Fransız Ulusal Meclis Başkanı Yaël Braun-Pivet, Müslüman bir delikanlının Fransız polisi tarafından barbarca katledilmesi üzerine başta başkent Paris olmak üzere Fransa’nın Nantes, Lyon ve Marsilya gibi diğer büyük şehirlerine de yayılan isyanlar üzerine aynen şunları söyledi, söyleyebildi: “Ramazan’ın, uzun elbiselerin, başörtülerin olmadığı laik okullar istiyorum.”
Yani?
Yani’si şu: “Öteki’ne, farklı olan’a tahammülümüz sıfır”dır, diyor Hanımefendi!
Fransız Meclis Başkanı’nın bu cümlesi, Fransız entelijansiyasının, bir yabancı kökenli, Cezayir orjinli Fransız vatandaşı 17 yaşındaki Nahel’i, Müslüman bir delikanlıyı gözünü kırpmadan hunharca katledecek kadar gözü dönen Fransız polisinin barbarlığından hiç de farklı bir zihin yapısına sahip olmadığını gösterir.
Sadece bu tavır bile, Avrupa’da sözümona aydınlanmanın, özgürlüklerin beşiği Fransa’nın ne kadar ırkçı, ilkel, bağnaz, ufuksuz ve umutsuz vak’a olduğunu ispat eder!
FRANSIZ TRAJEDİSİ!
Fransızlar, başkalarıyla, farklı olan’la bir arada yaşama tecrübesine sahip değiller. Farklı olan’la nasıl barış içinde bir arada yaşanabileceğini gösterecek örnek bir model geliştirmeyi başaramadılar. Cezayir’de, bütün Afrika’da hunharca ve ürpertici katliamlar yaptılar sadece! Hâlâ da, Afrika’nın, masum ve mazlum insanların kanını emerek, kaynaklarını sömürerek semiriyor Fransa!
Sadece Fransızlar değil, bütün Batılılar için de aynen geçerli bu ürpertici gerçek! Sadece Fransızlar değil bütün Batılılar farklı olan’la bir arada yaşama sınavında sınıfta kaldılar!
Ama hak, hukuk, özgürlükler deyince mangalda kül bırakmaz Fransızlar! İş retoriğe, boş laf üretme ve her konuda nutuk çekme meselesine gelince, burada Fransızların eline su dökemez kimse!
Elbette ki, mesele çok karmaşık.
Şu bir gerçek: Fransa; isyanlar, başkaldırılar ülkesidir! Halk Bastille Hapishanesi’ni basar ve devrim yapar!
Bu, Fransız halkının iradesine sahip çıktığı, Fransız düşünürlerinin “örgütlü şiddet kullanan aygıt” olarak tarif ettikleri devlet’in zorbalıklarına yeri ve zamanı geldiğinde başkaldırdığı anlamına gelir. Bu, bilinen bir gerçektir. Bu gerçeği teslim etmek gerekir.
FRANSIZ DÜŞÜNCESİNİN İFLASI!
Derrida’dan Deleuze’e, Foucault’dan Badiou’ya kadar çağdaş Fransız düşüncesi, çağdaş düşünceyi temsil eder.
Hak, hukuk, özgürlükler konusunda Fransızlar çok fikir üretmiştir. “Toplumsal Sözleşme” fikri Fransızların eseridir ama Fransa, Fransız ırkçılığının, barbarlığının, bağnazlığının, emperyalist zihniyetinin esiridir! Fransızlar, böyle bir sözleşmeyi sadece beyaz, Fransız kökenli Fransızlarla yapar, diğerleri kendilerinden ne istenirse ona uyar. Uymazsa, devlet veya halk gereğini yapar: Şeytanlaştırır, ötekileştirir, toplumun çeperlerine kaldırır atar…
Bu durum, sadece Fransızlar için değil bütün bir Batı uygarlığı için geçerlidir. Fransızlar biraz daha kaba-sabadır bu bağlamda.
Genelde Batı düşüncesi, özelde Fransız düşüncesi, öteki üzerine inşa edilmiştir: Üstelik de “ürpertici, kan emici kötü öteki” üzerinden icat edilerek yapılır bu.
Yabancı, öteki›dir.
Ve Greklerden itibaren öteki, “barbar”dır.
Romalılar da, Avrupalılar da, Amerikalılar da kendi kimliklerini hep öteki›ne, üstelik de “kötü öteki” üzerinden hayalî olarak icat edilen inşa çabasına borçludur.
Benedict Anderson’ın çığır açıcı Hayalî Cemaatler kitabından bu yana ulus’un, ulus devlet’in ve ulusal kimlikler’in hayalî olarak icat edildiğini biliyoruz.
Medyalar, bu hayalî kimlikler ve cemaatler üretme işine insanı ürpertecek boyutlar kazandırdılar: Burada ilkel bir felsefe iş başında: Hayalî olarak bir kötü, bir öteki icat etmekle, hem bir düşman icat etmiş oluyorsunuz hem de kendi kimliğinizi öteki üzerinden ürettiğiniz korku üzerine inşa etmiş oluyorsunuz.
Bu durum, sizin adınıza, bir taşla iki kuş vurmak durumu olabilir ama sizin nefesinizin başkasına hayat üfleyemeyecek, geçtim başkasına hayat üfleyebilmeyi filan, başkasına hayat hakkı tanıyamayacak kadar boğucu olduğu gerçeğini ifşa ve ispat etmeye yarar sadece.
Özetle…
Fransız Devrimi’nin ve aydınlanmasının ne kadar kof olduğu anlaşılmadı mı hâlâ?
Fransız Aydınlanması’nı bir tarafa koyalım, sadece bir haftadır Fransa’da yaşananlar, çağdaş düşünceyi temsil eden Fransız düşüncesinin özgürlükler, hak, hukuk konusunda nasıl sınıfta kaldığını, iflas ettiğini gözler önüne sermeye yetmedi mi?
Vesselâm.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusuf-kaplan/bati-uygarliginin-barbarliga-donusmesi-2-4543987