Ramazan ayının habercisi “üç aylar” olarak bildiğimiz ayların ikincisi Şaban ayının hem milletimize hem gönül coğrafyamıza ve acılar içerisinde kıvranan İslam âlemine huzur, barış, adalet ve merhamet getirmesini Allah’tan niyaz ediyorum.
Millet ve ümmet olarak yaşadığımız felaket günlerinin ders ve ibretlerle dolu geçirdiğimiz deprem sonrası; hüzün, ızdırab, yorgun, bitkin, savrulmuş ve bitap düşen yüreklerimizin böyle mübarek bir aya ve Ramazanın bize getireceği rahmete çok ihtiyacı var. Hani suya hasret kalmış çorak araziler olur ya, onların yağmura ihtiyacı gibi çorak kalmış yüreklerimizin Ramazanın şifa dağıtan rahmet eline ihtiyacı var. Her zamankinden çok daha muhtaç olduğumuz bir zamanda Ramazan ayının habercisi içinde “Berat Kandili” bulunduran Şaban ayına girdik.
Bu aylar; bizi kitabımız Kur’an-ı Kerim ile buluşturmak için gelir. Bizi barış yurduna davet etmek için gelir. Bize, dünyamızı barış yurduna döndürmek için gelir. Bizi iyilerden kılmaya, bize iyilik getirmeye, iyiliği yeryüzünde hâkim kılmamıza yardımcı olmaya gelir. “Ey iman edenler, Allah’ı unutmayın. Allah’ı unutursanız kendinizi unutursunuz. Allah’ı unutursanız, Allah da size kendinizi unutturur” âyetiyle bizi ikaz için gelir. İnsanoğlu olarak unutuyoruz. Kendimizi, Rabbimizi, dostumuzu, kardeşimizi, yetimi, fakiri, mazlumu unutuyoruz. Her sene gelen Ramazan ayı da bize hatırlatmaya gelir. Kendimizi, Rabbimizi, yanı başımızda varlığının farkında olmadığımız kardeşimizi, annemizi, babamızı, komşumuzu, ailemizi, unuttuğumuz her şeyi bize hatırlatmaya gelir. Bu aylar, bir hatırlatma ayıdır aynı zamanda. Bize fani olanları, baki olanları hatırlatır. Dünyanın, gücün, servetin faniliğini hatırlatır. İyiliğin, güzelliğin, erdemin, faziletin, adaletin, ahlakın baki olduğunu hatırlatmaya gelir. Unuttuğumuz bütün değerleri hatırlatmaya gelir. Kaybettiğimiz kardeşlik rüzgârını getirir bize her sene. Örselenen kardeşliğimizi tamir etmeye gelir. Kırdığımız gönülleri yeniden yapmaya gelir.
Kur’an ayı olan bu aylarda milletimizi, mümkün olduğu kadar Kur’an ile Peygamberimizin sahih sünneti bilgisiyle buluşturalım. Kendimizi Kur’an’ın önünde değil, Kur’an-ı Kerim’i önümüzde tutarak, asıl gayemizin insanlarımızı Kur’an’ın hakikatler dünyasıyla tanıştırmak olduğunu unutmayalım. Başkalarını yaralayan dilimizi tutmaya çalışalım.
Vara yoğa konuşmamaya, bilir bilmez söz söylememeye ihtiyacımız var. Bu aylar; arınma, kendine gelme, onarılma ve yenilenme ayı ise o zaman gelin dilimizden başlayalım orucumuzu tutmaya. Dilin farkına varalım. Belki de şimdiye kadar yaşadığımız en zor, sıkıntılı, sabır imtihanının içinde bulunduğumuz şu günlerdeyiz. Farklı yorumlar, düşünceler, duygular bize ‘kulluk şuuru’nu unutturmasın. Her hal ve şartta yaşanan/yaşatılan dinimizi vicdanlara hapsetmeyelim. Bu ayı; bir başka buruk, bir başka sevinç ve hüzün karışımıyla karşılıyoruz. Yaşadığımız pandemiden sonra deprem. Kapanan/kapatılan camiler, mescidler varlık içinde yokluk, imkânlar içinde mahrumiyet! Sahiplik içinde âcizlik, kalabalıklar içinde yalnızlık. Kılınamayan Cumalar, terk edilen cemaatler, koparılan aile bağları, akrabalıklar ve insanlık münasebetleri.
İtikat/ahlak/ibadet/muamelat’lardan müteşekkil ‘din binamız’a bir daha çıkmamak üzere bu ayla girelim. Hayat tarzımıza girecek dinimizi, hayatımızdan çıkarmayalım. Yaşayalım yaşatalım. Bilhassa örnek olarak, gıpta edilerek.
Zayıflayan ruhumuzu doyurmaya, dünyevileşme hastalığının kirlerini temizlemeye, yara-bere içindeki halimizi sarıp sarmalamaya, dertlerimize derman, hastalıklarımıza şifa olmaya gelen günlere, aylara “hoş geldin” diyelim. Yıkılan yerlerimizin inşası, tahrip olan, yıpranan hücrelerimizin yenilenmesi, bozulan taraflarımızın tamiri, zayıflayan irademizin sağlamlaşması için ‘fırsat ayı’ hoş geldin. Yine bereketiyle, hidayetiyle, muhabbetiyle geliyor. Herkesin iyilik, fedakârlık, cömertlik ve yardımlaşma yarışında olduğu günlerdeyiz. Yoksulların sofrasında sıcak bir çorba, yetimlerin başını okşayan bir el, günah kirlerini temizleyen bir ‘tevbe pınarı’ içimizi-dışımızı rahatlatan ‘rahmet sığınağı’ mahzun-mükedder gönüllerin neşe kaynağı, günahkâr, âsi, mücrim kulların müracaat kapısını vurduğumuz aylardayız. Yaşamaya çalışarak karşılıyoruz. Görünen görünmeyen, resmi, gayri resmi, bireysel, kurumsal, toplumsal Kur’an-ı Kerim ile bütünleşelim. Hayatımızda, yuvamızda, mahallemizde, şehrimizde estirelim manevi havayı. Boşluk bırakmayalım şer güçlere ve odaklarına. Toplumumuzun yaralarını sarmak, din ve iman bakımından yoksul-fakir-yetim-öksüz kalmış insanımıza iman, ahlak ve fazilet kumanyası ile dolu ahiret azığı taşımamızın vesilesi ruh bakımını, beden bakımını da ihmal etmeyelim. Müslüman; değişik, farklı bir çağı yaşıyor. Bu çağın sosyo-kültürel oluşumlarının etkisi altında. İslam kaynaklı olmayan bu oluşumlar, Müslümanın hayatına nüfuz edebiliyor. İnsanımızda “ibadet bilinci”nin hangi boyutta olduğu sorusunu soralım. Cevabını da işleyeceğimiz salih amellerle verelim. Bilincimiz, yüreğimiz, düşüncemiz, duygumuz, zihnimiz de kirlendi. Bütün bu kirleri temizleyecek “amel abdesti” alalım. Şuurlu bir Müslüman olduğumuzun idraki içinde olalım. “Bir hurma ile olsun cehennemden korunun” Nebevî tavsiyesini unutmadan bir lokma ile olsun cennete yaklaşalım. Dikkat, alaka, hassasiyet içinde yaptığımız ikramları yaparken; asıl büyük ikramın, kafalara, kalplere, gönüllere yapılan ikram olduğunu da unutmayalım! O da insanlara Kur’an’ın, vahyin sofrasında aç-susuz kalmış kalplerin, kafaların doyurulması, doldurulmasıdır.
Şehitlerimizi rahmetle anarken, şifa bekleyen hastalarımıza Rabbimizden şifa, borçlularımıza eda niyazımızla âfâtı semaviye ve âfâtı araziyeden de hıfzu himaye buyurmasını, imtihan dünyasını kazanarak öbür âleme gitmemizi nasip etmesini diliyorum.
Cenâb-ı Hak, ülkemizi, milletimizi ve tüm insanlığı her türlü afetten muhafaza buyursun.