Hakikat şu: İnsanın Yaratıcı’yla, tabiatla ilişkisini sağlam kuran, farklı medeniyetlere hayat hakkı tanıyan, yeryüzünde adalet, merhamet ve hukuk medeniyetini inşa eden İslâm’a insanlığın her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğu bir zaman diliminde İslâm insanlığın geleceği olmaktan uzaklaştırılıyor…
Bunun için çok büyük savaş veriliyor, hem küresel sistemin sahipleri hem de “Müslümanlar” tarafından.
İSLÂM’IN ARTAN CÂZİBESİ BATILILARI KORKUTTU!
20. yüzyılın başında Osmanlı durdurulunca, her şeyin bittiğine hükmetti Batılılar: Önlerindeki engelin kaldırıldığına.
Yüzyılın sonuna yaklaşılırken, hiçbir şeyin bitmediği farkedildi; İslâm’ın İslâm dünyasındaki yegâne siyasî, kültürel ve entelektüel güç katına yükseldiği anlaşılınca küresel sistemin lordları, Soğuk Savaş’ın derhal bitirilmesine karar verdiler.
Sonrası malum: Küresel sistem, İslâm’ı terörle özdeşleştirerek hem İslâm’ın Batı’da ve dünyada artan cazibesini durdurmayı hem de İslâm dünyasındaki Müslüman halkları İslâm’dan uzaklaştırmayı hedefledi.
İslâm, Batı’da, özellikle de elit, okumuş-yazmış kesimler arasında hızla yayılıyordu. Bendeniz o yıllarda Londra’da yaşadığım için bu ilgiye bizzat tanık oldum.
İslâm çok büyük câzibe merkeziydi.
Buna mukabil Batı’da Hıristiyanlık neredeyse bitmişti. Kiliseler terkedilmiş, önce sinema, tiyatro, sergi salonu filan yapılıyor, sonra da camiye dönüştürülüyordu: Batı’da Hıristiyanlık’ın cenazesi kaldırılıyordu ama cenaze “musalla taşına” konuyordu ironik bir şekilde!
Öte yandan İslâm’ın Müslüman toplumlarda da yeniden dirildiği, Müslüman toplumları yeniden ayağa kaldıracak, tarihe girdirecek güçlü bir medeniyet sıçramasının kültürel, entelektüel ve sosyal kaynağı hâline geldiği gözleniyordu.
Birinci eğilim, Hıristiyanlığın hayattan çekildiği Batı toplumlarının zamanla hızla Müslümanlaşmasına yol açabileceği korkusunu güçlendiriyordu.
İkinci eğilimse, Müslümanların tarihten çekilmediği, aksine yeri ve zamanı geldiğinde yeniden toparlanarak ayağa kalkabilecekleri ve tarihî yürüyüşlerini taze bir ruhla ve dinamizmle sürdürebilecekleri gerçeğini gözler önüne seriyordu.
İki eğilim de tehlikeliydi Batılılar açısından: Birinci eğilim, yani Batı toplumlarının hızla Müslümanlaşması, Batı toplumlarının içeriden çökmesi tehlikesi barındırıyordu.
İkinci eğilim yani Müslümanların kendi kaderlerini kendi ellerine almaya başlamaları ve taze bir ruhla diriltici bir medeniyet yürüşüne soyunmaları, Batılıların dünya üzerindeki hegemonyalarını tehdit etme potansiyeli taşıyordu.
İSLÂM’LA POSTMODERN YÖNTEMLERLE SAVAŞ…
Batılı emperyalistler bu iki eğilimin de, küresel sistemi tehdit ettiğine hükmettiler. Başta dönemin NATO Genel Sekreteri Willy Cleas olmak üzere, “İslâm›ın küresel sistemin önündeki en büyük tehdit” olduğunu ilan ettiler açık açık. Sonra da, İslâm’ın hem Batı toplumlarındaki hem de Müslüman toplumlardaki yürüyüşünü durdurmak için İslâm’la postmodern savaş yöntemleri geliştirdiler.
Bu postmodern savaş yöntemlerinden biri, Türkiye’deki 28 Şubat Postmodern darbesi oldu: Toplumu her tür parçalanmaya karşı dimdik ayakta tutacak ve bütünleştirecek yegâne sığınak, kaynak olan İslâmî kimlik ve duyarlıklar şeytanlaştırıldı, laik kimlik öne çıkarıldı, ülkenin etnik kimlikler üzerinden parçalanmasının önü açıldı! Ülkenin beyin özürlü ya da bir kısmı hain millete darbe yapan NATO uşağı laik generalleri tarafından!
İslâmî kimliğin ve duyarlıkların şeytanlaştırılması sürecinin 2001 İkiz Kuleler saldırısından sonra küresel strateji olarak benimsendiğini göreceğiz…
Dünyanın hızla küreselleştiği, etnik kimliklerin kaşındığı bir zaman diliminde toplumu bütünleştirecek, dış ve iç saldırılara karşı dimdik ayakta tutacak, ülkeyi koruyacak yegâne kaynak olan İslâm, “irtica tehdidi” yaftasıyla hedef tahtasına yatırıldı, toplumun İslâmî kimliği ve duyarlıkları bastırıldı, büyük darbe aldı, laik kimlik öne çıkarıldı.
Bu, toplumun intiharı demekti: İslâmî kimliğin bastırılması, laik kimliğin öne çıkarılması kaçınılmaz olarak etnik kimlikleri kaşıdı, etnik kimlik mücadelesine zemin oluşturdu.
Şu an Türkiye’de İslâmî kimlik ve duyarlıklar çok zayıflamış, etnik kimlikler, ayrılıkçı kimlikler, İslâm›ı “Araplaşma” olarak yaftalayarak tehdit olarak lanse eden İslâm’sız Türklük ve İslâm’sız Kürtlük gibi küresel şer projeler çok büyük ilgi odağı katına yükseltilmiş durumda.
“SİYASAL İSLÂM” PROJESİ VE İSLÂMÎ KİMLİĞİN ŞEYTANLAŞTIRILMASI
Özetle: Küresel sistem, İslâm›ın yeniden tarih sahnesine çıkmaması için İslâm’a karşı topyekûn bir savaş başlattı: Bir taraftan görünüşte adına “terörizmle savaş” dediği ama gerçekte İslâm’la savaş olarak benimsediği postmodern bir savaşa girerek İslâm’ın hem dünyadaki hem de İslâm dünyasındaki cazibesini ve gücünü kırmayı amaçlamıştı.
İslâm dünyasında bir taraftan terör örgütlerinin gerisindeki selefî hareketler kışkırtılarak hâricî mantığı İslâm tarihinde olmadığı kadar İslâm dünyasının omurgası katına yükseltildi. Kitleler, ölümden kaçarak sıtmaya razı edildi, İslâm toplumları protestanlaştırıldı.
Böylelikle İslâm dünyasının bu kuşatmaya karşı reaksiyoner bir tavır geliştirmesi sağlandı: “Siyasal İslâm” diye İslâm’ı siyasete, ideolojiye indirgeyen sahte bir kavram icat edildi, Müslüman hareketler, oluşumlar, cemaatler, “siyasal İslâm” denen bu heyûlâ ile özdeşleştirildi ve boğulma sürecine girdirildi.
İslâmî direniş, diriliş ve varoluş mücadelesi, İslâm’ı siyasal bir mücadeleye indirgeyemeyecek kadar kuşatıcı ve kapsamlı bir medeniyet mücadelesiydi oysa.
Müslüman toplumların ve hatta İslâmî oluşumların hızla sekülerleştirilmesi ve İslâm›ın protestanize edilmesi, İslâm’ın içerden teslim alınması ve çökertilmesi sürecini hazırladı.
İslâm, seküler bir din algısıyla hayatın bütün alanlarından fiilen uzaklaştırıldı, bireysel bir inanç meselesi olarak görülmeye başlandı.
İnsanlığın İslâm›ın hayata anlam ve ruh katıcı, kuşatıcı mesajına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğu bir zaman diliminde İslâm›ın protestanlaştırılması yani hayattan uzaklaştırılması projesi nasıl durdurulabilir ve insanlığın önünü açacak, insanlığın geleceği olacak taze, diriltici bir medeniyet atılımının temelleri nasıl atılabilir?
Önümüzdeki süreçte izini sürmemiz ve kafa patlatmamız gereken yakıcı soru/n bu!
Vesselâm.