YUNUS ÇOLAKOĞLU - SEKÜLER BİLİMİN ÇIKMAZI VE BİLGİ TASAVVURUMUZ..

YUNUS ÇOLAKOĞLU - SEKÜLER BİLİMİN ÇIKMAZI VE BİLGİ TASAVVURUMUZ..

YUNUS ÇOLAKOĞLU - SEKÜLER BİLİMİN ÇIKMAZI VE BİLGİ TASAVVURUMUZ..


Her medeniyet kendi bakış açısı, varlık tasavvuru ve tahayyülü üzerinden kendini tanımlıyor. Bilim sanat, edebiyat, müzik, mimari ve teknoloji dahi bir felsefe üzerinden kendini ifade ediyor ve bu tanımlama üzerinden eserler üretiyor. Bilimi salt seküler bir alan olarak tanımlamak insana, varlığa ve eşyaya dair sığ ve yüzeysel materyalist bakış açısının karakteristik özelliği maalesef. Son üç asra ait bir yaklaşım hakim bilimsel paradigmaya dönüşmüş. Bu materyalist bakış açısında madde mananın, şekil muhtevanın, sonuç gaye ve niyetin üstündedir. Faydasız ilim elbet de bizde de kerih görülür. Ancak ilim bir tahakküm ve cebr alanı da değildir.

Yirminci yüzyılda bilimsel doğrular! Ya da test edilmiş, ispatlanmış veriler batı biliminin amentüsü ya da itikadı halini almıştır. Ansiklopedik bilginin zenginleşmesi ve artan devasa müktesebat bir alanda olabildiğince derinleşme, mikro seviyede ayrıntıya hakim olma arzusu, bütüncül ve kuşatıcı bir mantıkla eşya, canlı ve hayata kapsamlı bakışı perdelemiştir. Bir bilimsel! labirent içinde teknisyene dönüşen bilim işçisi “bilim için bilim” icra eder olmuştur. Akademi ya da üniversite çoğu zaman toplumdan ve halktan uzaklaşmış bu anlamda gayret gösteren fert, bazen sadece kişisel ihtiyaçlarının temini için kampüs dışına çıkar hale gelmiş, toplum ile arasına kalın duvarlar örmüştür. Toplumsal ve kültürel o farklılıklar göz ardı edilmiştir. Örneğin binlerce mültecinin yaşadığı metropol şehirlerde psikolog ya da psikiyatrist olarak çalışan bir bilim insani bu insanların yaşadığı sosyal ve ailevi travmaları, paylaşılan fiziki ortamları, yaşadığı ülkenin politik ve sosyal şartlarını bilmeden, tahlil etmeden muzdarip insanların ruhsal problemlerine çözüm üretmek adına hazır kitabi bilgiler ve formüller ile tanı kriterleri evrenselleştirilerek çareler sunulmuştur. An itibariyle modern bilimin kurguladığı tıp anlayışında hekimlerin önemli kısmı, insanı sadece “hasta insan” olarak görüp birer tıp teknisyeni gibi rakamları ve görüntüleme yöntemlerini tedavi eder hale gelmiştir. Yukarıda zikredilen farklılıklar bilinmeden insanın ruhsal ve psikolojik travmalarına yaklaşmak yetersiz sonuçlar verir. Örneğin bir Alman psikiyatristin aynı ilaçlarla tedavi ettiği depresif İngiliz ressam olumlu seyir gösterirken Afgan teknisyen intihar teşebbüsünde bulunmuştur.

Batının son üç asırda yaşadığı zihinsel dönüşüm ve felsefi bakış açısı ulaşılan konum ve zihni dönüşüm itibarı ile kendisine bariz bir teknolojik ve söylem üstünlüğü kazandırmıştır. Bu mevcut durum karşısında İslam dünyasında özellikle ilk dönem İslamcı mütefekkirlerimizin ”Batının bilimini ve teknolojisini alalım. Ancak ahlakını yaşantısını,  yaşam tarzını red edelim” şeklindeki telkininin, doğru da olsa, pratikteki zorluğuna, uygulamadaki uyuşmazlığına şahit oluyoruz. Kendimiz üretemediğimiz bilgiyi alırken ne kadar seçici olabiliriz ki? Bu gün için örneklendirmek gerekirse tasarımını yapmadığımız ve sadece kullanıcısı olduğumuz Twitter, Facebook ve Google da ki veri akışı ve mahiyetine nasıl müdahale edebiliriz?

Bilgi ve medeniyet tasavvurları,  bilime yükledikleri misyonu uyuşmayan varlık ve hayat anlayışları farklı şekillenen medeniyetlerin bilgiye ve bilginin icra ediliş gayesine yaklaşımları da farklıdır. Son üç asırda batıda bilim iktisadi kalkınma ve refahla birlikte dünyaya daha fazla sömürü imkanı ile tahakküm ve yıkım fırsatı vermiştir. Bacon “bilim güçtür” derken, batı da bilime yüklenen misyonu da özetliyordu. Güçle gelen bir sömürü, işgal ve tahakküm hedefleniyordu. Hitler modern bilgiden devşirdiği güçle Avrupa’nın büyük kısmını işgal etmiş, Nazi bilim adamlarının uyguladığı bilimsel terör! kitlesel katliamlara ve milyonlarca insanın ölümüne yol açmıştır. Ogeniks dediğimiz ari ırkların oluşturulması gayesi ile toplumdaki akıl hastaları, tedavisi uzun ve maliyetli olanlar, ileri yaşlılar, ağır genetik sekeli olan hastalar direk ve dolaylı yöntemlerle ölüme yönlendirilmiştir. İkinci dünya savaşı aynı zamanda diktatörlerin emrinde kitlesel ölümler üreten modern bilim adamlarının mücadelesi olarak hafızalarda yer edinmiştir. Ogeniks yaklaşımı aslında Avrupa’da tam olarak ortadan kalkmadı. Covid-19 pandemisinde İngiltere’de yaşlı bakım evlerinde görülen kitlesel ölümler, tıbbi imkanların yetersizliği yanında bu yaklaşımın cari tezahürü olarak da ortaya çıkmıştır.

Bilgi Bütünlüğü ve Tevhid Seromonisi

İslam düşüncesinde ve bilgi anlayışında bilimi pozitif bilimler ve teolojik bilimler şeklinde keskin çizgilerle ayırmak, din dışı bilgi ve pozitif bilim alanları diye fizik, matematik, tıp, astronomi, jeoloji, botanik ve kimya bilimlerini konumlandırmak doğru değildir. Tevhid anlayışı sadece itikadi bir kabul değil, hayatı ve evreni anlama ve bilme usulüdür. Bir idrak tarzı, okuma şeklidir. Bu bakış açısında zerreden küreye kadar tüm varlık birbiri ile irtibatlı, bir seremoniyle ve kendi tasarımı içerisinde dinamik olarak işlemektedir (Fussilet/54). Evrende tek hücreli canlıdan galaksilere kadar bir nizam ve intizam müdahil bir güç tarafından sürekli izlenir, sevk ve idare edilir. Evrenin koruyucusu ve yaratıcısı bu düzene “Hay” ve “Kayyum” ismiyle sürekli müdahale eder (Bakara/255). Yani statik değil dinamik bir yaratılış esastır. (O her an yaratma halindedir. Rahman/29) Tabiatta materyalistlerin iddia ettiği gibi kaos değil kozmos, tenakuz değil insicam, nakıslık değil kemalat esastır. Buna şahitlik eden alim kişi, yüce yaratıcının kurduğu muazzam denge ve nizamı külli Tevhid ilkesi gereğince görür. Sınırlarının farkına ve idrakine varır. Ahlak erdem, tevazu ve hikmetle yoluna devam eder. Kibir isyan ve inkar bataklığında kurtulup Tevhidin ruhi dinginliğine sığınır.

Ayrıca bizim bilim tasavvurumuzda bilgiye ve bilime bakış daha irtibatlı ve kapsayıcıdır. Bu modern zamanlarda rastladığımız bilimler arasındaki ayrılmayı ve bir anlamda derinleşme ile birlikte ortaya çıkan “ihtisas körlüğünü” engelleyen bir durumdur. İslam bilim tarihinin altın dönemleri olan hicri ikinci ve yedinci asır arası dönemlere baktığımızda bilimler arasında keskin ayrımlardan ziyade bilgi alanları birbirini tamamlar. Birlikte anlaşılır. Mahiyetleri tamamen birbirinden izale değildir. Yani fizik felsefeden, tıp psikoloji ve mantıktan, eczacılık, kimya ve matematikten ayrı icra edilmemiştir. Farabi ve İbni Sina hem hekim, hem müzisyen aynı zamanda kimyager ve eczacı ve de mantık-felsefe alanında dahi derecesinde bir etkinliğe sahip yetkin Kur’an müfessiridirler. ”Hezarfen” kelimesi Farsça anlamıyla bin ayrı alanda yetenekli manasında kullanılmıştır. Bu bütüncül bakış açısı modern bilimde yitirilen bir bakış açısını barındırmakta, insan daha kuşatıcı ve kamil manada anlaşılmaktadır. Bilim ilahi hikmetle icra edilmekte, etik ve ahlakla güç ve tahakküm arzusu terbiye edilmekte ve merkezde insan olmakla birlikte temelde ilahi gaye hedeflenmektedir.

Varlık aleminin en şereflisi olan insan, batı materyalist bilimine kaynaklık eden Descartes’in ifade ettiği gibi kusursuz çalışan bir saat değildir. Bize göre insan kendisi hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz ruhu ile birlikte ele alınmalıdır. Bu sayede insana ait zaman ve mekan kavramları genişlemekte ve sadece dünya hayatına hapsolan kısır bakış açısı daha anlamlı hale gelerek “hayat” kavramı asli anlamına kavuşmaktadır.

Yer yer vizyon ve medeniyet tartışmalarının yapıldığı bir ortamda kendi kurucu zihinsel kodlarına ve anlam dünyasına dayanmayan, sadece tercüme faaliyeti üzerinden tahkim edilen bilim arayışının ve anlayışın, küresel anlamda bir alan açması mümkün değildir. Yani genç kuşaklarımıza bilgi ve bilim ile ilgili bize ait bir perspektif, okuma ve anlama biçimiyle yeni bir tarzı, bize ait bir tarzı ihdas etmek gerekiyor. Eğitim ve bilim tartışmaları iki asırlık kafa karışıklığımızın ve yüzyıllık zihinsel depremlerimizin arasında gidip gelmektedir. Bu kafa karışıklığı ve zihni türbülans içerisinde bize ait bir çığır açmak ansiklopedik bilgiyi test teknikleri ile genç kuşaklara aktarmakla ve yüzeysel taklidle mümkün değildir.

Kaynak: Seküler bilimin çıkmazı ve bilgi tasavvurumuz - YUNUS ÇOLAKOĞLU