye’de de -tıpkı KKTC’de olduğu gibi- bu vatanın bir yerlere ilhak edilmesi için yapılacak kitlesel gösterilerin, taleplerin önünü almak imkânsızlaşacaktır!
Bu toplumun ayakta durmasını, zorluklara göğüs germesini sağlayan, bölünmesini önleyen yegâne ortak kimlik, yegane ortak ruh, yegâne tutkal, yegâne dinamik, yegâne hayat ve hayatiyet kaynağı laiklik değil, İslâmî kimliktir. Laiklik, laik kültür, tıpkı Kıbrıslı Türkler gibi bu toplumun da kimliksizleştirilmesinden, eritilmesinden, topsuz tüfeksiz Batılılar tarafından teslim alınmasından başka hiçbir işe yaramayacaktır. Onun için dayatılıyor laiklik zaten!
Bugünlerde laik Türk modelinin İslâm dünyasına örnek model olarak sunulmasının temel nedeni burada gizlidir: Almanya Başbakanı Schröder’in “Türkiye’de laik güçlerin desteklenmesi”, ABD eski Başkanı Clinton’ın ve Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz’in “Batı -medeniyeti- yörüngesinde olan laik Türkiye’nin medeniyet değiştirmemesi ve -yeni-Osmanlıcılık gibi- başka arayışlar içine girmemesi için AB üyeliğinin ve laikliğin desteklenmesi” gerektiğini söylemelerinin temel nedeninin de burada gizli olduğunu görelim artık!
Kıbrıslı Türkler, Türkiye tarafından laikleştirildi, intiharın eşiğine sürüklendi, Türkiye’yle manevî bağları yok edildi! Laik Türkiye’nin eseri! Kıbrıs’ın bugünü, Türkiye’nin yarını mı acaba diye sormak her vatan evladının boynunun borcudur!
Unutmayalım: İslâm’ı toplumun hayatından çekip aldığınızda ortada hiçbir şey kalmayacaktır!
Kaynak / Yeni Şafak Gazetesi