İslâm, bizim geleceğimiz olabilecek mi, diye sormak istemiyorum; çünkü İslâm insanlığın geleceğini şekillendirecek bir seçenek olmaktan uzaklaştırıldı, uzaklaştırılıyor…
Dünyada da, Müslüman toplumlarda da görünür gelecekte İslâm’ın insanlığın bir geleceği olma imkânları yok ediliyor adım adım...
ÜÇ TEMEL VAROLUŞSAL MESELE
İslâm’ın insanlık için, insanlığın insanca yaşayabileceği bir dünyanın inşası için bir gelecek olma imkânını ortadan kaldıracak zihnî savrulmalar yaşanıyor son iki asırdır İslâm dünyasında.
Sadece zihnî savrulmalarla sınırlı değil yaşadığımız ikinci büyük medeniyet krizinin yol açtığı ontolojik sorunlar. Müslümanlar bu süreçte Müslümanca yaşama Zemin’lerini de, çağa İslâm’ın damga vurması, ruhunu vermesi, çekidüzen vermesi, çağın zeitgeist’ını oluşturması anlamında Müslüman Zamanı’nı da kaybettiler.
Müslümanların Zihin’leri Müslümanca işlemiyor, çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş durumda; yaşadıkları zemin Müslümanca nefes alıp verecekleri bir zemin olma özelliklerinden mahrum, Zaman’a İslâm’ın kuşatıcı ve diriltici ruhu hükmetmiyor.
Bütün bunlar, Müslümanların tarih dışına düşmeleri, zamanlarını şaşırmaları, durdukları yeri kaybetmeleri, diriltici ruhlarını yitirmeleri anlamına geliyor: İşte bu epistemolojik kırılma ve ontolojik kopuş, Müslümanların sürgit kaygan zeminlerde patinaj yapmalarına yol açıyor…
Müslümanların önümüzdeki on yıllarda yüzleşmesi gereken en temel varoluşsal mesele, Müslüman zihnini, Müslümanca yaşama zemin’ini ve müslüman zaman’ını yitirmelerinin yol açtığı en yıkıcı sorunların başında gelen İslâm’ın sekülerleştirilmesi ve protestanlaştırılması sorununun önüne nasıl geçilebileceği yakıcı sorunudur.
BATI, HEGEMONYASINI İSLÂM DÜNYASINI KONTROL ETMESİNE BORÇLU
Batılıların dünya üzerindeki hegemonyalarını sürdürebilmeleri, İslâm dünyasındaki hegemonyalarını sürdürebilmelerine bağlı.
Batılılar dünya üzerindeki hegemonyalarını, İslâm medeniyetini önce parçalamalarına, sonra da tarihten uzaklaştırmalarına borçlular.
O yüzden İslâm dünyasının hem siyasî olarak hem etnik ve mezhebî olarak hem de stratejik olarak paramparça olması, aslâ İslâm Birliği gibi projelerle bütünleşme çabası içine girmemesi, bu tür girişimlerin sürgit engellenmesi Batılılar açısından hayatî önem taşıyor.
Batılılar, İslâm dünyasını durdukları için dünya üzerinde hegemonya kurdular.
Batılıların hesapları olabilir ama Müslümanların da her şeye rağmen boş durmadıklarını, en azından yerli ve yabancı emperyalizm biçimlerine karşı direnme biçimleri geliştirerek direndiklerini söyleyeceğim. Batılılar, dünya üzerindeki bütün medeniyetleri ve güçleri etkisiz hâle getirdiler, direnenlerin direnç noktalarını kırdılar ama İslâm’ın direnç noktalarını kırmayı başaramadılar.
Küresel sistemin zorbalıklarına, hukuksuzluklarına ve saldırılarına direnen coğrafya, insanlığın haysiyetini koruyan İslâm coğrafyası yalnızca.
Müslüman toplumlardaki hiç de hafife alınmayacak ve Batı sömürgeciliğini deşifre eden yegâne şifre çözücü ve oyun bozucu dinamik olan İslâm’ın bu dinamizmini kırmak için Batılıların İslâm dünyasında uyguladığı etkili, sonuç getirici bazı tehlikeli projelere dikkat çekmek istiyorum burada.
Müslümanların İslâm’la da, Çağ’la da ilişkilerini problemli hâle getirecek en sinsi projelerin başında İslâm’ı Protestanlaştırma projesi geliyor. Bu projenin temel hedefi, Müslümanların İslâm’dan şüphe etmelerini, kendilerine olan güvenlerini yitirmelerini sağlayacak, hastalıklı, Garpzede, ezik, savunma ve yenilgi psikolojisiyle zihinleri çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşen “hormonlu Müslümanlar” icat etmek.
Özetle söylemek gerekirse… Bu projenin en önemli, düşündürücü sonuçlarından biri şu: Müslümanlar tarihte ilk defa, İslâm’ı hayatlarını belirleyen bir dinamik olarak görmemeye başladılar. İslâm’ın protestanlaştırılması ve Müslüman toplumların sekülerleştirilmesiyle birlikte Müslüman toplumlar, hâdiselere İslâmî bir nokta-i nazar’dan bakma melekelerini yitirdiler. O yüzden kaygan zeminlerde patinaj yaptıklarını göremiyorlar.
Müslüman toplumlardaki genç kuşaklar, geniş kitleler, ilk defa, İslâm’ın insanlık için bir gelecek olmadığı inancını dillendirmeye başladılar.
Oysa bu büyük bir yanılsama ve aldatmacadır!
Çünkü insanlığın önündeki tek gelecek, İslâmî gelecek’tir: Dünya hiçbir zaman bu kadar İslâm’a gebe olmamıştı.
Vesselâm.