Dâvâ adamı değerli kardeşim, hanımıyla beraber Afrika’da insanların hidayetine vesile oluyor. Sosyoloji mezunu olan Ahmet Kemal Öncü, Mauritius Adaları’nın fahri konsolosluk görevini de yürütüyor. İkametgahları Mauritius Adaları’nda olan Öncü çifti, yılın büyük bir bölümünü Afrika’da teknolojinin girmediği kabileleri ziyaret ederek, İslamiyet’i anlatmakla geçiriyor. Gönderdiği yazısını siz değerli okuyucularımla paylaşıyorum. İslâm kardeşliği sınır tanımaz. Gönül dünyasının sınırı yoktur. İşte yazısı:
Empati; “Aklı-selim ve vicdanın” bir meyvesi. Yani “aklı başında ve iyi kalpli olanların” işi.
Hadi birazcık empati yapalım bugün. Allah göstermesin, söyleyeceklerim “farzı muhaldir.”
Farz edinki milletçe bin senedir oturduğunuz bir ülkeniz var.
Orası sizin vatanınız. Adı “Anadolu” olsun. Babalarınız, anneleriniz, büyükbaba ve büyükanneleriniz bin yıldır o vatanda yaşamış. Acısıyla tatlısıyla bir tarihiniz var o vatana dair.
Huzur içinde yaşayıp gidiyorsunuz. Derken Akdeniz’in ötesinden ansızın kim oldukları belirsiz, kökleri karanlık ucube bir millet çıkıp sizin vatanınıza geliyor. Geldikleri yerdeki “bir diktatörün” zulmünden kaçıp sizin topraklarınıza sığınıyor. Başlangıçta ne olduğunu tam anlamıyorsunuz.
Henüz ne olup bittiğini anlamaya çalışırken bu çirkin yerleşimciler dünyanın en zalim devletlerini arkalarına alarak topraklarınızı içerden işgal etmeye başlıyor. “Burası bizim, burası bizim” diye diye mahalle mahalle, köy köy her şeyinizi elinizden almaya başlıyor. Silahınız yok ki kendinizi savunasınız. Ordunuz yok ki topraklarınızı koruyasınız. Yetim kalmış bir yavru gibi çaresizsiniz.
En umut ettiğiniz devletlerde sırtını dönmüş kendi problemleriyle meşguller. Sesleniyorsunuz, haykırıyorsunuz duyanınız yok. Yıllar yılları kovalıyor ve 50 sene gibi kısa bir sürede neredeyse topraklarınızın tamamını bu ucube millete kaptırıyorsunuz. Dünya bu zulme dur demek yerine alkış tutuyor. “Feryadınız gayrı meşru, işgal edilişiniz meşru” görülüyor. Topraklarınızı kaybetmek bir yana öz vatanınızda gezemez oluyorsunuz.
Anadolu artık size yabancı bir yere dönüşüyor. İş edinemiyorsunuz. Eğitiminizi alamıyorsunuz. Ticaretinizi yapamıyorsunuz. Mabedlerinize giremiyorsunuz. Bağlarınızda, bahçelerinizde, tarlalarınızda çalışamıyorsunuz. Sokaklarınızda dolaşamıyorsunuz. Sevdiğinize şiir yazamıyor, gönlünüzce aşık bile olamıyorsunuz. Edepsiz mi edepsiz bir orduyla karşı karşıya kalıyorsunuz.
Bir yıl değil, beş yıl değil, on yıl değil; onlarca yıl durmadan ve artarak bu zulüm devam ediyor. Mahallelerinize, okullarınıza, hastanelerinize ummadığınız zamanlarda bombalar yağıyor. Ölüm hayatınızın en gerçek gerçeği oluyor. Göz yaşlarınız kuruyor. Ağlamayı unutuyorsunuz. Anneleriniz, bacılarınız, kız çocuklarınız namuslarını korumakta zorlanır hale geliyor. O işgalci ucube milletin ahlaksız askerleri namuslarınıza yapmadığını bırakmıyor.
Dur diyorsunuz anlamıyorlar. Yapma diyorsunuz dinlemiyorlar. Neden diye bağırıyorsunuz kulak vermiyorlar. Yardım edin diye sağa sola koşuyorsunuz dünya kapılarını size kapatıyor.
Şimdi soruyorum, bu şartlar altında bir Anadolu çocuğu olarak siz ne yapardınız?
Bu ucube topluma karşı sizin tepkiniz ne olurdu? Burada durun ve birkaç dakika düşünün.
İşte bugün Filistin’de olan tam da budur. İşte siz bu şartlarda ne yaparsanız Filistinli kardeşlerimiz de tam da onu yapıyor. Artık canlarına tak etti. Dedelerini kaybettiler. Babalarını kaybettiler. Annelerini kaybettiler. Kadınlarını kaybettiler. Kocalarını kaybettiler. Çocuklarını kaybettiler. Namuslarını kaybettiler.
Mabedlerini kaybettiler. Aşklarını kaybettiler. Sözlerini kaybettiler. İnsanlıktan umutlarını kaybettiler. Ve Dünya hep sessiz kaldı. Şimdi imanlarından başka kaybedecek hiçbir şeyleri kalmadı artık. Bugün bu olanlar Gazze’de, Ramallah’ta, Kudüs’te 70-80 senedir dinmeyen göz yaşlarının, ağlayan çocukların, mazlum annelerin feryadının fiziken dışa vurumudur.
Şımarık ve vahşi Siyonizm’in gözle görünen, elle tutulan yüzüdür. Filistin halkına bu hücumlarını çok görmeyin. Laf etmeyin. Doğal tepkileridir. Pek tabii haklarıdır. Bize de onları desteklemek düşer. Mazlum olmamışsanız, mazlumu anlayamazsınız. Kaybetmemişseniz varlığı bilemezsiniz. Namusunuza el uzatılmamışsa gözü dönenlerin ne hissettiğini kavrayamazsınız. Empati yapmak insan oğluna has bir özelliktir.
Gözlerinizi yumup olup bitenlerin bizim başımıza geldiğini bir düşünün. Hey metroda kulağında kulaklığı güvenle işine giden kardeş! Hey evinde huzurla oturan anne!
Hey tek derdi geçer not almak olan sınıftaki öğrenci dostum! Yoldaki şoför, bağdaki çiftçi, okuldaki öğretmen, hastanedeki doktor. Parktaki çocuk. Salondaki sporcu. Pazardaki sebzeci, meyveci. Derin bir nefes al ve düşün! Şimdi fikretme ve hissetme zamanı. Hadi birazcık empati. Sen olsaydın ne yapardın? Selam, hürmet ve dualarımla. Kardeşiniz, Ahmet Kemal Öncü.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yasar-degirmenci/filistinde-olup-biten-43427.html