Birkaç gün önce, izlediğim bir video beni çok etkiledi. Filistin’de yaşananlar ve hissettirdikleri hakkındaydı. Konuşmacı Ayçin Kantoğlu hanımefendi. Konuşması şuurlu bir müminden beklenen seviyede, yüksek kalitede idi. Her cümlesi manşetlik bir konuşma. İstedim ki siz kıymetli okuyucularıma konuşmanın tamamını aktarayım. Ancak, yer darlığı sebebiyle özetleyerek aktarmak mecburiyetinde kaldım. Ayçin hanım, İstanbul’da doğmuş. İtalyan Lisesi’nden mezun olduktan sonra Marmara Üniversitesi İşletme bölümünü bitirmiş. İstanbul Üniversitesi Antik Çağ Dilleri ve Kültürleri bölümünde Latin Dili ve Edebiyatı yüksek lisansı eğitimi almış, dış ticaret uzmanı olarak uzun yıllar çalışmış, şimdilerde çevirmenlik yapan şuurlu bizim entelektüellerimizden bir hanımefendi. Söz; Ayçin Hanımın.
“Bunca yazılı ve basılı kâğıda ve kitaba rağmen hayatımda ilk defa İslam’ın gösterildiğini görüyorum. Filistin’de insanlar, masa başında teoloji okumanın ötesinde, hayatın içinde İslam’ı yaşıyorlar. Her hallerinden belli; en küçüğünden en büyüğüne, 7 yaşındakinden 77 yaşındakine kadar. Savaşana, orada ekmek pişirene, sedye üstünde yardım bekleyene, evladını toprağa verene, yaşlı amcasının koluna girene. Bunların hepsinin yüzüne baktığınızda göreceğiniz bir hakikat var. Hiçbir dile dökülmeyen bir hakikat; hiçbir harfi yok. Bir dilleri yok, ama hiçbirimizin anlatmayı başaramadığı şekilde anlatıyorlar. Demek ki bu çocuklar, hakikat ve kendi lisanları var. İçeride, kendimizi anlamıyoruz. Ne kadar da zor bir hal, bütün dünya sağcısı, solcusu, ateisti, Hristiyan’ı sokaklarda alt alta üst üste protesto ederken, Türkiye’den ses çıkmıyor. Demek ki kaybediyoruz. Kimliğimizi kaybedersek, bir anlamımız kalmaz; onu korumak için dönüp mutlaka kaybettiğimiz şeyleri hatırlamamız gerekiyor. (Türkiye fiilen işgal edilmedi ama zihnen işgal altında olduğu için diğer ülkelerin gösterdiği tepkiyi gösteremiyoruz.)
Türkiye’de Filistin meselesine birkaç temel argümanla yaklaşılıyor. Bir tanesi: Efendim, bu aile içi ilişki gibi; Yahudiler ile Filistinliler akrabalar. Dolayısıyla onların arasındaki bu mesele bizi ilgilendirmez meselesi. İkincisi; bizimle olan tarihsel bağları üzerinden geliştirilen çok da mana veremeyeceğimiz ama duymaya mecbur bırakıldığımız, “Efendim, bize ihanet ettiler, topraklarını sattılar. Dolayısıyla başlarına geleni hak ettiler” meselesi. Bu iki argüman da sıkça karşınıza gelebilir ve çok kolay çürütülecek iki argümandır. Çünkü gördüğümüz tablo bize; birincisi Filistin halkının niteliği, karakteri, şahsiyeti bakımından çok apaçık bir kitap gibi karşımızda duruyor. Eğer olabilirse Allah onlara yardım ederse, bu çemberin içinden çıkarlarsa bir kere muazzam bir kimlik de oradan çıkacaklar.
Korkmuyorlar. Şu an dünyada onlardan daha korkusuz bir ulus olduğunu zannetmiyorum, ölümden korkmuyorlar çünkü. Müthiş bir metanet var. Evladını kefenliyor ama ne bir isyan görüyorsun ne bir lanet okuma görüyorsun. Tevekküle kalkıyor, hamd ediyorlar. Haklı olmanın getirdiği müthiş bir kuvvete sahip tek bugün bu kuvveti Filistinlilerde görüyoruz. İnanılmaz etkileyici. Nitekim din tebliğ etmiyorlar, buna vakitleri yok, imkânları yok. Ama görülmedik biçimde dünyanın her yerinde insanlar İslam’a ilgi duyuyorlar. Nasıl oluyor peki? Bu hakikaten böyle bir kuvveti var ve sizin yaptığınız hiçbir şey o kuvveti gölgelemeye yetmiyor. Aksini anlatmak için onlara terörist de deseniz, kaypak da deseniz, toprak sattı da deseniz, bize zamanında ihanet etti de deseniz; bunların hiçbiri tutmuyor. Çünkü çok açık, apaçık. Bunun önünde durabilecek bir güç yok. Türkiye’de duyduğunuz bu argümanlara kafa tutmayı da öğrenmek zorundasınız. Kaldı ki bunu iki sebeple yapabilir bir Türk vatandaşı. Bir; dışı Türk’tür, ama içi İsrail’dir. Onlara yapılacak bir şey yok, o düşmandır. İki; sizin yitik kardeşinizdir. O da kurtarılmayı bekliyordur, zehirlenmiştir. En az Filistin’dekiler kadar mağdurdur ve onu kurtarmak da sizin için bir vazifedir.
Onu nasıl kurtarabilirsiniz? Onu kendisiyle yüzleştirerek kurtarabilirsiniz. Çünkü çocukların katledildiği bir dünyada “ama” ile başlayan bir cümle kurmanın imkânı ne vicdanen ne mantıken yoktur.” (Dirilten kardeşlik ruhunu kaybettik. Başkalarının kavramlarıyla kendi dünyamızdan Gazze’ye bakamadık. Ümmet şuuru ve kardeşlik ruhunu canlı tutarsak Siyonistlerin Gazze’ye, Çin’in Uygur Türkeri’ne yaptıkları zulmün hesabını sorarız.) Devam edecek.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yasar-degirmenci/filistinliler-ve-dusundurdukleri-43899.html