YUSUF KAPLAN - DEPREM BÖLGESİ İÇİN ALINMASI GEREKEN SİYASÎ, SOSYAL VE STRATEJİK KARARLAR

YUSUF KAPLAN - DEPREM BÖLGESİ İÇİN ALINMASI GEREKEN SİYASÎ, SOSYAL VE STRATEJİK KARARLAR

YUSUF KAPLAN - DEPREM BÖLGESİ İÇİN ALINMASI GEREKEN SİYASÎ, SOSYAL VE STRATEJİK KARARLAR


Mustafa Ruhi Şirin, ülkemizin en güzel insanlarından biri. Parlak bir entelektüel, ayrıksı bir şair, yüreği yangın yerine dönen bir öncü: Hayatını çocuklara, özellikle de üstün yetenekli çocuklarımıza vakfetmiş, bütün mesaisini geleceğimizi inşa edecek kuşaklara adayan kültürümüze, sanatımıza, medeniyetimize ivme kandırmak için çırpınıp duran kabına sığmaz bir adam.

Deprem bölgesinde yaşanan ve yaşanacak iskan ve göç politikalarının nasıl geliştirilmesine dair kaleme aldığı güzel bir öneri paketini burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Bölgenin sosyal, meslekî, kültürel dokusunun bozulma tehlikesine karşı önceden yapılan bu güçlü uyarı ve önerileri ülkemizin yöneticilerinin dikkatlerine sunuyorum.

Buyurunuz efendim…

Bilindiği gibi Türkiye, Tanzimat yıllarından beri devamlı göç alan bir ülkedir. Bu göçler 1878 (93 Savaşı) Osmanlı-Rus harbinden ve Balkan Savaşlarından sonra artış göstermiştir. Özellikle Balkanlar’dan gelen muhacir nüfuslarının fazlalığı, Sultan Abdülmecid döneminde kurulan (Mecidiye), Sultan Aziz döneminde (Aziziye), Sultan II. Abdülhamid döneminde (Hamidiye) ve Sultan Reşat zamanında (Reşadiye) adıyla inşa edilen yerleşim birimlerine bakarak çıkarmak mümkündür. Fakat şu da bir gerçektir ki, bu göçler vasıtasıyla Balkanlar’da, yeni bir Endülüs denemesinin daha icra edildiğinden şüphe yoktur.

Kuşkusuz bunlara 1860’larda vuku bulan Kafkas göçlerine, Rus ve Ermeni işgallerine tahammül edemeyen Kars, Erzurum, Erzincan, Ağrı göçlerini de eklemek mümkündür. Bu göçlerin her biri zaruri olmakla beraber bunların savaş halindeki bir ülkenin ekonomisini ne kadar zora soktuğu malûmdur.

Bunlara ilave edilebilecek, iki büyük hicret denemesine daha şahit oldu Türkiye: Onlardan ilki, beş milyon civarında Suriyeli nüfusun Türkiye’ye sığınması ise, ikincisi de son deprem faciasının ülke içinde büyük yer değiştirmelere kapı aralaması oldu. Korku ile, büyük maddi kayıplarla yerinden yurdundan olan bölge halkı, kendi şehir ve kazalarına, köylerine ne zaman döner, dönebilir mi? 

Bunları şimdilik kestirmek zor görünüyor. Fakat hadisenin sadece bina yapmak meselesi olmadığı düşünülerek, bölge insanının nüfus yapısı üzerine sağlıklı bir çalışmanın yapılması da icap ediyor.

Hatırda tutulması gereken ilk üç husus şudur:

1. Mevcut deprem bölgeleri, ülke ekonomisine yüksek katkısı olan yörelerdir. Tarım, meyvecilik, sebzecilik, seracılık ve kuru gıda üretiminde önde gelen bir özelliğe sahiptir. Dolayısıyla bölge nüfusunun tarihte yaşanmış tecrübelerine ve üretim kabiliyetine bakılarak, ilgili nüfusların en kısa zamanda kendi yörelerine geri dönmeleri amaçlanmalıdır. Korku ve panik dolayısıyla geri dönmeyi göze alamayan nüfus ve ailelerin, toprak ve arazi satışlarının önüne geçilmelidir. Aksi hâlde bölgeye mahsus üretim tecrübesine sahip olmayan il dışından gelen arazi spekülatörlerine kapı aralanmış olur ki, bu büyük bir tehlike teşkil eder. Büyük savaş ve afetlerin tarihi mülkiyet değişikliklerine yol açtığı hatırlanarak bölge nüfus ve ailelerinin, ne yapıp ne edip mülkiyetlerini muhafazası temin edilmelidir. Hatta bunun için uzun dönemli yasalar bile çıkarılabilir.
2. Diğer bir husus da ilgili yörelerin, önemli sanayi merkezleri olduğu gerçeğidir. Nitekim yöre halkının sanayi tecrübesi, işletmelerin fazlalığı, ihracata yönelik üretimi coşkuya dönüştürdüğü bilinen bir husustur. Ne var ki, bu büyük sanayi tesislerinin çoğu bugün tahrip olmuş durumdadır. İşte bölgede ilk desteklenmesi gereken sınıfların başında da bu tür işletmeler gelmektedir. Dolayısıyla araya fazla uzun zamanlar girmeden, yavaş yavaş, işletmelerin faaliyete geçmesi önemlidir.
3. Haliyle bu alanda yapılabilecek en iyi hizmetlerden biri de, sektör sektör işletme sahipleri ile bir araya gelmek, onları dinlemek ve onlarla birlikte programlar geliştirmektir. Yeni lokomotif sektörlerin bir an evvel harekete geçirilmesi ihtiyacıdır. Yani yıkılmış binaların inşaatı müstakil olarak değil, ekonominin ihtiyaçları ile paralel ve bir arada yürütülmelidir. Deprem bölgesindeki inşaat seferberliğinde bölgenin ehil ve tecrübeli inşaat müteahhitleri ile bölgede yaşayan iş gücü kaynağı tercih edilmelidir.

Fakat hiçbir işletme sırf binadan, sermayeden, makinadan ibaret de değildir. İşletmelerin bir de tecrübeli elemanları, mühendisleri, ustaları, işçileri söz konusudur. Bizce bölge ve işletmeler bakımından en büyük kayıp bu alanda yaşandı. Tecrübeli mühendisler, çalışmasını sanat ve ustalığa dönüştüren işçiler vs. Maalesef üretme heyecanı ile dopdolu bu meslek erbabı, Türkiye’nin orasına, burasına dağıldı gittiler. Kuşkusuz onlar bugün değilse bile yarın, kendi alanlarında bir işe muhakkak yerleşirler. Bundan şüphemiz bulunmuyor.

İşte bölgenin asıl bu nüfusunu kaybetmemesi, geri çağırması gerekiyor. Ancak bu nasıl sağlanır, bir de bunun çalışılması icap ediyor. Eğer bu alandaki geri dönüşler sağlanamazsa, bölgeyi sağdan soldan üşüşecek vasıfsız, üretime yabancı nüfuslar doldurmaya başlar. Onun için bölgeden ayrılmış, bir daha geri dönmeyi göze alamayacak tecrübeli, üretici sınıfların her türlü teşviklerle desteklenmesi, bölge ekonomisi ve millî ekonomi adına büyük bir vazife olarak durmaktadır önümüzde.