Edep ve hâyânın kalmadığı bir topluma gidiyoruz. Plaja gider gibi denize gireceklermiş gibi halkın içinde gayet rahat dolaşmak, normal hâle getirildi. Bunlara ilave olarak belediyelerin düzenledikleri festivaller de gayri ahlaki ilişkilerin zeminini kuruyor. Üstelik muhafazakâr belediyeler de dahil. “Sivil Toplum Platformu” sessiz kalmadı. Şu bildiriyi yayınladı. “Çeşitli festivaller planlanıyor ve ilan ediliyor. Son derece üzülerek görüyoruz ki bu festivaller çoğu zaman amacı dışına çıkarak gençlerimizi gayri ahlaki haram ilişkilere, sarhoş edici içki ve madde kullanımına, isyan ve başkaldırıya yönlendirmektedir. Halbuki dünyaya ışık tutacak olan bu gençliğin madde bağımlısı haline getirilip köreltilmesi Türkiye Yüzyılı’na zarar vermektedir. Ülkemizin deprem sonrası acısının hâlâ taze olduğu, ekonomik zorluklarla mücadele ettiği bu zorlu günlerde, bu gibi faaliyetlere son verilmelidir.
Gençlerimizin helal yoldan kontrollü bir şekilde kültürel faaliyet ve eğlence etkinliklerinde bulunmaları yerine böyle başıboş ve sınır tanımaz kutlama şekillerinin teşvik edilmesini doğru bulmuyoruz. Bu gibi festivallerin iptal edilmesini talep ediyoruz.
Yapılan her türlü etkinlikte de kız-erkek bölümünün ayrılması, alkollü içki ve madde kullanımının önüne olabildiğince geçilmesi ve denetlenmesi, gençlerin ahlakını bozucu davranışların engellenmesi şeklindeki adımların bir an evvel atılmasını talep ediyoruz.”
Emeği geçenleri tebrik ediyorum. Bazı zeminler vardır ki, ne kadar ahlaklı olursanız olun, o zeminlerde bulunduğunuz sürece iffetinizi yıpratmadan oradan ayrılmanız mümkün değildir. Bu zeminler, kimi zaman bir internet ortamı kimi zaman da bir dizi, video, müzik, film ya da sinema ortamı olabilir. Bazen bir arkadaş ortamı bazen de bir iş ortamı olarak karşınıza çıkabilir. İffetinizi çürüten, tahrip eden ve yaralayan zeminlerden kurtulmadıkça istediğiniz iffet standartlarına ulaşamazsınız. Şeytan, iffetsizleştiren zeminlerin baş kahramanıdır. Çünkü Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Hiçbiriniz, yanında mahremi bulunmayan bir kadınla baş başa kalmasın. (Zira üçüncüleri şeytandır.)” Şuurlu okuyucularımın tepkili ifadelerinden dolayı ne olursa olsun, hassasiyetimizi kaybetmedik. Az da olsak.
Alanyalı bir kardeşimizin ifadesi: “Müslüman hassasiyetine çıplaklık üzerinden karşı çıkarsa; İzmir marşıyla kovalamaya başlarlar, hassasiyet ayarlarını halk diliyle gavur İsviçre medeniyetine (uygarlığına) göre yapıyorlar. Abi kusura bakmayın Alanya’da birkaç yıl önce bir mağazanın camında “göbeği açık bayan için” belediyeye tepki göstermiştim. Az önce Alanya’da çarşıdaydım eve kaçtım. Çoğunun malum yerleri açık, Z kuşağı, göbekli bir kuşak olarak gelecek gibi. Abi bu mevzunun kaleme alınması gerekiyor. İnanın bir ara eşime dedim ki Müslümandan tepki gelmeyecek, bari Hristiyandan gelse dedim.”
Bu da beden eğitimi öğretmenimizin hissiyatı:
“Kadınlarda, eğlence, beden eğitimi spor ve iş alanları gibi zaruri hallerin dışında erkek nazarına maruz kalan bütün faaliyetlerin yasaklanması esasına göre düzenleme olmalıdır.
Eğlence, beden eğitimi spor ve çalışma alanları gibi insandan uzak tutulması mümkün olmayan hususlarda da şartlarına riayet ederek kadın kadına prensibiyle düzenleme olmalıdır. Geleceğin eğitim sistemi bu esaslar üzerine oturmalıdır.
Kadın yaratılışına uygun olmayan spor ve çalışma alanlarında kadın varlığının yaygınlaştırılması ile iki şey hedefleniyor: bir, kadını erkekleştirip cinsiyetsizliği teşvik; iki kadın bedeni üzerinden ahlaksızlığı daha çabuk tervîc etmek.
Harama alıştırılmak, ahlâksızlığa alıştırılmak, gayri meşruluğa alıştırmak ve tüm bu yaşanılanlara toplumsal olarak tepkisiz kalmak doğru değil ancak tepkisizliğe yönelten nedenler ortaya konulmalıdır. Bu çerçevede ‘Nasıl alıştırılıyoruz?’ sorusunun yanına ‘Nasıl tepkisizleştiriliyoruz? Sorusunu eklemek nihai sonuç için faydalı olacaktır.”
Bir Müslümanın örnek alması gereken elbette Kitab-ı Kerim’dir ve Peygamberin sünneti yani yaşayışıdır. Peygamberimizin görünürde, bilinen sözleri sadece bir söylence gibi kalıyorsa onların anlamı bile o durumlarda değer bulmaz. Peygamberin yaşama biçimi, hayatına bunu uyarlamasından daha değerli ne olabilir? Olumsuzları reddeden, yaşamayan, uzak duran bir Peygamber’in kendisi örnek alınmayınca o Müslümanlığın ne değeri olabilir ki? Peygamberin çok sevdiği kızı Fatıma validemiz evinde açlık çekerken hazineden bulunan nimetlerin bir damlasını bile vermiyor ve yedirmiyor. Bu durumda gelin de biz Müslümanız deyin. Müslümanız ama nasıl Müslümanız? Yaşadığımız, adına modern veya post modern dediğimiz dünyayı edep fikrinden, haya mefkûresinden yoksun, azmanlaşan, kendini tanrılaştırmaya kalkışan zavallı beşerlerin ürünü. Virüs bu. Virüs, şaştıkça azmanlaşan, azmanlaştıkça haddini aşan ve dünyayı cehenneme çeviren bu azman beşer. Başka virüs aramaya gerek yok. Bizim entelektüelimizin ifadesiyle bitireyim.
“Haya, ‘hayy’dan gelir, Rabbimizin güzel isimlerindendir. Diri, canlı, yaşayan demektir.”
Haya sahibi kişi hayatı yaşar; ölü değildir, diridir. Diriliği, hayanın zirve noktalarına ulaştıkça, hayası, onu öldürmeyen geleni onda diriltecek kadar ruh doludur, hayat yurdu, hakikat umudu ve ufkuyka yoğrulmuştur. Haya sahibi insan, ahlâk anıtı olmaya adaydır. Çünkü ilkeleri ülkülere dönüştürme, ülkülerin ülkesini kurma kaygısıyla nefes alıp verir.
Mahrem korunur. Özel. Kişinin özeli. Yani öz’ü. Özünü koruyan, özel hayatı üzerinde titreyen insan, hak yemez, hak-hukuk çiğnemez. Özelini herkese açan özelliğini de güzelliğini de yitirir, kendini hayatın fahişesine dönüştürür, bitirir. Haya sahibi insanın yüzü kızarır. Edep sahibi insanın utanma duygusu vardır ve güçlüdür. Yüzü kızaran ve utanma duygusu güçlü olan insanların yaşadığı toplumda insan insanı, insan tabiatı, tabiat insanı korur. İffetsizlik bulaşıcıdır ve bulaştığı her işi ve her insanı berbat eder. O nedenle iffet konusunda ciddiyetsiz olanlardan uzak durun. Çünkü Efendimiz buyuruyor ki: “Arsızlık (ahlaksızlık, utanmazlık, hayâsızlık, iffetsizlik) nerede ve kimde olursa olsun çirkinleştirir; hayâ ise nerede ve kimde olursa olsun zarifleştirir.”
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yasar-degirmenci/edep-ve-hayanin-kalmadigi-bir-topluma-gidiyoruz-43209.html