MTO’muzun başta Siirt’teki liseli beş parlak talebesi olmak üzere Güneydoğu’daki kardeşlerimizin gönüllerini fetih, medreselerimizi keşif için çıktığımız İkinci Doğu Seferi’mizi, MTO Bingöl Temsilcisi Seyfullah Yiğit kardeşimin coşkulu, tefekkür dolu ve su gibi akıcı kaleminden yayınlamaya devam ediyorum.
9 Haziran Cuma
Sabah erkenden kalktım. Bingöl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden Muhammed Fatih Kartal dostumuzu aradım. Sabah 10:00’da Bingöl Müftülüğü’ndeki program üzerine konuştuk. Sunum metni istedi. Yusuf Hocayı almaya gidiyordum. Hocayı beklerken yazarım diye düşündüm, 10 dakika sonra atarım dedim ve 10-15 dakika içinde bir metin yazıp gönderdim. Az ve öz bir sunuş metni oldu. Hoca, anlamış! Sonra konuştuk. İşte talebesini yazı üslubundan tanıyan usta hoca!
Sabah 08:30’da kahvaltı programı vardı STK’larla. Oraya katıldık. Sonra saat 10:00’daki nefis geçecek olan konferansa katıldık. Hafız Dostum Sadullah Turan Hoca da Kur’ân tilâveti için hazır bulunuyordu. Güzel bir Kur’ân tilâveti icra etti. Sonra da rüzgâr esti ve geçmedi… herkese tesir ederek herkes üzerinde paylaşıldı…
Hocayı uyarmadan hoca durmaz! Çünkü zamana ve mekana kayıtlı değil! Aşkın bir ruh hali! Başka türlüsü zaten olmazdı ki! Güzel bir kapanış yaptı Hoca. Sonra Müftü Efendi Mustafa Topal’ın nazik daveti üzerine çay içmeye gidildi. Çaylar geldi. Milli Eğitim Müdürü Kadir Hoca da odada. Çaylar içildi. Şekerden tadıldı. Lezzetli kısa bir sohbet yapıldı…
Cuma için 15 dakika vardı ve namazı yolda kılacaktık. Ağaçeli Köyü›nde kılarız diye planlamıştım. Lakin olmadı. Dostlarım Cumali Bayçumendur Hoca ile Saim Uzunboy Hoca da bunun için arabayla peşimize takıldılar. Ancak köyde karar değişti. Basacaktık... Nerede ezan okunursa orada kılacaktık. Dostlarımla vedalaştık ve son sürat yola koyulduk…
Solhan’ın girişinde Cumaya yetiştik. Bu arada Mustafa Yoldaş da geldi. Diyarbakır ekibinden. Böylece Muharrem Kartancı abi, Yusuf Karakuş abiler dışında ekibe bir kişi daha katılmıştı. Zamanımız bereketlenmişti. Mücahit Kumandaveren ağabey de Bitlis’ten yola çıkmış, bizi Muş’ta karşılayacaktı. Biz ondan hızlı çıkmıştık. Bizi durdurabilene aşkolsun…
Muş’un girişine yakın Tarihi Murat Köprüsü tarihî bir olaya şahitlik etti. Yusuf Kaplan ata biniyordu… Köprüyü görür görmez; işte İslâm Medeniyetinin özeti dedim. Mücahit abileri beklerken foto çektik. Ata bindik. Biraz yağmurla nasiplendik…
Muş Memur Sen’de küçük bir salonda engin bir zihin sofrası açtı Yusuf Hoca MTO talebelerine…
Yoğunluk azaldı derken Hocamızın ısrarı üzerine Van programını gecenin 21:00’ne yerleştirmiştik. Muş’tan Van’a doğru yola çıktık... Yolumuz uzundu... Programlarımız ise yoğun…
Yolda çok güzel sohbet oluyordu. Zihin açıcı, ruh dolu sohbetler… İnsan, kendisini büyük adamların yanında açabilir ancak! Kendi kapasitesini ufku deryalar kadar olan büyüklerin yanında keşfedebilir…
Van ekibinden hamiyetli Umut Sofuoğlu kardeş, bizi Van’ın dışında arabayla karşıladı. Onun sayesinde karmaşık yolu daha rahat bir şekilde aldık. Van’da da ferah bir salonda kaliteli bir program oldu. Van MTO Temsilcimiz Yasemin Yılmaz kardeş, nezih ve nefis bir program hazırlamış. Araba kullanacağımız için Yusuf Karakuş abi ve ben programı yarıda keserek arabaya uyumak için gittik 45 dakikalığına. İyi de geldi. Program sonrası geri dönüş Tatvan’a... Gece 1:30-2:00 gibi Tatvan’a vardık. Ruh dolu bir Cuma gününe üç il, bir ilçe sığdırmıştık…
10 Haziran Cumartesi
Günler… o kadar dolu geçiyordu ki, sanki bir aydır yollardaymışız gibi geliyordu. Bir de Allah’ın (cc) yardımıyla programlar genel olarak suhuletle geçiyordu.
Sabah telefon geldi. Mücahit Hoca, “hazırlanın Ohin’e gidiyoruz” dedi. Mücahit Hocayla güzel bir uyum yakaladığımızı söylemiştim. İçimden şöyle geçiriyordum: Bu adamla dünyanın yükünü kaldırırım evelallah…
Hocaya haber verdik sabit oda telefonunu arayarak. Hocayla espri yaparak iletişime geçmeyi seviyorum. Robot değiliz ki abi. Tabi ki neşe katacağız. Tam ekip hazırız.
İki araba Bitlis’in meşhur ilim bölgesi Ohin Köyü›ne doğru son sürat yola revan olduk. Ohin, Şeyh Fethullah (k.s.), vesilesiyle ilim havzası haline gelmişti. Şeyh Fethullah, Şeyh Abdurrahman-i Taği (k.s.) Halife’siydi. Yaklaşık 150 yıldır medrese eğitimi burada devam ediyordu. Yasaklar zamanında bile! Nasıl mı? Mağaralarda! Medrese geleneği aralıksız bir şekilde bu bölgede bütün eza ve cefalara rağmen devam ettirilmiş Allah’ın inayetiyle…
Ohin’e Şeyh Asım (k.s.) sağken gelmiştim. Küçüktüm o zamanlar. Babamın ilme ve ulemaya olan muhabbeti, bizleri, bölgenin bütün ulu hocalarının nazarlarından nasiplendirmişti bir şekilde… Kapıda karşılandık. Kahvaltı yerde hazırdı. Baş müderris, Seyda Molla Fethullah’tı. Çok tatlı ve candan bir adamdı. Ruh sakinliğiyle etrafına güven ve huzur veriyordu. Hocayla güzel bir sohbetleri oldu medreselerin işlevleri ve sorunları üzerine. Muhammed Zahid Kuldaş hocamızın katkısı da çok önemliydi. Mustafa Yoldaş kardeşin soruları. Yusuf hocamızın soruları… karşılıklı sohbet havasında farklı ve verimli bir şey ortaya çıktı. Video kaydı da aldım. Nasip olursa yazacağız.
Sonra nadir eserler kütüphanesine geçtik. Burada da Muhammed Zahid hocayı videoya aldım. Kısa ama kaliteli bir video oldu. O da yazılacak inşallah. Ne kadar büyük mirasımız var bizim böyle, dedim kendi kendime! Allah’ın bir köyü dememek lazım! Bu arşivler… her yönüyle çalışılmalı… İnanıyorum. Yine eskisi gibi cemiyete, medreseler… yön verecek, yakın zamanda kendilerini diriltip ayağa kalktıktan sonra biiznillah..!
Ohin çok güzel geçmişti. Talebelerin gözlerinde parıltı ve ışık vardı. Yusuf Hocaya yoğun muhabbet besliyorlardı. Bizden bir şey bekliyorlardı. Ve bize adeta şunu söylüyorlardı: “Bizi keşfedin ve bizim ayağa kalmamıza yardım edin. Birbirimize ihtiyacımız var, bunu unutmayın. Bizi unutmayın. Bizi unutturmak isteyenlere karşı verdiğiniz mücadeleyi görüyoruz. Tebrik ediyoruz ve bu bize umut oluyor. Bize UMUT OLMAYA devam edin. Biz geleceğiz ve tarihi yeniden hep birlikte şekillendireceğiz inşallah…” diyorlardı.
Seyahatimizin son bölümünü yarın yayınlayacağım.