Müslümanlar için iktidar olmak, iktidar kurmak hedef olamaz hiçbir zaman. Müslüman sadece Allah’ın rızasını kazanmak için nefes alıp verir.
Allah’ın rızasını kazanmayı ihmal edenler, dünyayı da, hayatı da imha edecek, cehenneme dönüştürecek, orman kanunlarının hâkim olduğu bir arenaya çevirecek tohumları ekerler.
ARAÇLARIN HÜKÜMRANLIĞI: İNSANIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ YİTİRMESİ
Dünkü yazıda da dikkat çekmiştim: Kültür / medya çağında yaşıyoruz ama kültür çağında en büyük sorun, kültürün buharlaşması; medya çağındaki en büyük sorun da, iletişimsizlik sorunu.
Büyük bir paradoks var burada. Bu paradoksun nedeni, araçların amaç katına yükseltilmesi, insanın sonunda kendi ürettiği araçların kölesine dönüşmesi.
Böyle bir dünyada insan özgürlüğünü de, özgür iradesini de yitirmekten kurtulamaz.
İzi sürülmesi ve cevabı verilmesi gereken soru şu öyleyse: İnsan, neden araçları amaç hâline getirir ve araçların amaçların önüne geçmesine engel olamaz ki?
Kültür de, medya da, bilgi de birer araçtır.
Oysa seküler dünya tasavvuruna göre hayatı dizayn etmeye çalışanlar için, bilgi de, kültür de, medya da, yeryüzünde hâkimiyet kurmak amacıyla kullanılan araçlardır. Siz, herhangi bir aracı hâkimiyet kurmak için kullanmaya kalkışırsanız, o aracın mahkûmu olmaktan kurtulamazsınız.
Siz herhangi bir aracı ele geçirmek için yola koyulursanız, o araç sorunda sizi ele geçirir, yoldan çıkarır, yolda bırakır.
Siz herhangi bir araca sahip olma kaygısı güderseniz, o araç sonunda size sahip olur.
Eğer araçları ele geçirmeyi amaç olarak belirlerseniz, “araçsal akıl” üretmiş, kendinizi araçların kölesine dönüştürmüş olursunuz.
Bu, sizin özgür iradenizin araçlar tarafından ipotek altına alınmasına ve sizin özgürlüğünüzü yitirmenize yol açacaktır.
Buradaki yakıcı ama sonuçta yıkıcı bir nitelik kazanan paradoksa dikkatinizi çekmek isterim: Siz araçlara hâkim olmayı, insanın özgürlüğü için amaç hâline getirdiğiniz hâlde sonuçta ne oluyor da, insanın özgürlüğünü yitirmesine ve araçların kölesine dönüşmesine yol açan ontolojik bir felâketle karşı karşıya kalmaktan kurtulamıyorsunuz?
MESELE, İKTİDAR OLMAK DEĞİL, OLMAKTIR, KEMAL MERDİVENLERİNİ TIRMANMAK…
Demek ki, mesele, kültürel olarak da, siyasî olarak da iktidar olmak değil. Mesele, iktidar olmak değil yani. Mesele kültürel olarak veya siyasî olarak “varolmak”.
Dahası, mesele, sahip olmak değil olmak’tır; kemal merdivenlerini tırmandıracak özgürleştirici, özü gürleştirici bir hakikati keşif, kendini keşif yolculuğuna çıkmaktır.
Kültürel olarak iktidar olmak ya da kültürel iktidar kavramları, daha baştan kültürün ve dolayısıyla o kültürün sahiplerinin altını oyan yıkıcı kavramlardır.
Aslolan iktidar olmak değil, aslolan “varolmak”tır: Varolmak yani, hiçleşerek, kendini değil hakikati öne çıkarma kaygısı güderek kişinin kendini, hakikati ve Rabbini keşif yani kemal merdivenlerini tırmanma yolculuğuna çıkabilmektir…
KENDİNİ BİL, RABBİNİ BİL, HADDİNİ BİL: NEFES AL, NEFES VER VE NEFES OL…
Kendini bil, Rabbini bil, haddini bil, diyorum o yüzden. Kişinin kendini bilmesi, bilme yolculuğuna çıkması, Rabbini bilmesi Rabbini bulması, haddini bilmesi de hakikatin sahici eri olarak nefsini aşması, kendine ulaşması, özünü güçleştirerek özgürlüğüne kavuşması ve kendi olması. Nefes alması, nefes vermesi ve nefes olması. Yola çıkması, yolda olması ve yol olması, yani tarihin akışını değiştirecek bir yolculuğa çıkması.
Kültürel olarak iktidarda değilseniz, siyasî olarak aslâ iktidar olamazsınız, diyorum. Bu cümleyi kurarken, hedefi iktidar olmak, iktidara konmak olarak belirlemiyorum elbette ki. Aksine, burada, Allah’ın rızasını kazanma kaygısı güden, (emaneti üstlendiğinin bilincinde olarak dünyanın, gücün, araçların kulu kölesi değil Allah’ın asil kulu olma kaygısıyla hareket eden) bir hakikat eri olma derdi ile nefes alıp vermekten söz ediyorum.
Allah rızası ile hareket ederseniz, derdiniz iktidar olmak değil de, Allah’ın rızasını kazanmak olursa, hiçbir zaman araçları kutsamaya ve putlaştırmaya kalkışmaz, araçların kulu kölesi olmaz, özgürlüğünüzü yitirmezsiniz.
Allah’ın rızasını kazanmak için nefes alıp verirseniz, özgür iradenizi iradesiz araçlara ipotek etmemiş, iradesiz araçların iradenizi yok etmesini sağlayacak kadar araçları putlaştırmaya kalkışmamış ve araçların sizi kölesi yapmasının önünü sarsılmaz, muhkem hakikat kalkanlarıyla tıkamış olursunuz.
Hakikat kalkanları, putların, nefsanî, beşerî, dünyevî putların sizi esir almasının önünü tıkayan, sizi hakikat yolculuğuna hazırlayan sizin kendinizi, Rabbinizi ve haddinizi bilerek hakikat yolculuğuna çıkmanızı engelleyen engelleri yok edecek kadar koruyucu, konumlandırıcı ve kurucu işlevler gören hakikat anahtarlarına, yol haritalarına ulaşmanızı ve böylelikle hakikatin önünü sonuna kadar açmanızı sağlar…
Bu anlamda, Allah’ın rızasını kazanma kaygısı güdecek bir yolculuğa çıkmak anlamında kültürel olarak iktidar değilseniz, yani yeni Gazâlîler, Râzîler, İbn Arabîler, İbn Haldunlar, Sinanlar, Itrîler yetiştirecek uzun soluklu, yorucu ama diriltip kendimize getirici ve bizi ayağa kaldırarak tarihi yeniden yapmamızı sağlayıcı aziz ve leziz bir yolculuğa çıkmamışsanız, yüzde 70’le, 80’le iktidara gelseniz bile aslâ iktidar olamaz, ülkenin önünü tıkayan çakıl taşlarını temizleyemez, önümüzü açacak yapı taşlarını döşeyemezsiniz.
Aslolan “kültürel inşa”dır: Kültürün yaşaması ve hakikati hayatlaştırarak sizi yaşatmasıdır. Kültürün bizim Müslümanca yaşayacağımız ve insanlığın önünü açacağımız bir dünya inşa etmemizi sağlayacak kadar diri ve diriltici, canlı, hayatta ve ayakta olmasıdır.
Vesselâm.