YAŞAR DEĞİRMENCİ - GAZZE’DE YAŞANANLARA İMAN, İRFAN VE İZ’AN İLE BAKALIM - 03 Mart 2024 Pazar

YAŞAR DEĞİRMENCİ - GAZZE’DE YAŞANANLARA İMAN, İRFAN VE İZ’AN İLE BAKALIM - 03 Mart 2024 Pazar

YAŞAR DEĞİRMENCİ - GAZZE’DE YAŞANANLARA İMAN, İRFAN VE İZ’AN İLE BAKALIM - 03 Mart 2024 Pazar


Toplumun hercümerc içinde oluşu, tartışmaların had safhaya ulaşması, gidişata ‘dur’ diyecek herhangi bir mercinin bulunmayışı, sağduyu sahibi her insanımızı üzmektedir. Ümmetin Hilafet müessesesinden mahrum oluşu da kanayan yarayı kangrene çevirdi. Ulemaya, sülehaya, arif gönül dostlarına olan ihtiyaç her geçen gün artıyor. Tuzun koktuğu noktadayız. Bu vurdumduymazlık hali, hayra âlamet değil. Kendisini Hz. Nuh’un gemisinde görenler, tuğyanı da tufanı da unutmasınlar. Hz. Nuh, gemiyi yapacak adam bile bulamamıştı belki. Peygamberimiz de öyle buyuruyor: ‘İnsanlar ancak bir araya gelmiş yüz deve gibidirler. Onlardan işine yarayacak bir tane bile bulamayabilirsin.’

Öyle bir uyuşma, donmuşluk hali var ki, âyet de okusan, hadis de nakletsen, Allah dostlarının ikazlarını da iletsen kimse üzerine alınıp Nefs Muhasebesi yapmıyor. Asıl tehlike burada! Herkes kendisini haklı, yolunu en üstün, hocasını en büyük, hizmet usulünü de kusursuz görüyor. Bu yapıya hiçbir şey anlatamazsınız. Hayatta en zor şey, anlamak istemeyene bir şey anlatmaya çalışmaktır. Milletin, ümmetin derdiyle dertlenmek şarttır.

Vurdumduymazlık, dertlilere hücum, ‘Batı Uşaklığı’ içimizdeki şahsiyetsiz güruhtan. 

Gazze bize coğrafya bilinci, tarih bilinci, ümmet bilinci veriyor, gafletten kurtulmamıza vesile oluyor. Gazzeliler sizler bizim “can kardeşlerimiz”siniz. Kardeşlik hukukunu tam yerine getiremesek de. Bizi tarihimizle, mâzimizle yüzleştiriyorsunuz. Lağvedilen hilâfetin, anlaşılmayan “Abdülhamid siyâseti”nin, Osmanlı mirâsına sahip çıkan güçlü bir Türkiye’nin, şimdi ne kadar önemli olduğunu, akan kan ve gözyaşını ancak Türkiye’nin durdurabileceğini belki sizin sâyenizde anlamaya çalışıyoruz. Kendimizin, güç ve misyonumuzun farkında olabilseydik, konumumuzu idrak edebilseydik, bu “terör devletler”i bu kadar rahat, bu kadar kolay zulüm yapabilme cüretini gösterebilirler miydi?...

Derdimizi dile getiren, bu milletin değerlerini bilen yaşayan, dinin sâbiteleri ile değişkenlerini vurgulayan birkaç entelektüellerimizden muhterem ve muhteşem Yusuf KAPLAN hocamızın şu satırlarını kim yazabilir? Bu sebeple de taarruza uğrayan, yalan ve iftiralarla yıpratılmak istenen hocamıza sahip çıkmak da bizlerin vazifesidir. 

“Sözün bittiği yerdeyiz. Gazze’den başka konuşacak bir şey olamaz!” diyen ve derslerini, seminerlerini, konferanslarını Gazze üzerine kuran birine, bir fikir adamına Türkiye’nin Gazze’de olduğunu söyledim, diye saldırılması düşündürücüdür. Türkiye’de Türkiye’yi savunmak bile zorlaştı! Böyle bir şey kabul edilemez! Benim Gazze konusunda nasıl üzüldüğümü, neler yapabiliriz diye gece gündüz nasıl çırpınıp durduğumu bilen bilir. Kitlede Gazze şuuru ve duyarlığı oluşturulması için çırpınıp duran bir adamı “Türkiye Gazze’dedir,” dedim diye topa tutmak hiç de normal bir davranış değildir. Gazze gibi hayatî bir meselede Türkiye olarak nasıl daha fazla ve daha etkili adımlar atabiliriz diye kafa yoran bir adamın bu konuyu başka şeylere, siyasete meze yapması kadar iğrenç bir şey olamaz. Böyle bir şeyi bu ülkede en son yapacak kişinin hedefe konulması ise boşuna değil, bunun bilincindeyim.

Son derece emin bir şekilde söylüyorum: Türkiye maddî, nakdî ve ötesi araçlarla Gazze’dedir, Gazzeli kardeşlerimize el uzatıyor. Filistinli Müslüman yöneticilere, çeşitli gruplara “yardımları” elden ve bizzat iletiyoruz STK’larımız üzerinden çeşitli yollarla. Sadece bu kadarını söylüyorum şimdilik. Anlayın artık.

Particilik pırtıcılık yapacak kadar düşük bir adam olmadım hiçbir zaman. Külliye’ye bile gitmemiş bir adama yapılan saldırılar, ruhsuz tiplerin saldırıları olabilir yalnızca. İrancı ve bu arada Fetöcü şebekeler fırsat bu fırsat diye saldırıyorlar.

Türkiye, Erdoğan’ın “One Minute” meydan okumasından sonra “İran’ın, emperyalistlerle sadece biz mücadele ediyoruz”, yalanını deşifre etti ve mazlumların yanında olduğunu dünyanın dört bir tarafında ispat etti: İran varlığını İsrail’e borçlu, İsrail de varlığını İran’a borçlu. İran, küresel sistemin taşeronudur. İran, emperyalizmin gizli uşağı ve hizmetkârıdır. İslâm dünyasının istikrarsızlaştırılmasında kilit rol oynamaktadır. Küresel sistem, İran’ın Arabistan Yarımadası’na çökmesine, Irak’ı, Suriye’yi, Lübnan’ı, Körfez ülkelerini, Yemen’i işgal ve kontrol etmesine uygun bütün şartları hazırlamış ve İran’ın hem Arabistan’a hem de özellikle Türkiye’nin güneyine yerleşmesini, dolayısıyla Türkiye’yi güneyden kuşatmasını sağlamıştır. İran’ın Türkiye’yi güneyden kuşatması, sadece Türkiye’nin kuşatılması değil, Sünnî dünyanın kuşatılması ve İslâm dünyasının toparlanmasının önünün kesilmesidir.

Böylelikle sadece Şiî yayılmacılığı Fars emperyalizmi değil, İsrail ve İngiliz emperyalizmi de genelde İslâm dünyasını istikrarsızlaştırmak ve Sünnî dünyanın tabiî, akîdevî ve tarihî lideri Müslüman Türkiye’nin İslâm dünyasına bin yıldır yaptığı gibi yine liderlik yapmasının önünü sonuna kadar tıkamak istiyorlar.” Diğer entelektüelimiz Aydın ÜNAL hocamızın “esnaf”tan bahsettiği yazısında ‘esnaf’ın yerine kendimizi koyarak belki tefekkür edip amel ederiz. 

“Türkiye’de esnaf sadece esnaf değildir. 1071 sonrası Anadolu’yu bize yurt yapan esnaftır. Selçuklu’yu büyüten, Osmanlı cihan devletini kuran esnaftır. Üzerinde yaşadığımız toprakları İslâmlaştıran ve bugüne kadar da Müslüman kalmasını sağlayan esnaftır.

Bizde esnaf sadece alıp satan kişi değildir. Türk ve İslâm şehrini kuran, imar eden, güvenliğini sağlayan, savunan, huzurunu ve refahını temin edendir esnaf. Esnaf, toplumun edebini, ahlakını muhafaza edendir. Esnaf zengini denetleyen, fakiri gözetendir. Esnaf, milleti bir ve beraber tutandır. Esnaf, insanın sınırsız ihtiyaçlarının karşısına kanaati koyan, hırs ve tamahı tatminle bastıran, açgözlülüğe karşı bereketi savunandır.

Esnafın, fütüvvet ruhuyla kurduğu Ahilik teşkilatı, sadece ayıplı üretimi engellemekle, terazinin ayarını muhafaza etmekle, ticarette hakkı ve ahlakı yüceltmekle kalmamış; milletin aslını, özünü, ruhunu korumuş, gerektiğinde teraziyi bırakıp kılıç kuşanmış, gerektiğinde otoriteye “Seni kılıcımızla düzeltiriz” diyebilmiş, gerektiğinde arabulucu olup meselelerin suhuletle çözülmesini sağlayan hakem olmuş, dükkânını, imalathanesini koruduğu kadar gerektiğinde sokağını, caddesini, mahallesini gözeten bekçi vazifesi görmüştür. Ahi ruhuyla günümüze kadar kanaatin, bereketin, adaletin, birliğin, vatanseverliğin, en çok da bu toprakların özü olan Müslümanlığın muhafızı, taşıyıcısı olmuştur. Bu aziz milletin ruhunu inşa eden, edep ve ahlakıyla birlik içinde ve Müslüman olarak bugünlere gelmesini sağlayan esnaftır. Onun içindir ki, esnaf bozulursa, çürürse toplum bozulur, çürür. Esnaf kanaatten uzaklaşıp hırs çamuruna batarsa millet özünü, ruhunu, inancını yitirir.

Çağımızın en büyük illetlerinden olan sınırsız kazanma arzusunun esnafımızı ruhundan, özünden hızla uzaklaştırdığını, esnafla birlikte toplumun da hızla çürüdüğünü, yozlaştığını, çözüldüğünü üzülerek müşahede ediyoruz. Neyse ki bugün her beldede, her şehirde, fütüvvet ve Ahiliğin o kadim ruhunu muhafaza eden esnafımız var. 

Gazzeli bebekleri katleden İsrail’e mühimmat temin eden o ürünleri raflarınızdan indirseniz ne kaybedersiniz? O gazlı içeceği, o deterjanı, o çikolatayı, o kremi satmasanız ne kadar zarar edersiniz? O domatesi, marulu, salatalığı İsrail uşağı kabzımala vermeseniz, çiftçiden aldığınız o helal ürünü, ya da ürettiğiniz demiri, çeliği, çimentoyu İsrail’e göndermeseniz ne kaybedersiniz? Bin yıllık Ahi ruhunun, kanaatin ve bereketin her türlü iktisat teorisini alt üst ettiğini, hakiki kazancın, gerçek karın helalde olduğunu unutmayalım. Allah’a ve ahiret gününe inananlar; Gazze’de bebeklerin ırmak olup akan kanı üzerinden edindiğiniz kazançların boğazınıza dizileceğini, kazanç sandıklarınızın zarar, ziyan olduğunu hiç mi görmezsiniz? Gözümüzün önünde sadece Filistin ölmüyor; biz de içten içe tükeniyoruz. İçimizdeki paraya tapanlar yüzünden Rabbim bizi de helak etmez inşallah. Filistin de biz de tükenmeyelim. Elimizden gelen gayreti göstererek gevşemeden direnişe, duaya, boykota devam edelim.” Mü’min Allah’ın dostlarını dost, düşmanlarını da düşman bilir. Allah’a düşmanlık yaptıkları müddetçe onlarla muhabbet gösterisi içinde olmaz/olamaz. Çünkü hem Allah’tan yana olmak hem de O’nun düşmanlarıyla hemhal olmak mü’min tavrı değildir. Bu olsa olsa münafıklık hastalığı olur. “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helak eder misin Allah’ım!” diye yalvarmaktan başka elimizden ne gelir?

 

Gazze’de yaşananlara iman, irfan ve iz’an ile bakalım - Yeni Akit