Fikri meselelerimizi ilmî olarak çözmeli, slogan nutuklarından uzak durmalıyız. Bu ilke ve prensipler ışığında olayları konuşabiliriz. Kendi duygu ve düşüncelerinden farklı sözlere yapılan hakaretler, seviyesiz cevaplar, doğrulara karşı olmanın particiliğini yapanların içler acısı halleri de bir başka üzüntümüz. Siyasiler ve mensupları yakın tarihi de öğrenmeli. Hakaret etmeden, padişahlarına dil uzatmadan konuşmalı/dinlemeli. Siyah-beyaz kesin ve peşin hükümden de uzaklaşmalı. Dil uzatılan Abdülhamid bilinmeden yakın tarih bilinemez. Dünyanın (devletlerin ve insanlığın) başına bela olan İsrail’in devlet kurmasına izin vermeyen, iç ve dış düşmanların (bilhassa içimizdeki ihanet eden kendi özünden kopmuş/koparılmış kendi evlatları tarafının da iştirakiyle) yıkılan/yıktırılan Osmanlı Devleti bilinmeden de ‘devlet ve siyaset adamlığı’ yapılamaz. Bu vatanı, bu devleti bize emanet eden ecdadın, padişahların aile efradıyla sürgün edilip kendi vatan topraklarına hasret bırakılıp yurt dışında hâkim iken hâdim edecek duruma sokulması, borçları yüzünden tabutuna hâciz konulacak hale getirilmesi bilinmeden bir de utanmadan, sıkılmadan, edep ve hâyâsını kaybedenler bu millete, bu devlete hangi hizmeti verebilirler. Türkiye’nin ruhu İslam’dır. İslam, bu toplumun, varlık sebebidir. Sırf bizim değil, insanlığın huzur bulması, devletlerin sömürgecilikten maiyetindeki insanları asimile etmekten kurtarıp kendi kültürüyle yaşamalarını temin edecek tek medeniyet İslam Medeniyeti’dir. Bu medeniyeti yaşatan da Osmalı Devleti’ydi. Bu devletin devamı da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Dinimiz kıyamete kadar baki kalacağından, devletimize de devlet-i ebed-müddet diyoruz. ‘Allah milletimize devletimize zeval vermesin.’ Duası devlete halk diliyle nasıl bakıldığının da göstergesi. İlayı kelimetullah; devletimizin ideali ve mefkûresi. İslâm’la buluşmayan devletlerin zulüm ve katliamları bitmez, bitmeyecek.
İsrail’in Filistin’de, ABD’nin Irak’ta yaptıkları katliamları, insanlık dışı savaş anlayışını, Mısır’da, Suriye’de, Libya’da, Arakan’da, Uygur Türklerinin yaşadıkları, senelerce Ermeni zulmünde yaşayan Azerbaycanlıları, Afrika ve Yemen’de yaşananları, Rusya’nın Türklere yaptıkları zulüm ve katliamları, Cezayir Müslümanlarına Fransızların yaptıklarına ‘Dur!’ diyecek tek güç; İslam Medeniyetini yaşayacak ve yaşatacak olan Türkiye’dir. Küreselleşme adı altında değişik şekil ve metodlarla, bilgisayar, internet dijitalle sömürdükleri ülkeleri de kurtaracak tek ülke, tek devlet Türkiye’dir. Ecdadı Osmanlı İslâm Medeniyeti’ni devlet hayatında uygulayarak, Mekke, Medine’den beslenerek altı asır dünyaya medeniyeti, medeniliği göstermiştir. İnsanları, fıtratından çıkarma/uzaklaştırma’yı misyon edinmiş Batı; Osmanlı’yı durdurup, çökerttiği gibi bugün de Türkiye’yi parçalamak, bölmek, Batı’nın uşağı yapmak için her yolu denemektedir. İçte ve dıştaki uşaklarıyla. İslam, altıncı asırda yasaklamış, insanlığa layık bir savaş hukukunu daha o asırda bütün dünyaya böyle ilan etmiştir. Mehmetçiğin yaralı düşman askerine su içirip onu sırtında taşıdığı, esir düşenlere insanca davrandığı, dünyaya savaş ahlakını öğrettiği yerdir. İnsanlık bugün, İslam’ın baştan koyduğu bu savaş hukukuna muhtaç durumdadır. Cumhuriyet’in 100. yılının, “Türkiye Yüzyılı” kutlamalarında bunları unutmayalım.
Peygamberimiz, her şeye olduğu gibi savaşa da ayrı bir mana kazandırmıştır. İnsanlar ölmeden, mamur yerler harap olmadan, dünya ateşe verilmeden de savaşın olabileceğini göstermiştir. Savaş sonrası, düşman tarafına ve düşman ölülerine gösterdiği merhamet eşi görülmemiş bir üstünlüktür. O’nunla savaşan kimselerin hemen savaş sonrasında Müslümanlığı kabul etmeleri, O’na kılıç çeken insanların biraz sonra O’na asker olmaları O’nun en büyük zaferlerindendir. Bütün bunlar düşünülmeden, kendi değerlerine dönülmeden yaşananların tahlilini yapamayız. Batılılar dünyayı cehenneme çevirdiler, Müslümanlar cennete. (İslâm adını kullanan devletlerin başındakilerin İsrail, ABD, Fransa veya İngiltere emrinde olduklarını eşlerinin Batılı olduklarını da unutmayın.) Türkiye’de Cumhuriyet, diktacı-totaliter bir sistem olarak kurulmuştur. Cumhuriyetin kuruluşunda cumhurun (halk, umum, topluluk, heyet), halkın sözünün fikrinin, hissiyatının hiç kıymeti yoktu. Hâkimiyet, milleti temsil etme olarak kurulan Cumhuriyet; bir kişinin ve zümrenin emrinde oligarşik bir yapı olmuştur. Kurulan ‘oligarşik cumhuriyet’ ten itibaren CHP’nin ilkeleriyle süslenerek yerleştirilen Kemalizm mecburen kabul edilir hâle getirilmiştir. Şimdi bile “Son Akşam Yemeği” filmi, Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yıl dönümüne özel hazırlanan Cumhuriyet’in ilanının bir gün öncesinde Çankaya Köşkü’nde verilen akşam yemeğini konu ediniyor. ‘Yemektekiler kimler’ sorusu bile sorulmaz. Kemalizm, kutsallık zırhına büründürülmüş, itaat edilmesi zorunlu dogmalardır. İlahlaştırmadan kurtarmak lazım. Yakın tarihimize baktığınızda 1950’ye kadar cumhuriyetin totaliter, tekelci bir rejim olduğunu görürsünüz. İhtilallerin önü açıldı, kutsallaştırılan ‘Laiklik’ dokunulamaz, değiştirilemez hâle getirildi. Bu yapı, ‘demokrasiye geçildi’ diye söylense de milletin seçtiği Başbakanı ve Bakanlarını 1960 darbesiyle idam ettirdi. 1960 darbesinden sonra cumhura yapılan hakaretler, tahammülsüzlükler cumhuriyetin ilk yıllarından farksızdı. Sloganlara sığınan, düşünme, idrak etme melekelerini kaybeden Batı’nın uşaklığına alışmış hilkat garibeleri; 12 Eylül’ü de 28 Şubat’ı da (aradaki ihtilal teşebbüslerini de) alkışladılar. 15 Temmuz’da bu millet tarihe geçen cevabını verdi. Milletinden/halkından onun değerlerinden kopuk olan cumhuriyetin kurucuları ve partileri halkın oyuyla iktidara gelemeyeceğini anlayınca (kanlı/kansız) ihtilallere güvendiler. Milletlerin tarihinde önemli günler vardır. ‘29 Ekim’de kurulan Cumhuriyet de önemli bir gündür. Ama iki bayramımız vardır. Ramazan ve Kurban Bayramları. Bu duygu ve düşüncelerle D. Mehmet Doğan hocamızın Gerçek Hayat Dergisi’ndeki şu satırlarıyla bitireyim. “100. yılda cumhuriyet konusundaki tercihin artık berraklaşması gerekiyor. Bu diktacı-totaliter ‘Atatürk Cumhuriyeti’ni değil, halk hâkimiyetinin tecessüm ettiği demokratik cumhuriyeti esas almakla mümkün olabilir. Geleceğimizi, halkın reyini esas alan (ihtilallere karşı olan) bir yönetim olan demokratik cumhuriyette aramak en tabii hakkımızdır.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yasar-degirmenci/milletin-cumhuriyetine-evet-kemalizme-hayir-43553.html