“İslam’ın şartı beştir,” anlayışının doğru olmadığına, Müslüman olabilmek için pek çok şartın bulunduğuna dikkat etmemiz icap eder. İşte bu pek çok şarttan birisi ve hiç şüphe yok ki en mühimi ‘cihad’ görevidir.
Cihad İslam’da o kadar önemlidir ki, Hz. Peygamber’in bir rivayette cihada karşı ilgisiz kalanları münafıklık tehlikesiyle ikaz ettiğini görüyoruz. Nitekim Allah’ın Resulü: “Bir kimse, Allah yolunda savaşmadan veya en azından savaşmayı içinden geçirmeden ölürse, kendisinde münafıklıktan bir parça olduğu hâlde ölmüş olur.”
İşte Peygamberimiz bu ve benzeri birçok hadisinde, cihadın İslam’ın en önemli şartlarından biri olduğunu, hiç şüpheye mahâl bırakmayacak bir şekilde ifade etmiştir. Cihad, sadece bu ve benzeri hadislerle değil, her şeyden önce Kur’an ile açık ve kesin bir şekilde Müslümanlara emredilmiş bulunmaktadır. Kur’an’da cihad görevinin açıkça zikredildiği otuz civarında ayet bulunmaktadır. Bu bakımdan geçmişte olduğundan daha da hayati bir önemi haiz olan cihadın, bugün artık İslam’ın en önemli şartlarından ve emirlerinden biri hâline geldiğinde şüphe yoktur. Ancak Kur’an’da ve bu gibi hadislerde emredilen cihadın ne olduğunu iyice öğrenmeden, bu görevi yerine getirmek elbette mümkün değildir. İnsanların İslâm ile buluşmasına engel olmak için Batı’nın terörle fundamalistlerle beraber göstermek için tuttukları Deaş gibi örgütleri kullanarak dini kisvelere büründürerek Allah diyerek insanları öldürtmüşlerdir. ‘Hedefe ulaşmakta her yol mübahtır’ Makyavelizmin ilkesiyle hareket eden Batı’yı da unutmayalım. Batı’daki yazarların ve oryantalistlerin büyük bir kısmı cihadı sadece ‘kılıcı çekip kâfirlerin üzerine yürüme’ ya da ‘barbarlık’ şeklinde göstermeye çalışmaktadır. Ülkemizde de İslam’ı kendi kaynaklarından veya ciddi ilmî eserlerden değil, bu gibi oryantalistlerin, daha doğrusu oryantalist bakış açısına sahip olanlar cihadı bu şekilde anlamaktadır. Keza bazı samimi Müslümanlar içerisinde de cihadı sadece savaştan ibaret zannedenlere rastlamak mümkündür. İslam’daki cihadı, bu şekilde sadece savaştan ibaret zannetmek tamamen yanlıştır ve bu asılsız bir iddia olmaktan öteye geçemez. İslam’da cihad savaştan ibaret değildir, aksine cihadın pek çok yolu vardır. Savaşmak bu yollardan birisi ve -özel durumlar hariç- belki de en sonuncusudur.
İslam’da cihadı, Müslümanın İslam’ı yayması ve Müslümanlara yönelik tehlikelere karşı elinden geleni yapması, bu uğurda bütün gücünü, malını, gerekirse canını feda etmesi şeklinde tarif etmek daha doğru olur. Buna göre İslam’da cihadın, çeşitli alanlarda ve çeşitli şekillerde yerine getirilmesi gereken bir görevdir.
İslam’da cihad, önce Müslümanın cihadı kendisinde uygulamasıyla başlar. Zira Müslümanların düşmanları sadece dış düşmanlardan ibaret değildir. Müslümanın kendi içinde de ‘nefis’ tabir ettiğimiz ve İslam’a aykırı her türlü düşünce ve davranışın içimizdeki kaynağı olan duygu ve temayüllerden ibaret bir düşman bulunmaktadır. Bu sebeple Müslüman, önce bu iç düşmanla mücadele etmek zorundadır. İslam’ı kendisinde hâkim kılamayanın, kendi iradesini Allah’ın iradesine boyun eğdiremeyenin, dış dünyada İslam’ı hâkim kılmaya çalışması oldukça zordur. Cihadın ilk basamağı, Müslümanın kendi cehaleti, İslam konusundaki bilgisizliği ve İslam dışı düşünce ve davranışlarıyla savaşmasıdır. Bunu yapabilmek için de öncelikle kendisinin İslam’ı tanıması, öğrenmesi, kendi kendini İslam’ın prensiplerine göre eğitmesi şarttır. Kendi kendisiyle olan bu cihatta başarılı olamayanın, kendi dışında yapacağı cihatta başarılı olmasını beklemek oldukça zordur. Bunu yaptığı takdirde ise, bir Müslüman artık, dış dünyaya ve çevresine İslam’ı yaymak, İslam’a hizmet edip onu savunmak için girişeceği cihada hazır demektir. Bundan sonra İslami bir cihadı gerçekleştirmek için şu yollara başvurması uygun olur:
Öncelikle işe, İslam’ın mesajlarını hikmetle, en güzel metotlarla, en iyi bir şekilde çevremizdeki insanlara ulaştırmakla başlayabiliriz. Bu da başlıca iki yolla olabilir: Birincisi dille anlatmaktır. Bu hususta Müslüman, “Rabbinin yoluna hikmet ve güzel nasihatle davet et ve Müslüman olmayanlarla en güzel ve en uygun şekilde tartış,” (16.Nahl, 125) ayetini ve Hz. Peygamber’in İslam’ı anlatmak ve yaymak için takip ettiği metotları kendisine rehber edinmelidir. İkincisi ise, İslam’a davet ve İslam’ı savunma gayesiyle, her türlü iletişim vasıtalarından yararlanmaktır. Bunun içerisine kitap, gazete, dergi, sesli ve görüntülü yayınlar, elektronik ortamlar ve benzeri her türlü yayın vasıtası girer. Dijital işgalden kurtulup internet-bilgisayar teknolojisi ile sosyal medyayı dâvâsında kullanmak.
Müslümanların en başta gelen cihad yollarından birisinin, bu alanlardaki gelişmelerden istifade yollarını aramak, bütün bu yollarla İslam’ı anlatmak için gerekli imkânları hazırlamaktır. Gerek dille gerek çeşitli iletişim vasıtalarıyla İslam anlatılırken, ikna edici olmaya çalışılmalı, ilmî ve mantıki delillere dayanılmalı, sevdirici ve toplayıcı olmak da ihmal edilmemelidir. Cihadın diğer bir merhalesi de bir Müslümanın, İslam’ın yaşayan bir örneği olmaya çalışmasıdır. Müslüman; sözü, işi ve ahlakı ile İslam’ın yüceliğini bizzat kendi şahsında göstermeli ve çevresindekilere İslam’ı sevdirmeye bu yolla başlamalı. Kaalden ziyade hâl konuşmalıdır.
İslâm’ı bu ülkenin hem devlet hem de toplum hayatından uzaklaştırmak için çalışanlara karşı Müslümanların mazeret üretme yerine “cihad ruhu” ile hareket etmeleri şarttır. Bu milletin bin yıllık İslâmi ruh köklerini canlı tutacak her faaliyet cihattır. Bu hareketin içinde olup örnek yaşayışıyla, sosyal yanıyla meydanı boş bırakmayanlar da mücahittir.