Anayasasız toplum olabilir mi? Sözlü veya yazılı, bütün kesimlerin müşterek mutabakatla hazırladıkları bir anayasası vardır her toplumun. Özellikle de tarih yapmış, tarihin akışını değiştirmiş, büyük medeniyetler inşa etmiş bir toplumun kendi anayasasını yapamaması gibi bir sorun yaşanabilir mi?
Türkiye tam da böyle bir ülke. Kendi anayasasını yapamayan bir ülke.
Kendisine yabancı bir anayasa, yabancı bir tarih, yabancı bir kültür ve kimlik dayatılan veya kendi tarihini, kültürünü, kimliğini bizzat kendisi inkâr eden traji komik bir yer! Yersiz yurtsuz, yönsüz yörüngesiz, ruhsuz ufuksuz bir canlı cenaze! Esen rüzgârlar nereye sürüklüyorsa oraya sürüklenecek kadar kimliksiz, köksüz, ruhsuz bir yok-ülke!
Bu haftaki Gerçek Hayat dergisinde yayımlanan yazımın bir bölümünü sizlerle paylaşarak hukuk felsefesi ve anayasa meselesi yazılarına giriş yapmak istiyorum.
DARBELER, ANAYASAYA DAYANDIRILARAK YAPILIR!
Hem tarihsiz hem de talihsiz bir ülke Türkiye!
Hem ufuksuz hem de umutsuz bir vaka!
Dünya tarihini değiştiren büyük atılımlara imza atan bir memleketin çocukları, iki asırdır esen rüzgârların, zaman zaman sertleşen fırtınaların önünde sürükleniyor ama başına ne geldiğini bilmiyor bile!
Başına ne geldiğini, yokoluşun eşiğine nasıl sürüklendiğini bilmeyen ve celladına âşık edilen tek toplum bu toplum şu çivisi çıkmış dünyada!
Bu toplum, üç zincirleme yöntemle hizaya getirildi; dışardan işgal edilmedi, içerden zihnen işgal edildi.
Birincisi, anayasalar yoluyla.
İkincisi, medyalar yoluyla.
Üçüncüsü, askerî darbeler yoluyla.
Anayasalar, darbelerin hukukî olarak meşrûlaştırılmasını sağlayacak şekilde yapıldı bu ülkede. Rejimi kurtarmak adına millete, milletin iradesine darbe yapıldı!
Türkiye’nin anayasaları, darbecidir. Darbeciler, güçlerini anayasadan alırlar. Nitekim darbeci generaller, darbe yaptıklarında yaptıkları konuşmalarda, anayasanın kendilerine verdiği yetkiyi kullanarak, rejimin tehlikeye düşmemesi için darbe yaptıklarını söyleyebildiler sürgit. Nedir bu?
Milletin aptal yerine konulmasıdır.
Askerî darbeler, medyalar tarafından alkışlanmış ve meşrûlaştırılmıştır. O yüzden medyalar kapıkulu rolü oynamıştır!
ANAYASA İSLÂM’DAN NEDEN KORKAR?
Anayasa, toplumsal sözleşmedir. Bu toplum anayasa yapamadı. Bu topluma Fransa’dan, İsviçre’den, faşist İtalya’dan ve Almanya’dan ithal edilen yasalara dayanarak yapılan anayasalar dayatıldı.
Bu topluma anayasa yaptırmak istemiyorlar hâlâ! Kıran kırana boğuştuğumuz, kangrene dönüşen asırlık sorunların, iç ve dış kuşatmaların nedenlerinden biri de bu!
Türkiye’de anayasa ile İslâm arasında doğrusal / birbirini besleyen, birbirini çeken bir ilişki yoktur; aksine, birbirini iten ters bir ilişki / ilişkisizlik vardır.
Mesela “anayasa” ile “İslâm” kelimelerini birlikte kullanmak bile tedirgin ediyor bazı mankurtlaşmış, metamorfoz yemiş, bu ülkenin her şeyine yabancılaşmış acınası insanları!
Bu insanlar, Türkiye’deki temel sorunu, Türkiye’nin İslâm’ı ne yapacağı, İslâm’ı neden itip kaktığımız, aşağıladığımız, devletin hayatından da, milletin hayatından da uzaklaştırma kavgası verdiğimiz sorununu bir kez daha ertelemiş olduklarının ve bunun bu ülkeye neye malolacağının farkındalar mı acaba?
Oysa yeni bir anayasanın yapıldığı bir zaman diliminde, anayasa ile İslâm, Türkiye ile İslâm arasında kopan, niçin koptuğu açıklanmayan ilişkisizlik sorununu şimdi konuşmayacaksak ne zaman konuşacağız?
ANAYASAYI TOPLUM YAPAR...
Bu konuda kısmen başarılı olunmuştur ama toplumun İslâm’dan uzaklaştırılma çabaları geri tepmiştir.
Bu toplum, Müslümanlığını unutmamış, İslâm’ın bu ülkenin hayatının her alanından sömürgeci Batılıların yapamayacağı bir hızla ve aymazlıkla uzaklaştırıldığını görünce bu duruma “dur” demiştir. Ama bu müdahale ne kadar anlamlı ve etkili bir müdahaledir, bu tartışılabilir.
Fakat şurası kesin: Bu toplum, anayasalarla içerden teslim alınmış, anayasalar marifetiyle İslâm’la arası açılmaya çalışılmıştır: Başörtüsü yasağı, bunun en berbat, aşağılık, ilkel örneğiydi. Bir ülke, kendi çocuklarına bu kadar zulmedebildi yani!
Anlaşılır ve hazmedilir bir şey değil bu. Bir toplum, kendi anayasasını, kendi inançları, dünya ve hayat tasavvuru, anlam haritaları ve anlamlandırma pratikleri doğrultusunda kendisi yapar. Başka türlüsü millete zulümdür. Ülkenin önünün kesilmesi demektir.
Türkiye’nin anayasaları, önce İslâm’ı, İslâmî iddiaları anayasadan çıkardı; sonra da bu toplumu, İslâmî iddialardan vazgeçirerek tanınamaz, tuhaf, Batılıların karikatürü, bir toplum hâline getirmeye çalışıyorlar.
Bu durum böyle gidemez! Bu toplum, kendi anayasasını, kendi değerleri, ruhkökleri, anlam haritaları, öncelikleri doğrultusunda kendisi yapmak zorundadır. Bu konuda taviz verilmemelidir. Bu mesele, Türkiye’nin bağımsızlığıyla, istiklal ve istikbal mücadelesiyle ilgili hayatî bir meseledir. Bu toplum, İslâm’ı yitirirse, varlığını sürdürmesi de tehlikeye girer. İslâm, bu toplumun ruhudur: Tarihi, hafızası, derinliği, geçmişi ve geleceğidir.
Kaynak / Yeni Şafak Gazetesi