Yüce Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de bildirdiği üzere “Allah katında ayların sayısı on ikidir.” Bu aylardan biri de içinde bulunduğumuz Muharrem ayıdır. Muharrem ayı, Rabbimizin rahmetine mazhar olmuş müstesna bir zaman dilimidir. Sevgili Peygamberimiz “Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur” buyurarak bu ayın manevi bereketine işaret etmiştir.
Muharrem ayının tarihimizde ve kültürümüzde de ayrı bir yeri vardır. Muharrem ayı, âşûrâ ayıdır. Âşûrâ, birlik ve beraberliğimizin, paylaşma ve dayanışmamızın sembolüdür. Aşure aşındaki farklı nimetlerin kaynaşarak ortak bir tada dönüşmesi gibi, milletimiz de asırlardır birlikte yaşama ahlakının gereği olarak sevinci ve kederi, nimeti ve külfeti, muhabbeti ve meşakkati paylaşmıştır.
Muharrem ayı aynı zamanda hepimizin ortak acısı, tarihimizin yürek yarası olan Kerbelâ olayının yaşandığı aydır. Hz. Hüseyin Efendimiz ve çoğu Ehl-i Beytten olmak üzere, beraberindeki yetmişten fazla Müslüman, Kerbelâ’da şehadet şerbeti içmiştir. Kerbelâ, çetin bir imtihanın ve derin bir hüznün adıdır. Kerbelâ, Sevgili Peygamberimizin aile efradından asırlara miras kalan ağır bir derstir. Bugün Kerbelâ, İslam ümmetinin, bütün müminlerin asırlardır dinmeyen ortak hüznü ve kederidir. Dünyanın neresinde bulunursa bulunsun; mezhebi, meşrebi ne olursa olsun, kalbinde iman taşıyan, Resulullah Efendimizi, ashabını ve ehl-i beytini sevip sayıp onlara muhabbet besleyen her müminin ortak acısı ve kederidir.
Kerbelâ’yı anlamak için Hz. Hüseyin’i tanımak lazımdır. Hz. Hüseyin, dedesi olan Hâtemü’l-Enbiyâ Muhammed Mustafa aleyhisselamın yolunda yürüyen şerefli bir mümindir. Hz. Hüseyin, haksızlığın ve zulmün karşısında duran; hakkın, adaletin, vefanın, sadakatin ve erdemin yoluna baş koyan haysiyetli bir Müslümandır.
Hz. Hüseyin’i sevmek, onun, uğruna can verdiği değerleri sahiplenmeyi gerektirir. Zira o, bütün nesiller ve çağlar için onurlu bir hayatın ve asil bir duruşun muhteşem örneğidir. Hz. Hüseyin’in imanını ve ahlakını kuşanmak, aynı zamanda onun yiğit ve fedakâr şahsiyetini gençlerimize aktarmak bizim görevimizdir. İhmal etmeyelim.
Muharrem ayının bize en büyük mesajı; birliğimize ve dirliğimize sahip çıkmak, kardeşliğimizden asla ödün vermemektir. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bizi şöyle uyarır: “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” Sevgili Peygamberimiz ise bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur: “Birbirinize nefret ve düşmanlık beslemeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun.”
Yeni Kerbelâ’lar yaşamamak için, aynı imanı, acıyı, özlemi taşıyan kalplerimizi birleştirelim. Gönüllerimizde birbirimize yer açalım, hayatlarımızı muhabbetle buluşturalım. Ortak acılarımıza ve çözüm bekleyen sorunlarımıza ferasetle, basiretle, sorumluluk ve duyarlılıkla yaklaşalım. Bunu yaparken de bu dinin ‘matem/yas dini’ olmadığını gösterelim.
Olaylar, katliamlar, ölümler, cenazeler genelde ders alma, ibret çıkarma yerine ‘tören’ haline getirildi. Resmi zevat da bu yanlış uygulamalara meşruiyet kazandırdı. Çelenkten, yakalara takılan siyah fotoğraflardan, vakit namazı için girmeyip dışarda cenaze namazı için beklemeye, cenazenin evinden çevresine, çalıştığı kurumdan konumuna göre dolaştırılıp nutuk atılmasına, alkışlarla uğurlanmasına kadar. Bu vesile ile yapılan, yaygınlaşan bu ve benzeri yanlışlıklara da temas etme ihtiyacı hissettim. Kerbelâ ile ilgili kısmındaki zincire vurmalar, vücutlarda iz bırakacak durumların dini bakımdan yanlışlıkları, uygun olmayan davranışları, yapılanları düzeltmemizi, samimiyet içinde yapmalıyız. Bunu folklorik hale getirdiğimiz aşure dağıtımında da düşünebilirsiniz. 950 sene yaşayan ömrünü ‘İslam’a davet’e vakfeden bir peygamberin, yediklerinden mülhem kuş üzümünden, narına, cevizinden diğer malzemelere varıncaya kadar yapılmış aşure mi ön planda, yoksa dinini yaymak için karada gemi yapan bir Peygamberin davası için parçalanması mı? Bu ay “aşure” den ibaret değil! Bu ayın idraki için de Aşure dağıtmak yetmiyor ne yazık ki! Vesileler, gayelerle karıştırılmamalı, esaslar, tali şeylerle yer değiştirilmemeli, âdetler ibadetleştirilmemeli. Hükümler örfe feda edilmemeli. Dinimiz, akidemiz mutlaka ama mutlaka ciddiye alınmalı. Bu din; ne Belediyelerin sosyal faaliyetlerine, ne Devletin ‘örf mühendisliği’ne ne de protokol toplantılarına malzeme olacak bir din değildir. Hoşgörü adı altında, bizleri yanlışlar karşısında tavırsızlığa sevk etmemelidir. Ebedî kurtuluş reçetemiz olan Dinimizi anlamayan, idrak edemeyen, ahkâmına aklı yatmadığı için ona ‘radikal yahut fundamantalist’ diyenlerin cerbezesi, sloganları, oluşturdukları kamuoyu, vs. bizlerin hak ve hakikatleri söylememize mâni olmamalıdır.
Küffarın mezhep, meşrep, mektep demeden Müslümanların geleceğini toptan yok etmek için seferber olduğu böyle bir zamanda, Müslümanların ortak sembol ve değerlerinden ilham ve güç alarak geleceği inşaya yönelmekten başka çıkar yol yoktur. Her gün kanayan İslâm coğrafyası, ülkemizde her gün verdiğimiz şehitlerimizin kanları, zalimlerin zulmü altında inleyen insanlarımızın ızdırapları, makam/mevki düşkünü insanların halleri, kaybettiği mukaddeslerinin yerini alıp dünyevîleşenlerin içler acısı vaziyetleri, Kerbela’da yaşananlardan/yaşatılanlardan farksız mı? Irak. Suriye, Filistin, Arakan, Türk Dünyası’nda, Mısır’da yaşananlar/yaşatılanlar. İhanet eden “Kûfe’liler” var oldukça, ‘Hüseyinler’i bitmez bu dünyanın. Bizi biz yapan mukaddes değerlerimiz etrafında kenetlenelim. Hz. Hüseyin’in asaletini ve güzel ahlakını kendimize şiar edinelim. Biz de şu âyeti, mealiyle (11 Hûd 113) beraber hatırlatıyoruz. “Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.”
Bu vesileyle şehitlerin Hz. Hüseyin Efendimiz başta olmak üzere Kerbelâ’dan bugüne kadar, kendini Allah’a adamış, canını feda eden bütün şehitlerimizi, rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyorum.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yasar-degirmenci/asurayi-ve-hz-huseyin-efendimizin-sahadetini-dusunelim-42705.html