YAŞAR DEĞİRMENCİ - DÜNDEN BUGÜNE 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ - 27 Ekim 2023 Cuma

YAŞAR DEĞİRMENCİ - DÜNDEN BUGÜNE 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ - 27 Ekim 2023 Cuma

YAŞAR DEĞİRMENCİ - DÜNDEN BUGÜNE 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ - 27 Ekim 2023 Cuma


Her 29 Ekim arifesinde geçmişe dalar gider, hâlimizi düşünür, geleceğe korku-ümit arası bir duyguyla bakarım. ‘29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na yüklenen haddi aşan övmeci mantığı da protokollere hapsedilen ‘devletçi yapı’dan da ‘cumhursuz cumhuriyet’ katılımlarından da rahatsız olurum. 

100 yıllık (2023-1923=100) tarihin ilk 50 yılına baktığımızda; katledilen özgürlükler, sıra sıra darağaçları, İstiklâl Mahkemeleri, Takriri Sükun’lar, zulümler, işkenceler… “Allah!” demenin yasak olduğu, cenazeleri kaldıracak din adamı bulunmadığı için cenazelerin koktuğu dönemler. Bütün bu kokuşmuşluğa, içkiyi, kumarı, fuhuşun, rüşvetin yaygınlaşmasını, insanın unutulmasını ekleyin sonra da elinize tutuşturulan bayrağı kapıp törenlere koşarken de kokuşmuş düzen savunucularının talan örneklerini de unutmayın. Bu talan ve yağmaların ilk örneklerini görmek istiyorsanız, malum dönemin kadrolarının servetlerine bakın. Ama dikkat edin, göreceğiniz rakamlar, sizi şaşkına çevirip küçük dilinizi yutturabilir. Sadece şu kadarını söyleyelim: 1919’da Sultanın parasıyla Anadolu’ya çıkanlar, beş yılda Sultandan fazla servet sahibi olurlar. (Vahdettin ve bütün Osmanlılar yurt dışına gönderilip mağdur edilip zulüm gördüler. Tabutuna borçları sebebiyle haciz kondu. (Osmanoğulları’nın Dramı, Kızıl Pençe okunabilir.) Neticede savaşan millet, kurtulan onlar. Kazanan millet, servet sahibi olan onlar. Cumhuriyet süreci, Tanzimat’ın uzantısıydı. Cumhuriyet’le birlikte benimsediğimiz radikal modernleşme / sekülerleşme projesi, bizim medeniyet iddialarımızı inkâr etmemizi, Batılı bir yörüngeye girmemizi emrediyordu. Türkiye, Batılılar tarafından dışardan fiilen sömürgeleştirilemedi ama içerden zihnen sömürgeleştirildi. Türkiye’nin her alanda güçlenmesini sağlamalıyız. El birliği, gönül birliği, millet-ümmet buluşması ve lider Türkiye heyecanıyla. Bugünlere gelinceye kadar ki serüvenin bilinip ‘29 Ekim’leri protokol kutlamalarından kurtarıp mâzi-hâl-istikbal muhasebesinden geçirerek işe başlanabilir, günah çıkaracaklara da samimi ‘tevbe kapısı’ açılabilir belki. Müslümanlar, bu zavallıların hidayeti için dua ediniz. Hakaretlerle, kırmak dökmekle olmaz. Seviyeli, entelektüel düzeyde ‘tarihi gerçekleri’ tartışmalıyız. Yalan söyleyen resmî tarihle gerçek tarihle yüzleşerek. Hak ve hakikate kapalı olup duymayanlar, görmeyenler; sistemin gerçek kurbanları. Ana-babadan görmemiş, tahsil hayatlarında görmemiş, basın-yayın, medya, bilgisayar teknolojisi, internet, vs. malum. Kendi değerlerinden habersiz, dininden haberi olmayan emperyalist Batı’nın uşaklığını benimsemiş bu zavallı güruhun hali içler acısı. 100. Yıl kutlamalarıyla iç içe “Gazze Hüznü” lider Türkiye’ye olan ihtiyacı ortaya koydu. Bu katliamı önleyecek, zalim devletlerin ’zulüm-işkence-katliam İttifakı’nı bozacak tek devletin Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğunu da dünya devletleri gördü. Küfrün bir millet olduğunu da. 

Sırf İslâm’ı değil, hiçbir şey bilmiyorlar. Ne yakın tarihi ne uzak tarihi. Ne dünyayı ne de ahireti. Sadece ezberletilen sloganlar, ‘Kahrolsun’la başlayan ve biten çığırtkanlıklar. Ne camiye girebiliyorlar ne de camiyi terk edebiliyorlar. Şeriatın (Dini vecibenin) gereği katıldıkları cenazelerde bile ölümden ibret alıp farz namazı kılmayan/kılamayan, cenaze namazına öylesine katılan, solmayan sönmeyen, eskimeyen, pörsümeyen, “tekbir” yahut “dua” yerine, yakalara iğnelenen resimler, sevinç gösterisinin ve sevincin sembolü olan alkışlar, ölüye de diriye de faydası olmayan ‘saygı duruş’ları veya çiçek atmalarla seremoniyi tamamlıyorlar. Nasıl acımazsınız bunlara. Nasıl hatırlamazsınız ‘onlar bilmiyorlar Ya Rabbi!’ diyen Resulullah’ı. 

Her 29 Ekim Cumhuriyet günlerinde, bizim tarihi hakikatlerden kaçma yerine, ‘tarihi muhasebe yapma’ günleri olarak değerlendirme yapmalıyız. Bayram ilan etmeler, meddahlık yapmalar, putlaştırmalar yerine; Cumhuriyeti kurarken, katlettikleri özümüzü, değerlerimizi hatırlayarak/hatırlatarak, tarihi hakikatlerle yüzleşmek zorundayız. Cumhuriyet’in kurucu kadroları, çok partili hayata geçilmesinin önünü açmak zorunda kaldılar. Türkiye’nin Batı’yla imtihanını kazanabilmesi, maddî ve askerî güce ulaşmaktan değil, manevî güce (güçlü, köklü düşünce, eğitim, kültür, sanat hayatına) kavuşmaktan geçiyor. Cennet gibi bir ülkede kendi değerleriyle yaşaması gereken halka çektirilen sefaleti, mukaddes değerlerinin imhası ve iptali üzerine kurulan temel, çimentosuz harç gibi oldu. Osmanlının son dönem 10 milyon kilometrekare yüzölçümü 780 binlere düşmüş/düşürülmüş vatan toprağının kaybından sorumlu olanlar kim, nerede, nasıl? Birinci meclisin dualarla açılmasından, din karşıtlığının yerleştirilmesine (kılıf olarak da sadece bize mahsus laikliğin getirilmesine varıncaya kadar) yapılan inkılapların makul, mutedil, bir idrakle düşünülmesinin yapıldığı 29 Ekim’ler. Cumhuriyet, bir İslâm devleti olarak kurulmuştu. 1928 yılına kadar Anayasa’nın ikinci maddesinde, “devletin dini, din-i İslâm’dır”, diye yazıyordu. 1928 yılına kadar bu madde anayasaya yerleştirilmişti ve neden 1928 yılından itibaren bu madde anayasadan çıkarıldı? Türkiye’nin ufkunu medeniyet coğrafyasına yayanları, Türkiye’nin bir istiklal ve istikbal mücadelesi verenleri, siyasi ve ideolojik olarak bakmadan takdir etmeliyiz. Son yaşadığımız ve yaşattığımız zalim devletlere meydan okuyan diplomatik başarıyı, kendi silahlarımızı kendimiz yapacak duruma gelmemizi, borçsuz, lider ülke olmamızı küçümseyenlerin de ne kadar ‘küçük insanlar’ olduklarını da unutmayalım. 

29 Ekim’ler ‘Kemalizmin ihyası’na âlet edilmemeli. 

 

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yasar-degirmenci/dunden-bugune-29-ekim-cumhuriyet-bayrami-ve-dusundurdukleri-43535.html