YUSUF KAPLAN - DEPREM VE KAYBETTİĞİMİZ RUHU HATIRLATMAK!.

YUSUF KAPLAN - DEPREM VE KAYBETTİĞİMİZ RUHU HATIRLATMAK!.

YUSUF KAPLAN - DEPREM VE KAYBETTİĞİMİZ RUHU HATIRLATMAK!.


Çok büyük bir felâket, çok ağır bir imtihan yaşıyoruz ülke olarak! Ülkemizin güney ve doğu bölgeleriyle Akdeniz›in doğu bölgesindeki 10 şehrimizi art arda vuran, bu toprakların jeolojik tarihindeki en büyük depremlerinden ikisini yaşadık art arda 9 saat arayla! 

İlki, gecenin ortasında geldi 7,7 büyüklüğünde, ülkemizin tarihinde ölçülen en büyük şiddetteki depremlerden biri. İkincisi de bundan dokuz saat arayla 7,6 ile geldi.

Ortadoğu’nun en büyük depremlerinden biri olarak tarihe geçti.
1939 Erzincan depreminden sonraki en büyük deprem olarak açıklandı ama ortaya çıkan manzaraya bakınca, Erzincan depreminden de büyük bir âfet, imtihan ve felâketle karşı karşıya olduğumuz anlaşıldı.

Bir ülkenin tek başına başa çıkması hiç de kolay olmayan büyük bir âfet, büyük bir imtihan!

ÂFET’TEN FELÂKETE…

Âfet demek istiyorum ama âfeti fazlasıyla aşan tedirgin edici boyutları var yaşadığımız hâdisenin! O yüzden hem tabiî bir âfet hem de sonuçları ve yaşanan âfeti yönetme biçimimiz, yanı sıra da böylesine büyük bir âfeti siyasî ranta dönüştürme, siyasî çıkara, kavgaya tahvil etme ürpertici girişimleri bakımından büyük bir felâketle karşı kaşıya olduğumuz apaşikâr ortada!

Üzülerek de olsa, burada çok boyutlu büyük bir felâket olduğunu söyleyeceğim. Sadece âfet değil. Büyük bir felâket ve imtihan!

Tekrar etmeye gerek var mı, bilmiyorum: Bu kadar büyük bir âfetle bir ülke tek başına çıkmakta çok zorlanır. Yine de bu millet zor zamanların milletidir.

İletişim Başkanlığı, Fahrettin Altun kardeşimin ekibi, çok güzel sınav verdiler, veriyorlar bu süreçte... Kendileriyle bütün iletişim kanallarını açık tuttular, her istediğimiz konuda bize yardımcı oldular hem şahsen bana hem de gerek koordinasyonda sosyal medyada, gerekse organizasyonda arazide çok güzel, göz doldurucu örnek bir çalışma ortaya koyan MTO (Medeniyet Tasavvuru Okulu) talebeleri ve ekibi olarak hepimize.
Koordinasyonda büyük sorunları olsa da, AFAD da ekipleriyle aynı şekilde çok canhıraş bir çalışmayla büyük işlere imza attı, atıyor…
Aile Bakanlığı da seferber oldu, kayıplarımızın kayda alınması, karşılanması konusunda çalışmalar yapılması bakımından güzel gayret gösteriyor…

ORGANİZASYONDA ÇOK İYİYİZ AMA KOORDİNASYONDA ÇOK KÖTÜ!

Yine de bürokrasi -her zaman olduğu gibi- en büyük felâketlerden biri oldu, tastamam takoz işlevi gördü hazır ekiplerle âfet yerine yardıma koşan insanımıza inanılmaz engeller çıkararak…

İlk gün büyük sorunlar yaşandı deprem bölgesine ulaşılması ve depremzedelere anında yardım ulaştırılabilmesi noktasında. Sonraki günler işler rayına oturmaya başladı yavaş yavaş.

Devletin muhasebe ve özeleştiri yapması gereken ilk mesele şu: Böylesine büyük bir âfetle devletin tek başına başa çıkabilmesi olacak iş değil! Milletin, seferberlik havasıyla seferber edilmesi gerekiyordu her açıdan.
Millet zaten kendisi organize oldu hızla ve seferber olarak yollara koyuldu tonla tırı, tırlar dolusu yardımı deprem bölgesine ulaştırdı anında.
Sorun da burada çıktı karşımıza: Millet, müthiş bir organizasyon zekâsına sahip ama devlet o ölçüde bir koordinasyon zekâsına sahip değil.
Sorunumuz organizasyon değil; sorunumuz planlama, koordinasyon ve denetleme.

Önce iyi planlama yapılması lazım, ardından iyi bir organizasyon. Sonra da koordinasyon ve denetleme. 

Osmanlı, Kemal Tahir’in çok güzel adlandırdığı gibi “devlet ana”ydı. 
Türkiye’de iki asırdır ceberrut bir devlet var. Modernleştikçe milletten, toplumdan, değerlerinden, kök-anlamlarından ve köklerinden koptu devlet. 
Ayakta duracak zemin kalmadı. Kültürel zemin, sosyal zemin ve entelektüel zemin, kısacası manevî zemin çöktü. Manevî zemin çökünce maddî zeminin çökmesi de mukadderdi. 

DEPREMDEN ÇIKARILACAK DERS: KARDEŞLİK RUHUNUN PAHA BİÇİLMEZ DEĞERİ

Maddî açıdan büyük bir yıkım yaşandı, bu doğru. Ama millet olarak bizdeki manevi güce hiçbir toplumun bizim kadar sahip olmadığını söyleyebilecek göz yaşartıcı bir dayanışma, yardımlaşma ve kardeşlik ruhu ortaya koyduk.
Bu ruh, 1999 Marmara Depremi’ndeki kadar katışıksız değildi, zedelenmişti ama günün sonunda bu toplumun bütün zorluklardan, felaketlerden dimdik ayağa kalkmasını sağlayacak benzersiz bir ruh bu. Dünyada bu kadar derin, bu kadar muazzam ve muhteşem bir ruha sahip ikinci bir toplum yok.
Dünya tarihini yapan 5-6 millet var bütün zorlukların üstesinden gelen. Evet, dünyada, bütün zorlukların üstesinden gelebilen 5-6 büyük milletten biriyiz biz. Bu depremdeki o ürpertici yıkıma rağmen, bazı siyasetçilerin ve zavallı tipin ürpertici provokatif girişimlerine rağmen bu deprem, toplumun birbirinden farklı kesimleri arasındaki yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik bağlarını yeniden kurdu gözle görülür ölçekte.

Bu depremin en önemli sonucunun, bu depremden çıkarılması gereken en hayatî dersin burada gizli olduğunu düşünüyorum: Yaşadığımız acının büyüklüğü, farklı toplum kesimlerini birbirine yakınlaştırmış, dayanışma ve kardeşlik ruhunu pekiştirmiş, yeniden inşa etmiş olmalı. 

Deprem, bize uzun süredir kaybettiğimiz bu kardeşlik ruhunun değerini hatırlatmalı hiç olmazsa. Depremden alacağımız veya çıkaracağımız en büyük ders bu olmalı.

Vesselâm.