Tabiî kaynakları bakımından dünyanın en zengin kıtası, Afrika! Ama açlıkla pençeleşen dünyanın en yoksul kıtası da Afrika!
Afrika, kıtlıkla, iç-savaşlarla, katliamlarla hadım edildi, talihi kara kara kıtanın insanlarının hayatları karartıldı, dünyaları cehenneme çevrildi!
Bütün bunları yapanlar, Fransız, İngiliz, Hollandalı, Portekiz, Belçikalı haydutlar değilmiş gibi, hâlâ Batı uygarlığının dünyaya özgürlük, barış ve refah getirdiğinden söz edilebiliyor!
Fransa’da, yaşanan ürpertici hâdiseler, Batı uygarlığının maskesini düşürdü ve kirli yüzünü ortaya çıkardı!
ENTELEKTÜEL GEVİŞ GETİREN FRANSIZ ENTELİJANSİYASI
Michel Foucault’nun en parlak talebelerinden Gilles Deleuze, hocası Foucault ile ilgili çok çarpıcı bir cümle kurar. “Foucault bize hiçbir şey öğretmediyse, başkaları adına konuşmanın haysiyetsizliğini öğretti” der.
Ne kadar incelikli bir düşünce bu, değil mi?
Peki, bunun pratikteki karşılığı nedir?
Sıfır’dır.
Sıfır’dır; çünkü, bütün insanlık tarihini kendi dar ufuklarına ve sığ yaklaşımlarına göre, Batı-merkezci, Avrupa-merkezci lenslerle silbaştan yeniden yazdı Batılılar, ama öncelikli olarak da Fransızlar!
Deleuze’ün tespiti doğru: Postmodern süreçte, bu kaba saba modern kalıplar yıkılmaya çalışıldı. Ama belli akademik çevrelerle sınırlı bu incelikli yaklaşım. Bir elin parmağını geçmez bu yaklaşımı içtenlikle benimseyen ve uygulayan entelektüellerin sayısı!
Buna olsa olsa “entelektüel geviş getirmek” denebilir ancak!
HAÇLI RUHUNUN HORTLAMASI MI?
Akademi, Batı-merkezci, Avrupa-merkezci zihniyetin esiri. Bu esareti yok edebilmek bu saatten sonra daha da zor artık. Çünkü yaklaşık çeyrek asırdan bu yana İslâm, küresel sistemin yani hegemon Batı uygarlığının önündeki en büyük engel olarak görüldü ve düşman ilan edildi. NATO’sundan AB’sine, Hollanda’sından Fransa’sına, İsveç’inden Danimarka’sına kadar her yerde bütün Avrupa ülkelerinde…
Haçlı ruhunun yeniden hortlaması mı bu?
Hiç şüpheniz olmasın ki, evet.
Kolektif bilinçaltı’nı yok edebilmek çok zor. Bir de yaşanmış tarihi silip atmak da imkânsız! Ortada İslâm’ı Avrupa’dan kovmak için inanılmaz fırsatlar kollanan, gerekçeler üretilen ürpertici bir tarih var.
Endülüs, sekiz asır Avrupa’yı aydınlattı.
Osmanlı beş asır adalet dağıttı Avrupa’ya.
Avrupalıların yaptıkları şey ne? İslâm›a, Müslümanlara teşekkür etmek değil, İslâm›ın Avrupa›dan kökünü kazımak, silmek. Bunun için Haçlı savaşlarından, sömürgecilik tarihindeki katliamlara, Engizisyonlardan Asya’ya, Afrika’ya kan kusturan emperyalist tecavüzlere, katliamlara ve son olarak İslâm’ı düşman ilan edip şeytanlaştırarak, ötekileştirerek İslâm’la ilgili çarpık, icat edilmiş, ürpertici bir sahte imaj üretme savaşı verene kadar İslâm’la savaştılar İslâm’ın tarih sahnesine çıktığı zamandan günümüze dek.
Batılıların dünya üzerindeki barbarlıklarının ve zorbalıklarının önündeki en büyük, hatta tek büyük engel, İslâm. Batılılar bunu çok iyi biliyorlar. O yüzden hem küresel ölçekte İslâm’la hem de ulusal bazda ülkeler içinde Müslümanlarla savaşıyorlar. Tek gerekçeleri, dünyada sadece Müslümanların Batılıların haydutluklarına, katliamlarına, tecavüzlerine başkaldıran yegane aktör olması.
Batı emperyalizmine Latin Amerika kültürleri teslim bayrağı çektiler, yok edildiler. Asya kültürleri teslim bayrağı çektiler, kapitalizme eklemlenerek asimile ediliyorlar, yok edilmek üzereler…
Ama Müslümanlar teslim bayrağı çekmediler. Afrika kan gölü hâline çevrildi, tecavüzler, iç savaşlar, katliamlar aldı başını gitti ama Müslümanların dirençleri bitmedi, bitirilemedi, bitirilemeyecek de.
Fransa’daki isyanlar, Fransa’nın basit bir iç sorunu değildir. Yüzyılların sömürgeci tarihinin birike birike patlamasıdır! Bastırılanın, yok sayılanın, dönüştürülmeye, asimile edilmeye çalışılanın yerine zamanı geldiğinde yerinden fırlamasıdır.
FARKLI OLAN’A HAYAT HAKKI TANIMAMAK!
Bütün bunlar bizi nereye getiriyor peki? Şuraya: Batılılar, başkalarıyla barış ve huzur içinde nasıl bir arada yaşanabileceğini bilmiyorlar!
Farklı olan’la, başkası’yla, kendileri olarak ve kendileri kalarak, barış, huzur ve hakkaniyet düzeni içinde nasıl yaşanabileceğini insanlığa gösterenler sadece Müslümanlar oldu tarih boyunca.
Fransa’da yaşananlar, Batı uygarlığının ne kadar dar kafalı, sığ, ufuksuz ve ruhsuz olduğunu gözler önüne serdi.
Dünyaya “west and the rest” / “Batı ve diğerleri” diye ikiye ayırarak bakanların, kendileri dışındakileri “böcek” olarak görenlerin, insanlığa insanca bir dünya sunabilmeleri elbette mümkün olmaz!
Fransa’da yaşananlar, Batı uygarlığının, özgürlüğün, hak ve hukukun kalesi olmadığını, aksine, kendisi dışındaki dünyalara, kültürlere, inançlara nasıl husûmetle, barbarca baktığını gösteren bir yansıtıcı ayna işlevi görüyor…
Thomas Paine’in şu sözünün ne kadar doğru olduğu gün ışığına çıktı bir kez daha: “Kimse insanlığın kökünü kazıma konusunda Batı ile yarışamaz!”
Vesselâm.