YUSUF KAPLAN - İKİNCİ DOĞU SEFERİ: DİRİLTEN KARDEŞLİK RUHU (3) - 26 Haziran 2023 Pazartesi

YUSUF KAPLAN - İKİNCİ DOĞU SEFERİ: DİRİLTEN KARDEŞLİK RUHU (3) - 26 Haziran 2023 Pazartesi

YUSUF KAPLAN - İKİNCİ DOĞU SEFERİ: DİRİLTEN KARDEŞLİK RUHU (3) - 26 Haziran 2023 Pazartesi


MTO Bingöl Temsilcisi Seyfullah Yiğit kardeşimin 2. Doğu seferimizle ilgili izlenimlerini sizlerle paylaşıyorum:

Tatvan’da MTO (Medeniyet Tasavvuru Okulu) talebe buluşması vardı. Alelacele döndük vetalebe buluşmamızı yaptık. Biraz sonra ekibimiz de geldi ve hep birlikte yola revan olduk... Akşam Siirt’te de talebe buluşmamız olacak. Tatvan’dan çıkmadan önce söz verdiğimiz üzere Ohin’e bağlı Ravza Medresesi’ne ziyarette bulunduk. Çok güzel bir program oldu. Kısa ama derin…
Tatvan’dan Norşin/Güroymak ilçesinde bir talebe ailesini ziyarete gittik. Yusuf Hoca söz vermişti. Sonra direk Siirt... Gecikmeli de olsa programa yetiştik. Siirt Tügva Temsilciliğinde mütevazı bir talebe buluşması oldu. Nefes almak için dışarı çıktım. Akşam namazı yakındı. Bir mescitte akşam namazını eda edip geri döndüm. Hoca, burada aşkın bir ruh haline bürünmüş ve çok kaliteli bir program ortaya çıkmış. Kaçırdık. Neyse, nasip diyelim… Mücahit ağabey, programın dehşet olduğunu söylemişti.
TİLLO VE MOLLA BURHANEDDİN ZİYARETİ
9 Haziran Cumartesi 
Seyda Molla Burhaneddin’e muhabbetim vardı. Onun ilme olan aşkı beni benden alıyordu. Köklerin Hikayesi programında onun hayatını dinlemiştim. Hayran olmuştum kendisine. Dünya gözüyle elini öpüp duasını almak istiyordum. Bunu da hocaya söylemiştim. Mücahit ağabeye istediğimiz haber geldi. Normalde kimseyi kabul etmeyen Seyda, Yusuf hocayı kabul etmişti. Onun vesilesiyle bizler de onu ziyaret edecektik. Ancak öncesinden aşırı misafirperver bir Kur’an Kursuna ziyarete gittik. Zorla yemek yedik. Çay içtik. Oradan da direk Tillo’ya. İlimden önce EDEP diyen Seydaların Seydası Molla Burhaneddin’e…
Seydanın akrabası Fatih Yıldırım abi de bize eşlik etti. Aynı zamanda MTO talebesi. Seydanın oğlu Molla Alaaddin bizi kapıda karşıladı. Babası gibi hoş sohbet biri. Aşırı samimi ve yakın biri tıpkı babası gibi. Seyda’nın küçük odasına giriş yaptık. Oda küçük. Sayımız fazla ancak hiç sıkılma ve daralma yok. O küçük odadan bizi başka alemlere götüren bir şey vardı sanki! Onyılların ilim-irfan-hikmet tedrisatı, bu küçük odayı kainat kadar geniş yapmıştı. Bizler… küçük bir odaya değil, 70 yılı aşkın bir ilim yolculuğuyla elde edilen okyanuslar kadar geniş bir gönül sofrasına misafir olmuş gibiydik… gözlerimizin içi gülüyordu. Tarihin kesildiği yeri adeta yeniden bağlıyor gibiydik…

Tanzimat sonrasında öteye atılan ulemanın yeniden merkeze konması için bir çaba içindeydik Yusuf Kaplan hocamızın öncülüğünde. Müslüman alim ile Müslüman mütefekkir sırt sırta verip İslâm Medeniyetini yeniden tarihe sokacağı bir an’ın müjdesine şahitlik ediyorduk. Evet, evet bunun farkındaydık. Gözlerimiz bu sebeple ışıl ışıldı..! Biz geliyorduk ve gelecektik, gelişimiz yakındı! Gönüllerimiz bunu birbirine söylüyordu bakışlarla…
İslâm’ın nasıl kuşatıcı ve nasıl üstün bir din olduğunu Seyda-mütefekkir buluşması tek başına ispatlıyordu. Seyda, Yusuf hocaya bakarak: “Siz çok çok hoşgeldiniz” dedi o tatlı ve o çok güzel kendine has üslubuyla… bunu da söyledi ve çok hoşuma gitti: “Siz medrese savunucususunuz. Bu sizin için büyük bir nimettir. Medreseyi bilmeniz ve bunu savunmanız bir nimettir.” Gerçekten de Yusuf hoca, arslanlar gibi şunu bağırarak söylüyor: İslâm Medeniyetinin kendine has eğitim formu, medresedir! Medresenin ruhu bozulmadan diriltilmesi lazım. Buradan, ümmetin önünü açacak insanların yetiştirilmesi adına medreseler diriltilmeli..!

Bu seyahatlerle aslında ümmetin ana omurgasını oluşturan medreseleri “salladık” ve tabi ki “sallandık”! Karşılıklı çok güzel bir etkileşim oldu. Bu etkileşimler daha sık olmalı. Nasıl bir miras üzerinde oturduğumuzun daha derinden idrakine varmalıyız! Ve bu şuuru memleket sathına, ümmet coğrafyasına yaymalıyız!
Aşkın bir şevk haliyle İlim Yayma’nın yurduna geldik. Fatih Yıldırım bizi bırakmayıp eşlik etti. Seni bırakalım desek de kendim giderim, yakın zaten, deyip vedalaşıp ayrıldı bizden. İçeri geldik. Fotolar, kısa videolar paylaşıldı. Hepimiz çok mutluyduk. Siirt İlim Yayma Başkanı, Seyda’yı pandemiden bu yana göremedik dedi. Nasipliydik yani…
ZUKAYD VE MOLLA SİBĞATULLAH ZİYARETİ
11 Haziran Pazar
Sabah kahvaltımızı yaptık. Zukayd köyüne gidip gitmemede bir kararsızlık oluştu. Telefon açılmış ancak ulaşılamamıştı. Bismillah deyip gittik. Sürpriz ziyaret yapacaktık. Hocanın uçağı da 11:30 gibi. Gideceğimiz yer de havalimanı güzergahı. Neyse, vardık medreseye. Burası da köklü bir yer. Meşhur Seyda Molla Halil-i Siirdi (k.s.)‘yle başlayan bir ilim havzası. Torunlarından Seyda Molla Sibğatullah tarafından gelenek devam ettiriliyor. Selam verdik. Seyda yok. Evde, hasta. Talebesine “hemen Seyda’yı ara Yusuf Kaplan hocanın kendisini ziyarete geldiğini söyle ve uçağının da olduğunu ekle”, dedik. Seyda, 5-10 dakika içinde geldi. “Vallahi hastaydım sizi gördüm iyileştim. Bir şeyim kalmadı” dedi. İşte samimi muhabbet..!

Tabii Seyda’yı odasında beklerken Yusuf hocanın eteğinde toplanıp Arapça bir eserden hoca vesilesiyle biraz nasiplendik! Her yerde tedrisat! 

Seyda, çok tatlı ve hoş biriydi. Samimi. Sohbet ehli. Çok güzel ve eski el yazma eserleri var. Büyüklerinden kalma muhteşem hat yazmaları… Tam bir tarih arşivi mübarek! Hocaya dedesinin yazdığı, kendisinin bastırdığı Arapça tefsiri hediye etti. Burada çok feyizlendik. İyi ki, iyi ki geldik dedik! 
Aslında Seyda’nın duası kabul olmuştu. Seyda, sosyal medyadan Yusuf hocanın medrese ziyaretlerini görmüş ve tatlı bir şekilde sitemde bulunmuş ve bu, dua olarak kabul oldu: “Burayı görmemesi eksik olur” demiş. On dakika sonra da talebesi aracılığıyla biz aradık. Çok zeki ve dikkatli bir talebesi vardı Seyda’nın. İnsan avcısı Yusuf Kaplan’dan kaçar mı? Kaçmadı. Hemen keşfetti. Hocanın yorulmadan böyle hazine keşfetmeye olan merakı ve hevesine bayılıyorum, itiraf edeyim!

Ve yine firâk ve hüzün! Hayat böyle… Hep ayrılıklarla dolu. Bir gün hiç ayrılmayacağımız Cennet için burada sürekli ayrılmak zorundayız! Gerçi gönülleri bir olana burada da ayrılık yoktur!

Hocayı uğurladık. Ve evli evine, köylü köyüne geri döndük.

İsmini yazdığım, yazmayı unuttuğum herkese; doğrudan ve dolaylı bu seyahatlere katkı veren herkese teşekkür ediyorum. Rabbim! Nice hayırlı seferler… Gönül seferleri gerçekleştirebilmeyi nasip etsin inşallah.

 

https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusuf-kaplan/ikinci-dogu-seferi-dirilten-kardeslik-ruhu-3-4541152