YAŞAR DEĞİRMENCİ - İSLÂM CEMAATİ’NDEN NE ANLIYORUZ? 14 MAYIS 2023 PAZAR

YAŞAR DEĞİRMENCİ - İSLÂM CEMAATİ’NDEN NE ANLIYORUZ? 14 MAYIS 2023 PAZAR

YAŞAR DEĞİRMENCİ - İSLÂM CEMAATİ’NDEN NE ANLIYORUZ? 14 MAYIS 2023 PAZAR


Müslümanların bir arada ve bir kafada olmalarına ‘cemaat’ adı verilmiştir. Cemaat hâlinde olan Müslümanların rahmete ereceklerine dair naslar vardır. Cemaat, bu manada İslam’ın yaşanabilir hâli yahut İslam’ın yaşanabilir olmak için koyduğu şart gibidir. Hâlihazırda cemaat kelimesinin, camide namaz vakitlerinden birinde toplanan ve imamın arkasında bir vakit namaz eda edenler için kullanılıyor olması tam manasıyla kelimenin imha edilmesidir. Böyle bir anlayışın sonucu olarak da İslam, camilere hapsedilmiş, siyasetten ve coğrafyadan uzak bir din haline getirilmiştir. İslam’ın, fertlerden ve Müslüman kitleden beklediği hedeflerin gerçekleşmesi, Müslümanların cemaat şuuruna sahip olması, cemaati benimseyerek yaşamalarına bağlıdır. Cemaat olmayı ve cemaat olarak yaşamayı benimsiyor olmamız, evine kapanmış Müslüman kimliğinden kıtalara açılmış Müslüman kimliğine geçmemizi sağlayacaktır. Şüphesiz cemaat anlayışı, o kavramın içini doldurması gereken muhtevası ile mümkün olacaktır. Cemaatler özü itibariyle sahih İslam’ın öğretilmesi ve yaşanmasında önemli bir fonksiyon icra etmektedirler. Problem cemaatlerin varlığı değildir. Problem bugün birçok cemaatte var olan bazı itikadi ve ameli sapmalardan kaynaklanmaktadır. 

Müslümanların büyük bir bölümünün ‘cemaat’ telakkisinden ne anladığını sorgulaması gerekiyor. Cemaatleşmeyi nafilelerden bir nafile görenler olduğu gibi, ‘kendi cemaati’ni İslam’la özdeş görenler de olabiliyor. İfrat/tefrit salıncağında sallan dur! Kafa yormak, incelemek, ‘edille-i şeriyye’ye vurmak, Sahabeyi ikramın izini sürmek, neticede Allah ve Resulünü her hususta hakem tayin etmek kolay mı? Hasetlikten, fesatlıktan, dedikodu ve gıybetten uzak durmak, kul hakkına riayet etmek, İslam kardeşliğini zedelememek, doğrunun/iyinin/güzelin/mazlumun/hak ve hakikatin yanında olup yanlışın/kötünün/çirkinin/ bâtılın/zulmün karşısında olmak nefse ağır gelmez mi? Müslümanlara bir araya gelmelerini ve ittifak halinde bulunmalarını tavsiye edenler ‘siyasi’ olmakla, aşırılıkla, tehlikeli bir fırkanın bağlısı olmakla itham edilirler. 

Onların nazarında cemaat, camide namaz kılmak için bir araya gelen yaşlılardır. Cemaatin lideri de cami imamıdır. Kabuğuna çekilen, etliye sütlüye karışmayan, Ümmetin ve Milletin derdini dert edinmeyen, cemiyetten kopuk, kendi yaptıklarını ölçü kabul eden bir yapı İslami manada ‘cemaat’ mıdır? Bu kişilerin, iyilikte beraber olmayı, hayra çağıran bir grubun bulunmasını emreden âyetler hakkında söyleyebilecekleri hiçbir söz yoktur. En kestirme cevapları, zamanın şartlarına sığınma türünden bir cevaptır. Aklın ve mantığın güçlü olmak için beraber olmayı emretmesine rağmen, cemaatleşme yolundaki gayretleri nafile bir iş olarak görenlerin İslam’ı değil, kendi menfaatlerini düşündüklerini söylemek onları itham etmek olmayacaktır. Ümmet olmanın en tabii icaplarından biri tek çatı altında olmaktır. Zaten ümmet de bu birlikteliğin adıdır. 

Temel akidevî meselelerde, İslam’ın tatbikinde, Allah’ın sözünü yüceltme hedefinde ayrılık, farklılık düşünülemez. Bunun ötesindeki teferruat olan alanlarda Müslümanların farklı düşünceler taşımaları, bu düşüncelerinde birbirlerine saygılı olmaları bizzat Peygamberimiz tarafından hoş görülmüş bir durumdur. Müslüman’ın namazın farziyetinde tartışıyor olmaları ile namazın birinci rekâtında Fatiha’dan sonra okunacak âyetin miktarı hakkında ihtilaf etmeleri aynı değildir. Küfre karşı cihad etmenin lüzumu hakkında ihtilafla, cihadın nasıl yapılacağı konusunda ihtilaf ediyor olmak da aynı şey değildir. İmanı olmayanların insani münasebetlerindeki vicdansızlık ve ahlaksızlıkları anlaşılıyor da cemaat olmuş mü’minler arasındaki münasebetlerdeki ‘ahlaksızlık’ anlaşılabilir gibi değil.  

Başkalarını küçümseme, suizanda bulunma, tahkir etme hatta yok sayma tavrı Müslümanlara yakışır mı? Enerjimizi israf etmeyelim. Heyecan ve gayretimizi işe yaramayan boş işlerde harcamayalım. Küresel güçlerin, oburların bir sofraya üşüştüğü gibi Ümmeti Muhammed’in üzerine üşüşeceği bilinen bir hakikatti. Resulullah Efendimiz bunu bize haber verdi. Aslında bu durumda bizim azınlık olmayacağımız, kalabalık olacağımız ama saman çöpü gibi değersiz olacağımız da biliniyordu. Bunları unutmamalıydık. Bizleri bu vaziyete düşürecek hal ve hareketlerden kaçınmalıydık. Enfal sûresinin 73. âyetini başucumuzda bulundurup, birbirimize laf yetiştireceğimize nefs muhasebesi yapmalıydık. 

“Kâfirler, küfre sapanlar birbirlerinin velisidirler. Kendi aralarında dostluk ve dayanışmanın gereğini yerine getirir, birbirlerine sahip çıkarlar. Siz mü’minler emredildiğiniz gibi yardımlaşmazsanız arasındaki dostluk ve dayanışmayı gerçekleştirmezseniz; yeryüzünde fitne, büyük bir fitne, fesat, kargaşa ve bozgunculuk çıkar.” Ayeti ne kadar açık ve ne kadar uyarıcıdır. ‘Biz ehli sünnet çizgisinde sahih İslam’ı öğretiyoruz’ diyen cemaatler, kendi yaptıklarını, Allah ve Resul’ünün ölçülerine arz etmelidirler. 

Bütün maddi/manevi hastalıkların temelinde sahih İslam’ın öğretilmemesi yatmaktadır. Peygamberimizin Hayatı, bir kalıp, bir şablon değil, bir numune, emsal, örnek, model olarak ele alınmalıdır. Cemaate göre din değil, dine göre cemaate dikkat edilmelidir. Tarikat ya da cemaat liderleri kendi büyüklüğünü kabullendirmek için aslında kendilerinde bulunmayan maneviyat ve kutsallıklara, keramet ve menkıbelere de sığınmalardan kurtulmalıdır. 

 

Beyin yıkamanın sonucu; insanımız hipnotize olmuş, düşünce/fikir melekelerini kaybeder hale getirilmiştir.  ‘Olanların olmaması için neler yapılmalı?’ sorusunu sorup cevabî faaliyetlerde bulunmalıdır. Tek hakikat olarak kendi liderlerinden öğrendiklerini bilen kapalı cemaat mensupları bireysel kabiliyetlerini geliştiremezler. Öğrendikleri/ezberledikleri/ezberletildikleri de ‘mutlak itaat’tır. Buna en güzel cevap da Peygamber Efendimizin “…İtaat ancak meşrû emre olur” hadis-i şerifidir.