2007-2008 yıllarında Dr. Necdet Subaşı’nın moderatörlüğünde gerçekleşen seri çalıştayların ortaya çıkardığı en önemli gerçek Alevilerin kendi içlerindeki çeşitliliğiydi. Birçok konuda birbirlerinden farklı düşünüyorlardı ki bundan doğal bir şey olamazdı. Bugün Sünni dünyanın da kendi içinde tek bir renk, mezhep ve meşrep olduğunu kim söyleyebilir?
Biraz yakından bakıldığında Sünni dünyanın kendi içindeki bütün farklılaşmaları tespit edilebilir. Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli fıkhi mezheplerden Selefi, Sufi meşreplere, Maturidi ve Eşari itikadi mezheplerden, Nakşibendi, Kadiri, Cerrahi, Halveti vs. Sufi tarikatlara ve bunların her birinin alt kollarına kadar gerçekleşen bir dizi çeşitlilik. Bunların hepsi araştırmalara konu olmuş, isteyenin hem pratiğinden hem metinlerinden rahatlıkla takip edebildikleri bir dünya.
Alevilikle ilgili sorun şimdiye kadar böyle bir tarihinin, tasnifinin ve incelemesinin yapılmamış olması. Alevilerle ilgili popüler klişelerin dışında uzaktan bakanların elinde bir veri yok. Şimdiye kadar kimse onları bu dikkat ve rikkatle dinlemedi. Devlet yok saydı, halklar ise birbirlerini klişelerle tanıdı. Uzaktan bakınca farklar görünmez olur, klişeler konuşur. Ancak biraz daha özenli dinlemelerin ilk kaydettikleri şeylerden biri Alevilerin Sünniler tarafından Müslüman sayılmıyor olmalarının kendilerini ne kadar rencide ediyor olduğuydu. Çalıştaylar esnasında da en fazla dillendirilen konulardan biriydi bu. Aleviler Müslüman sayılmamaya karşı her zaman bu hassasiyeti sergilemişlerdi.
Şahsen doksanlı yılların başlarından itibaren akademik düzeyde Alevilerle ilgili yaptığım çalışmalar dolayısıyla kurduğum ilişkilerde Alevilerin her kesiminden insanlarla derinlemesine sohbetlerim, dostluklarım oldu. Aleviliği İslam dışı sayanları da duydum, konuştum, dinledim, ama kahir ekseriyetin, tam aksine kendilerini Müslüman sayıyor olduklarına şahit oldum. Diyebilirim ki kurduğum diyaloglarda Sünni kesimle aralarındaki en büyük kırgınlık ve tepki Müslüman sayılmamaya karşı sergileniyordu.
İlke olarak kendisini Müslüman sayan hiç kimseye, dini anlayışı, yorumu ne olursa olsun kimsenin Müslüman değilsin deme hakkı yok. İşin doğrusu Müslüman olmadığını, İslam’la alakası olmadığını söyleyenlere de zorla “yok aslında sen Müslümansın” demeye de kimsenin hakkı yok. Aleviler arasında belli bir kesimin bilerek-isteyerek kendi Alevilik yorumlarını İslam-dışı sayarak, gayr-ı müslim olarak tanınma istekleri de kendi hakları, kendi kararlarıdır. Kimsenin onlara Müslümansın deme hakkı yok. Buradaki konu, Aleviler içinde küçük bir azınlık olan bu kesimin kendi tercihlerini, Müslüman olarak tanınmak isteyen bütün Alevileri de bağlayacak şekilde yapmaya kalkışmaları.
Çalıştaylar sürecinde bu tablo net bir biçimde ortaya çıkmıştı. İlk defa bu kadar kapsamlı bir biçimde hem devlet tarafından hem Sünni akademisyen ve ilim ehli tarafından dinlenen, hem de kendi aralarında birbirlerini dinleyen Alevilere topyekûn yakıştırılamayacak tek tanım onların İslam-dışı olduklarıydı. Ayrıca tek başına bir kesimin Alevilik tanımının diğer tüm Alevileri bağlayamayacak olması da üzerinde önemle durulması gereken bir tedbirdi. Hariçten tanımlanmaya karşı haklı hassasiyeti tespit edilen Alevilere yapılacak bir zulüm değildi bu.
AİHM’nin Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun (AABF) Avusturya hükümeti aleyhine açmış olduğu bir davada Aleviliği ayrı bir inanç olarak tanımış olması tam da böyle bir müdahaledir. AABF nezdinde bütün Alevilerin Müslüman olmadığına karar vermesi haddini aşan ve herşeyden önce Alevilerin kahir ekseriyetinin asla kabul edemeyeceği bir karardır. Alevileri tanımlayan, onların İslam’la ilişkilerinin mahiyetine karar veren bu kararla birlikte bütün Alevilerin kendilik tanımlarına ciddi bir müdahale yapılmış oluyor.
AABF münhasıran Avrupa’daki veya bu federasyona bağlı kuruluşlara mensup Aleviler adına bir karar almış olursa bu bile anlaşılabilir, kimsenin diyeceği bir şey olamaz. Müslüman olarak anılmak istememek herkesin hakkı. İslam’da zorlama yok. Müslüman olmak istemeyenlerin Müslüman sayılmalarının İslam’a hiçbir faydası veya getirisi yok, bilakis zararı var. Ama davayı Avrupa’da bütün Aleviler adına açınca bütün Alevileri tek taraflı bağlayan, onlara yeni bir tanım empoze eden bir sonuç ortaya çıkmış oluyor. Müslüman olarak tanınmak isteyen çoğunluk Alevilerin iradesini yok sayan bir müdahale.
Doğrusu Çalıştaylarda Avrupa’daki örgütlü Alevi yapıları da vardı ve onlar da görüşlerini sonuna kadar ve açıkça ifade ediyorlardı. Onların görüşleriyle Türkiye’deki Aleviler arasında bariz bir fark vardı. Avrupa’da genellikle sol-sosyalist hareketlerin ürettiği diaspora olarak toparlanıp son kulvarda Alevi dernekleri altında örgütlenen bu yapıların kendilerine özgü yeni bir Alevilik, hatta Alisiz Alevilik üretmeye çalıştıkları baştan beri biliniyor. Alisiz Alevilik, İsasız Hıristiyanlık, Musasız Yahudilik gibi bir şey.
Daha önce demiştik, daha ellili altmışlı yıllarda sosyalist hareket içinde yer alan Alevilerin ilk feda ettikleri şey Alevilikleri olmuştu. Çünkü Alevilik bir üstyapı kurumu olarak hurafeden başka bir şey değildi sol-sosyalizm için. Şimdi sol-sosyalist siyaset için bulamadıkları zemini Aleviliğe sarılarak oluşturmaya çalışıyorlar ama bu sefer Aleviliği ait olduğu dinsel köklerinden kopararak yapıyorlar bunu.
Onların bu iradelerine AİHM’in verdiği cevap ise kim ne derse desin, Avrupa’nın Türkiye ve İslam’la ilgili siyasi stratejilerinden bağımsız düşünülemez. Aleviliği İslam dışı, Kürtleri Türkiye dışı saymak ve böylece Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünden parçalar koparmak artık hiç de gizlenemeyen bir Avrupa stratejisi. Ama elbette çaresiz bir strateji. Aleviler de Kürtler de bugün Türkiye’nin asli unsurları, dinsel ve etnik zenginliğin de göstergeleri ama hak ve sorumlulukları itibariyle başka hiç kimseden aşağı olmayan eşit vatandaşlarıdır.
AİHM bütün Alevileri tanımlamış olmadı mı şimdi? | Yasin Aktay (yenisafak.com)