Hiç gündemden düşmeyen meseleleri görünce olayların peşinden sürüklenen, sosyal medyaya, dijital işgale uğramış insanımızı görünce; fikirlerle uğraşmanın, yaşanan olayları fikrin/düşüncenin izahında kullanmanın, sürü olup sürüklenme yerine Mümin Müslüman kimliğiyle hareket etmenin şart olduğunu fark ediyorum.
Akit ailesi olarak yazarlarımızın bu hassasiyetlerini görüp yalnız bırakıldığımız hissiyatında yazımı yazarken Yenişafak’ta yazan kaliteli, bizim aydınlarımızdan Yusuf Kaplan, Mehmet Metiner, Ömer Lekesiz, İsmail Kılıçarslan, Aydın Ünal Yasin Aktay’ın yazılarını okuyunca dertlerimizin ortak olduğunu, zalimin karşısında, mazlumun yanında olmanın “ümmet ve kulluk şuuru”nun gereğinin paylaşıldığı hakikatinde buluşuyoruz.
Peygamber Efendimizin kavmiyetçiliğin/Arap ırkçılığının zirvede olduğu topluma “Arabın Acem’e, Acem’in araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük takva iledir” buyurması örnek bir “kul Peygamber”in rehberliğine ihtiyacımız olduğunun göstergesi. Kelimeyi şehadetteki “Abdühü ve Resulühü” ifadesinde önce kul, sonra Resul’e dikkat etmeliyiz. Allah’a kul olmayıp ‘özgürlük çığırtkanlığı’ yapanların “emanet şuuru”ndan mahrum olduklarını, elindeki bütün maddi manevi bütün imkanları verenin Rabbi olduğunu unutuyorlar. Elindekilerin sahibi “mâlikil mülk” olan Allah Teala olduğunun da farkında değiller.
Allah’a kul olmayanların da heva heveslerinin/arzu ve isteklerinin, ‘nefsi emmaresinin kulu’ olduklarını gösteriyor. Nefsine esir olanlar; esir olduklarını da, başına gelenlerin neler olduğunun da farkında olmayan, uyuşturulmuş öz benliğini kaybetmiş, yardım eline muhtaçlar. Bu el; “Biz” olmalıyız. İten, kakan, gelip geçen değil, sahip çıkan ‘bizim insanımız’ diyerek bağrına basan din kardeşiyiz. Dini hayatları yoksa ‘insan kardeşi’yiz. Adem aleyhisselamdan gelen kardeşlik. İmanda Ortak Olanın Dertleri de Ortaktır başlıklı
Yazımı bizim Kürt aydınımız Mehmet Metiner kardeşimizin yazısıyla bitiriyorum.
“Acı, herkesi ortaklaştırır. Başkasının acısını kendi acısı bilmeyen insan olamaz. Acı üzerinden siyaset yapan kim olursa olsun alçak bir istismarcıdan öte bir şey değildir.
Türk’ün acısı da bizimdir, Kürt’ün acısı da. Acıyı bile ırksal ayrımcılığa tabi tutan insan olamaz. Şehirlerimizi Türk-Kürt diye bölümleyemeyiz. Ülkemizi de sadece Türk’ün ülkesi diye. Ülkemizin bir bölümünü de Kürt’ün yurdu diye. Şehirlerimizi dilimleyemeyiz. Bu ülke hepimizin. Bu ülkede yaşayan herkesin ülkesi. Türk’ün de ülkesi Kürt’ün de. Diyarbakır sadece Kürt’ün şehri değildir. İzmir yalnızca Türk’ün. Diyarbakır Türk’ün de şehridir, İzmir Kürt’ün de şehridir. Bizim yürek ülkemiz bir bizim. Yüreğimizi nasıl dilimleyebiliriz biz.
Nasıl lime lime edebiliriz biz. Bir Türk sadece ırkından ibaret değildir ki! Bir Kürt yalnızca Kürt değildir ki! Her birimizin birden fazla aidiyeti vardır. Kürt’ü veya Türk’ü sadece ırksal aidiyetinden ibaret bilmek veya yalnızca o aidiyeti içinde tanımlamak ne kadar yanlıştır! Sözgelimi, bir Kürt Müslümandır. Müslümanlık aidiyetini her şeyin üstünde tutabilir. Bir Türk de öyle. Böyle inanan bir Kürt için Müslüman Türk kardeşi ateist-kafir Kürt’ten evladır elbet. Müslüman bir Türk için de Kürt kardeşi öyle. Acının ne dini vardır ne de ırkı.
Zulmün de. Bir zalim Kürt ise neyleyim öyle Kürt’ü! Türk ise yerin dibine batsın o Türk!
Bana ne zalimin ırkından ve dininden! Mazlumdan yana olurum ben. Mazlumun dinine de ırkına da bakmam ben. Zalim de kim olursa olsun karşısına dikilirim. İslami aidiyetim bana bunu emreder. İnsani aidiyetim böyle davranmamı öngörür. Gerisi boş lakırdıdır. Gayrısı istismardır. Suistimaldir. Kürtlüğü de Türklüğü de Müslümanlığı da. Başkasının acısını kendi acısı bilmeyen, dahası ve en önemlisi o acıyı dindirmeye çalışmayan Kürt’ün de Türkün de Müslümanın da kimseye hayrı yoktur. Kürt’ün acısını kendi acısı bilmeyen Türk’ün hem Müslümanlığını hem de insanlığını sorgularım elbet. Türk’ün acısını yüreğinde kendi acısı olarak hissetmeyen Kürt’ü de her iki bakımdan fazlasıyla sorunlu addederim.
İnsanî aidiyeti olmayan biriyle aynı ırka mensup olmaklık övünç vesilesi değil utanç vesilesidir aslında. Sahiden insan olan için elbet.
Kürt’ün de Türk’ün de dinden ve insanlıktan beslenen geleneğini ortadan kaldırmak isteyenler o yüzden Kürt’ü de Türk’ü yalnızca ırksal-etnik aidiyetleri içine hapsetmeye çalışıyorlar. Kürt’ü ve Türk’ü kardeşleştiren akideyi yok etmeye çalışanlar ırksal aidiyetin istismarını yapıyorlar. Ama Kürt’ün de Türk’ün de genetiği direniyor. Geleneği direniyor.
İslâmî ve insanî kaynaktan beslenen o görkemli gelenek her türlü ırkçılığı, nefreti ve saygısızlığı yenebilecek kudrette.
Mardin Valimizi yürekten tebrik ediyorum. Gösterdiği serinkanlılık her türlü takdirin üstünde. Devlet adamlığı böyle bir şey. Bir yanda geleneğe saygı öbür yanda tahrik siyasetini bozma basireti. Kendisinden özür üstüne özür dileyen taziye sahiplerini sevgiyle bağrına basıp teskin etmeye çalışması öte yanda verdiği şu anlamlı mesaj: ‘Sorun yok. Üzülmeyin. Biz devlet olarak her daim yanınızdayız. Bugün de yanınızdayız, yarın da yanınızda olacağız.’ Kürt’ün acısını kendi acısı bilen devlet anlayışı bu!
Tuncay Valimizin duruşuyla ve sözleriyle ortaya koyduğu bu anlayış terör örgütünü ve siyasi aparatlarını belli ki çok rahatsız etmişe benziyor.
DEM vekilin tepkisine geleneğin kendisi gerekli cevabı verdi. Devletin yeni anlayışı da Kürt’ün geleneğiyle uyumlu. Sakın ola ki yanlış tepkiler verilerek DEM’in değirmenine su taşımaya kalkışılmasın. Onların istediği de bu. Kürt’ün acısını kendi acısı, Kürdün derdini kendi derdi bilen ve Kürdü yürekten sarıp sarmalayan kerim devlet aklından asıl kimlerin rahatsızlık duyduğunu görerek hareket edilmeli.
Kürt’ün geleneği kendisini olduğundan başka birine dönüştürmek isteyenleri yenecektir elbet. Kürt’ün acısını ideolojik-siyasi istismar aracı olarak kullanmak isteyenlerden bir Kürt olarak utanç duyuyorum. Kürdün acısını ölen evladının örgütsel aidiyeti üzerinden ideolojik-ırkçı düşmanlık mecrasına dönüştüren, “Ölen evladın bile olsa!” diye başlayan cümlelerle evladına sahip çıkan Kürt anne-baba ve akrabaları bile düşmanlaştıran anlayışlardan da bir insan olarak utanç duyuyorum. Kürt’ü ve Türk’ü kardeşleştiren İslâmî akidemiz acıyı ortaklaştıran insanî hattı birlikte inşa etmemiz gerektiğini salık veriyor, biline!”