Gazze, İsrail terör devletinin ablukası altında… Neredeyse bir haftadır…
İsrail, Yahudilerin kendilerine yaptığı zulmün kat be kat fazlasını Batılılara değil Müslümanlara / Filistinlilere yapıyor!
Dünyanın en yoğun nüfuslu, en kıstırılmış, en kuşatılmış, her bakımdan en prangalı şehrini, elektriğini, suyunu, gıda akışını keserek ölüme mahkûm ediyor! İnsanları, yerleşim yerlerini kitlesel katliama tabi tutuyor! İnsanlık suçu işliyor!
İsrail işlediği katliamın bedelini ödeyecek er ya da geç!
Biraz derine dalalım, İsrail’in yapmak istediği şeyi daha etraflıca anlamaya çalışalım…
FİLİSTİN, BİTKİSEL HAYATTA AMA ÖLMEYECEK!
Yahudilerin hedefi, Arz-ı Mev’ûd yani Vadedilmiş Topraklar. Fırat ve Dicle arası ve ötesi...
Bunun gerçekleşmesi, Türkiye’nin güneyi dâhil yarı kıta görünümündeki Arabistan Yarımadası’nın kuzeyinin fiilen Yahudi egemenliğine girmesi demektir. Buna Mekke ve Medine’nin kalbini oluşturduğu Hicaz yöresi de dâhildir!
Ne demek bu, peki?
İslâm dünyasının intiharı demektir, tarihten silinmesi yani! İki asır önce tarihten çekilmişti İslâm dünyası, şimdiyse tarihten silinme tehlikesiyle karşı karşıya...
Ama tarihten silinmeyecek!
Burası, Latin Amerika’nın ve Asya’nın sadece içe dönük yoğunlaşma ve derinleşme yaşayan bir kanadı kırık medeniyetlerinin kolay teslim alınabilir, kırılgan, korunaksız dünyası değil.
Burası, önce olabildiği ölçüde içe, öze, sonra da göklere açılan hem iç’in hem dış’ın titreşim alanlarında aynı anda nefes alıp veren, gidip gelen, fokur fokur kaynayan, her dem diri her dem diriltici çok katmanlı, dirençli ve delişmen dünyası yeryüzü coğrafyasının.
İçini imar ederek dışını inşa eden, ardından insanlığı ve varlığı ihya ederek kendine getiren bütün medeniyetlerin kavşak noktası, mülk âleminden melekût âlemine kanat çırpan aşkın / metafizik zirvesi.
Kudüs, işte bu kavşak noktasının nümûne-i imtisâli, en kâmil misâli(ydi) dârü’l-İslâm’ın atan kalbi iken...
Şimdi kalbi, bitkisel hayatta İslâm âleminin; durmaya ramak kalmış durumda. Kudüs, esir çünkü. Kudüs öksüz çünkü. Kudüs yaralı, bir kanadı kırık çünkü.
Ama kimsesiz değil Kudüs.
Bitkisel hayatta ama ölmemek için direniyor.
Kudüs ölürse, insanlık ölür, İslâm âlemi ölür, tarihten silinir.
İnsanlığın ölmemesi, İslâm âleminin ölmemesi için, Kudüs’ün kalbi dirilmeli ve insanlığı diriltip kendine getirecek uzun soluklu bir yola çıkmaya hüküm giymeli Kudüs...
KUDÜS’Ü İSTANBUL KENDİNE GETİRECEK YENİDEN!
Kudüs’ü, İstanbul kendine getirebilir. Kudüs’e İstanbul kol kanat gerebilir.
İstanbul kendine gelir de ayağa kalkabilirse yeniden...
Hiç şüpheniz olmasın ki, kendine gelecek İstanbul, dün olduğu gibi yarın da hem İslâm âlemini kendine getirecek ve ayağa kaldıracak hem de insanlığa adalet, hakkaniyet ve medeniyet dağıtacak...
Aslan düştüğü yerden kalkacak.
İstanbul’u bekle ey Kudüs! İstanbul’un toparlanmasını ve seni, beni, hepimizi toparlayacak fikir, zikir ve oluş çilesini tamamlamasını...
İslâm âlemi tarihten çekildi; yaşıyor mu sanki, demeyin!
Tarihten çekildi ama tarihten silinmedi, ölmedi.
Ölmeyecek...
Küllerinden doğacak yeniden.
Bu kez bütün insanlığı diriltici hakikat medeniyeti yolculuğunu gerçekleştirmeye koyulacak...
Şu hâliyle bile Yahudi zulmüne ve emperyalizme direnen tek coğrafya, merkezinde Filistin’in, daha geniş düzlemde ise stratejik olarak merkezinde Türkiye’nin bulunduğu İslâm coğrafyası sadece.
Filistin direnişi, sadece Filistinlilerin değil insanlığın haysiyetini koruyan bir direniştir.
İnsanlık, insan olma ve insan kalma haysiyetini ve husûsiyetini Filistinlilere borçludur! Filistinlere yani çilekeş Müslümanlara!
Filistin’de çocukları katlediyor İsrail’in ruhsuz kâtilleri.
Kundaktaki masum bebekleri, sokaktaki günahsız çocukları!
Yer gök inliyor masumların âhlarıyla, yüreği yangın yerine dönen anaların çığlıklarıyla...
Zulmün zifiri karanlığı bu!
Şafağın atacağı ân’a az kaldı...
ASLAN, DÜŞTÜĞÜ YERDEN KALKACAK, HAKİKAT BAYRAĞINI DALGALANDIRACAK...
Şafak atacak...
Aslan, düştüğü yerden kalkacak: İstanbul ayağa kalkacak.
İstanbul Cumartesi günü ayağa kalktı.
Filistin, direnişin kalesi.
İstanbul, dirilişin kulesi.
Türkiye, kimsesizlerin kimsesi, mazlumların sesi, zorbaların kartal pençesi.
Ses geçirmeyen duvarı.
Dirilişin ön açıcı, yılmaz, yıkılmaz neferi.
Özetle... Türkiye, bin yıl tarihte oynadığı, kurucu, konumlandırıcı ve koruyucu rollerini yeniden oynayabilecek sosyal ve rûhî / psiko-kültürel dinamizme kavuştuğu için Siyonistlerin güdümündeki küresel Yahudi kapitalist gücünün önündeki gerçek tarihî ve kültürel direnç duvarıdır.
Ruhunu İslâm’ın yoğurduğu Türkiye aşılmadan Siyonistler bu toprakları nihâî olarak işgal edemeyecek, buradaki halkları köleleştiremeyecekler!
İsrail katliamına en güçlü, en sahici tepki Türkiye’den geldi: Bu ülkenin Müslüman halkı, salgınmalgın demedi, gece gündüz demedi İsrail Konsolosluğu’nun önünde demirledi!
Bu ülkenin Müslüman halkının yangın yerine dönen yüreği, hem manevî olarak mazlum Filistin halkının yanında olduğunu gösterdi hem de Türkiye’nin adım adım gelişini besledi...
Büyük resmi görelim mutlaka: Filistin kuşatması, Filistin’in de, mazlumların da tarih boyunca da, günümüzde de koruyucusu Türkiye’nin kuşatılmasıdır. Bunun için İsrail, İran’ın önünü açıyor, İran da İsrail’in önünü!
Türkiye’yi devre dışı bırakmak, one minute’le başlayan liderlik rolünü bitirmek için İran kurtarıcı olarak hazırlanıyor...
Fakat artık çok geç...
Türkiye, maddî bakımdan, savunma sanayii bakımından bağımsızlığını ilan etmek üzere...
Sırada manevî (eğitimde, düşüncede, kültürde, sanatta, medyada) tam bağımsızlığına giden uzun soluklu medeniyet tasavvuru yolculuğu var...
Manevî, kültürel bağımsızlık ve diriliş yolculuğunda artık daha fazla gecikemeyiz. Yaraya neşter vurulmalı, çocuklarımızın eğitimde, kültürde, medyada ve sanatta mankurtlaştırılmasının önünde dimdik duracak sağlam duvarlar, kaleler inşa edilmeli.
Üstad Necip Fazıl’la çıkılan yolculuk, alttan alta derinleşerek, gelişerek ve kökleşerek sürüyor...
Bu yolculuk kıvamını bulacak, öncülerini ve eserlerini çıkaracak, önümüzü açacak inşallah...
Biz, geleceğiz... Biz gelince, emperyalistler defolup gidecek!
Biz, “bekleneniz”. Dün, Filistin’deki genç şehidin tabutuna sarılan Türk bayrağı, bizim “beklenen” olarak görüldüğümüzün çarpıcı semiyolojik göstergesidir.
Bütün azmanlıkları, azgınlıkları ortadan kaldıracak, insanlığa yeniden insanca, hakça bir dünya kuracak hakikat medeniyeti yolculuğunu biz armağan edeceğiz...
İçinden geçtiğimiz asra damgasını vuracak cümle şu öyleyse: Dünya bize gebe, biz hakikate…
https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusuf-kaplan/dunya-bize-gebe-biz-hakikate-filistin-olmeyecek-aslan-dustugu-yerden-kalkacak-4567851