Ülkemizdeki seküler kesim bu ülkenin asli unsuru olan İslam’a ve dindar Müslümanlara karşı beslediği kini ve nefreti her gün işgal ettikleri konumlarıyla yaygın hale getiriyor.
Tıpkı İsrail’in Filistinlilere insan muamelesi yapmadığı gibi bu kesim, dindar Müslümanı insan olarak görmüyor, ortadan kaldırılması gereken bir varlık olarak görüyor.
Doğrudan İslam diyemiyorlar, kinlerini diyanet, İmam Hatip okulları, Kur’an Kursları, tarikat ve cemaatler üzerinden kusuyorlar. İslami olan her şeye karşı tavır alıp düşmanlık yaptıkları için adının cemaat, tarikat, dernek, vakıf olması onlara yetiyor. Bu haliyle seküler kesim mensupları insani duygulardan da yoksundurlar. Sapkın dernekleri bile baş tacı edip savunurken güzel ahlaklı Müslüman yetiştirmeyi hedefleyen tarikatlar, vakıflar, dernekler onlar için terör örgütünden daha tehlikelidir. Millî Eğitim Bakanı’nın şimdiye kadar yapılamayan, ihmal edilen meselelere el atışı millî ve manevî değerleri müfredata koyması bunları çıldırttı, kudurttu. Bunlar makyavelistçe yaşarlar.
Seküler kesimin en büyük siyasi temsilcisi ana muhalefet partisi CHP’dir. Çocukların Kur’an öğrenmesini Orta Çağ zihniyeti olarak gören yeni liderinin tarikat cemaat söylemiyle ülke gerçeklerinden ne kadar kopuk ve uzak olduğunu gösterir. Dinsizliği din hâline getiren CHP’nin koalisyonlarda kültür bakanlığında müsteşar olarak koyduğu çamuriyet’in Cumhuriyet gazetesindeki yazdıklarına baktığınızda bunların -siyasilerinden aydınlarına kadar- nasıl din düşmanı olduklarını görürsünüz. Yazdıklarının başlığı ve yazısından birkaç cümle: ‘Milli cehalet eğitimi (yazısının başlığı) Milli Eğitimi, tarikatların dernek ve vakıflarına ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın personeline havale etmiş durumda. İktidar, bu “cahillik eğitimi” ve bu “nüfus ithalatıyla”, ülkeyi Ortaçağ’a geri götürmeyi hedeflemektedir. Bu hedefi gerçekleştirdiği anda, kendisinin de Ortaçağ karanlığında boğulacağının farkında değildir. Saptırdıkları bu ideolojilerle de daha dört yaşından başlayarak çocuklarımızın beyinlerini yıkıyor. Kendi ülkesindeki insanları cahilleştiriyor.’ Bunları ve benzerlerini söyleyen ve yazanlara “Ebucehil’in torunları” diyorum. Adı Amr bin Hişam olan, kavminin itibarlı, birkaç yabancı dil bilen, Peygamberimizin Müslüman olmasını istediği adama Ebu Cehil denmesinin sebebi fıtrattan uzak, dini hayata sokmayan, yaratana inanan ama duyguda, düşüncede, vicdanda kalan bir Allah anlayışı. Çağımızdaki sekülerizm, paganizm, Kemalizm, ateizm, nihilizm, laiklik de bu Ebucehil anlayışının günümüzdeki isimleri. Kutsalı olmayan kitlenin temsilcileri; yazarının, aydınının, siyasetçisinin, sanatkârın, sinemacısının, tiyatrocusunun, şarkıcısının, türkücüsünün, vs. inancıyla Ebucehil ile aynı. O izi süren, o yolda giden, yaşadıkları hayata dokundurtmayan, ölçü ve denge ile ilgisi bulunmayan güruh. Boşluk bırakınca köpeklerin havlaması bitmez. Ariflerin dediği gibi “Bu nasıl köy, taşları bağlamışlar, itleri salmışlar”.
Cahiliye, her çağda karşımıza çıkan karanlık bir ruh. Farklı boyutlarda ve farklı yüzlerle görünür. Ama hepsinde de insanı, bilimi, hayatı karanlığa gömen bir niteliğe sahip. İnsanları ve toplumları karanlığa çağırır. Vahiyden, peygamberler çağrısından ve hidayetle gelen aydınlanmadan korkarlar. Bu sebeple nuru getiren peygamberlere en büyük saldırıyı cahiliye mensupları/müntesipleri yapar. Arap cahiliye bilinci, burada modern cahiliye bilinci olarak sürdürür varlığını. Kur’an-ı Kerim bu cehalet durumunu “kulakları duymaz, gözleri görmez, kalpleri hissetmez” diye tanımlıyor. Özürlüler Haftası’nın mesajı verilirken asıl özürlülere temas edilmiyor. Asıl özürlü olan bu hilkat garibeleri! Cahiliyenin sürüleşme bilinci “duyma”, “hissetme” ve “görme” yetilerinin fiziksel boyutlarını yerine getirir. Metafiziğe uzanan ve tefekküre açılan boyutlarıyla kalp, kulak ve göz çalışmaz. Rahmani ve ruhani olana karşı körleşirler. Vahiy yolunda olanları, nurun peşinde koşanları, ışığın sevgisiyle tutuşanları göremezler, duyamazlar ve hissedemezler. Bu sebeple her çeşit cahili tutumu sergilemekten çekinmezler. İnsanlar sürülerin içinde silik yaratıklara dönüşür. Cehalete tutulmuş ruhsuz bilinçler, hiçbir eleştiri ve ışığa tahammülleri olmadığı için bağırmaya başlıyorlar. “Kalbi, gözü, kulağı” ölü sürü dalgalarıyla sosyal medya üzerinden içgüdülerinin hazzıyla saldırıyorlar. Oysa nur da vahiy de sürülerin ve içgüdülerin karşısında her zaman haktır. Hak ve hakikat; çokluk, egemenlik, güç ölçülerinin ötesindedir, ötelerin ötesinde. Allah’a kul olamayanlar; nefslerinin, arzu ve isteklerini, menfaatlerinin kullarıdırlar. ‘Özgürlük’ diye bağırırken de esaretlerinin farkında değildirler. Bu yaratıklar, hilkat garibeleri; her şeye el atarlar. Girdikleri her şeyi berbat ederler. Son yaşadıklarımıza bakın bunların cibilliyetinin bozuk olduklarını görürsünüz. Verdiğimiz şehitlerimizin yakınlarıyla değil, onları hunharca katleden cani teröristlerle beraber oluşları, siyasi temsilcileriyle birliktelikleri, TBMM’de terörü kınama mesajına bile imza atmamalarıyla da milletimizden uzak ulusçular! Kubilay’ı öldüren esrarkeş, sarhoşları bırakıp dindarlara, cemaatlere, tarikatlara yaptıkları kin, nefret, düşmanlık, yalan, iftira, hakaret taşıdıkları kimliklerinin tezahürü. Bizim bir başka imtihanımız da bunlarla beraber yaşamak! Ebucehil’i merak edenler bunlara baksın yeter!
Kaynak: Millî Eğitim Bakanı’nın hizmetlerine Ebu Cehil’in torunlarının tahammülsüzlüğü - Yeni Akit