Bütün/lük fikrinin parçalanarak yitirildiği, parça’nın fetişleştirilerek kral tahtına yerleştirildiği “pornografik” / ayartıcı bir çağda yaşıyoruz.
Oysa bu, hayatı anlamsızlaştırmaktan ve anlama, kavrama, hikmet sahibi olma yetilerimizi kötürümleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Böylelikle bir olguyu, bir durumu, bir bütün olarak algılayabilmemiz de, anlayabilmemiz de güçleşiyor.
Bütün/lük fikri, bir “şey”in, bütün yönleriyle kavranabilmesinin yegâne şartıdır. Bir şeyin özünü, kökünü, aslını idrak edebilmek, görebilmek, bütünlük fikrine sahip olabilmekle mümkün: Bir şeyin özü kavranmadan, hiçbir yüzü hakkıyla kavranamaz çünkü.
PARÇA-BÜTÜN İLİŞKİSİ
Parça-bütün ilişkisi, kesret-vahdet ilişkisidir aslında. Bütün varsa, parça da vardır zaten ve ancak bütünü’n varolduğu yerde, parça, rolünü “oynayabilir” hakikaten. Bütün yoksa, parça da ne yapacağını bilemez; hem yok olur, hem de yok eder: Artık orada anarşi ve kaos hükümsürer.
Bütün’ün hâkim olduğu yerde, parça da sükûn hâlindedir, bütün de.
Parça’nın hâkim olduğu yerde ise, ne bütün, sükûn yüzü görebilir; ne de parça, günyüzü.
Bütün’ün / vahdet’in hâkim olduğu yerde, her parça’nın kendine özgü bir yeri vardır. Parça’nın hâkim olduğu yerde ise, her parça, yerini ve rolünü şaşırır, her şeyi parçalar, paramparça eder, paçavraya çevirir ve yutar.
Tevhid’e ulaşıldığı zaman teşekkül eden vahdet, bütün kesretlere / parçalara hakkıyla hayat ve varolma hakkı tanır. Ancak bütün’ün hâkim olduğu yerde, zaman zaman, bütün’ün de parçaları yutması sözkonusu olabilir. Tıpkı her türlü totaliterizm biçiminde gözlendiği gibi.
BATI UYGARLIĞI: PARÇA’NIN HÜKÜMRANLIĞI
Bütün’ün parçaları yutma temayülü göstermesi, aslında parça psikozuyla hareket etmesinden kaynaklanır. Ve tabiî, parça’nın hükümranlığı, bütün’ün hükümranlığından daha zâlimâne ve daha dayanılmazdır.
Bugün Batı uygarlığının bütün dünyada hâkim olmasına rağmen, başka kültürlere, dinlere, medeniyetlere hayat hakkı tanımama güdüsüyle hareket etmesinin, kontrol ve kolonize edici bir davranış / saldırı biçimi geliştirmesinin başlıca nedeni, bütün fikrini yitirmiş olması, yani hayatı fizik gerçekliğe / tek boyuta indirgemesi, başka boyutları yoksayması, kısacası, parça psikozoyla hareket etmesidir.
İSLÂM’IN KUŞATICILIĞI VE BÜTÜNCÜL BAKIŞ’I: ADALETİN KAYNAĞI
İslâm’ın özü, tevhid’dir. Yalnızca tevhid’in bütün yönleriyle idrak ve tatbik edilebildiği bir ortamda “parça”lara, yani diğer dinlere, kültürlere, medeniyetlere hakkıyla hayat ve varoluş hakkı tanınabilir. Bu gerçeği, Marshall Hodgson, enfes bir şekilde ortaya koymuştu, The Venture of Islam başlıklı henüz aşılamayan üç ciltlik başyapıtında.
Şöyle demişti Hodgson: “İslâm, tarihte hiçbir medeniyetin başaramadığı şeyi başardı: Total / tevhidçi bir din olmasına rağmen totalleştirici eğilimler göstermedi; aksine, bütün farklılıkları, ötekileştirmeden ve farklılıklarını korumalarını mümkün kılabilecek bir zemin hazırlayarak yaşatmasını bildi.”
MODERN TIP: RUHSUZ AYARTICI MAKİNA!
Modernlik, parça’nın hükümranlığı olduğu için, ruh’la beden’i, fizik’le fizikötesi’ni, hayat’la ölüm’ü, bu dünya ile öte dünya’yı birbirinden ayırmıştır.
Bu nedenle, modern tıp, insanı, sadece bedenden ibaret bir “makina” olarak görür, bir nesne derekesine indirger: Ve şeyleştirir.
Dolayısıyla modern tıbbın tedavi anlayışı, parça’nın bütün’le; bir uzvun, organizma’nın bütünüyle; dahası, beden’in ruh’’la ilişkisine dayanmaz. O yüzden, modern doktora, -tıp bu kadar gelişmesine rağmen-, hasta dayanmaz!
Modern tıbbın kendisinin esaslı bir tedaviye ihtiyacı vardır, aslında.
Diş, insanın bir parçasıdır. En iyi diş tedavisi, diş’e, canlı bir varlığın ayrılmaz bir parçası olarak “bakmak”tır. Diş hastalarına böyle “bakan” diş doktorları var mı, hâlâ?
Var, elbette. Çamlıca Hospitadent Diş Hastanesi’nin başhekimi Dr. Tarcan ve ekibi gibi. Hikmetten nasibini almış hekimler!
ARTIK BANA DİŞ GEÇİREBİLİRSİNİZ!
Dişlerimle 15 küsur yıldır sorunluydum: Öndişlerim “göçmüştü”: Bu, bütün bedenimi, konuşmamı, işimi-gücümü, hatta iletişimimi olumsuz yönde etkiliyordu. Buna rağmen, “yaptırmamakta” direniyordum. Görüntü’ye direndiğim için.
Ama daha fazla direnemedim ve art arda yaşadığım iki riskli hastalıktan sonra yaklaşık sekiz ay süren zorlu bir maraton sürecinde, direncim kırıldı, dişlerim “yapıldı”. Bana diş geçirebilirsiniz artık!
Çamlıca Hospitadent’te üst dişlerimin hepsi alındı ve yeniden yapıldı. Toplam 10 dk. bile sürmedi dişlerin alınması. Acı, ağrı-sızı, tarih olmuş!
Bu 8 aylık maratonu özenle takip eden başta başhekim Dr. Tarcan Topçuoğlu olmak üzere, Dr. Gizem Gülgezen, Dr. Tolga Kayserili, Ayşe Aktaş ve hastanenin bütün diğer ekibine ilgi ve özenleri için teşekkür ederim.
Tarcan Bey, çok iyi bir orkestra şefi! Ekibi de orkestranın aksamaması, “güzel besteler” yapması için canla başla çalışıyor...
Hiç şüphesiz ki, en çok teşekkürü, bu süreçte her zaman yanımda olan eşim Gökçen Hanım hak ekiyor. O da bana diş geçiremedi şimdiye kadar! Ama şimdi o da diş geçirebilecek durumda artık!
Şaka bir yana, dişlerinizi ihmal etmeyin, insanın her şeyini olumsuz etkiliyor!
Kaynak / Yeni Şafak Gazetesi