YAŞAR DEĞİRMENCİ - DERS VE İBRET ALARAK BİLİNÇLİ BİR DEPREM ŞUURU(2)

YAŞAR DEĞİRMENCİ - DERS VE İBRET ALARAK BİLİNÇLİ BİR DEPREM ŞUURU(2)

YAŞAR DEĞİRMENCİ - DERS VE İBRET ALARAK BİLİNÇLİ BİR DEPREM ŞUURU(2)


Cuma günkü yazımda meal ve tefsirlere bakalım demiştim. Düşünerek okuyalım.

(Resûlüm!) Sen her ümmeti, diz çökmüş (veya toplanmış) olarak görürsün. Her ümmet Kitab’ına (amel defterini almaya) çağrılır: “Bugün (dünyada) yapmış olduklarınızın karşılığı verilecektir.” (denilir). Bu, size gerçeği söyleyen kitabımızdır. Çünkü (her) ne yapıyor idiyseniz biz (meleklere) yazdırıyorduk.”  (45 Casiye 28, 29)

“O gün insana (yapıp) önden yolladığı ve (yapmayıp) geri bıraktığı (amelleri) haber verilir. Doğrusu insan, kendi nefsine (yaptıklarına) karşı şâhit olacaktır, her ne kadar mazeretlerini ortaya atsa da.” (75 Kıyame 13-15) “O gün onların ağızlarını (kapatır) mühürleriz; yaptıkları şeyleri elleri bize söyler, ayakları da şâhitlik eder.” (36 Yasin 65) [bk. 24/24; 41/20-22]

“O gün (kıyamette) dilleri, elleri ve ayakları (dünyada) yapmış olduklarına şâhitlik edecektir.” (24 Nur 24) [krş. 36/65; 41/20-23] 

Kıyamet gününün ne kadar dehşet verici bir gün olduğu ve o sırada nelerin meydana geleceği anlatılarak insanların o gün için hazırlık yapmaları gerektiğine dikkat çekilmektedir. Başka âyetlerde anlatıldığı üzere kıyamet kopacağı gün sûrun birinci defa üflenmesiyle yerküresinde şiddetli sarsıntılar meydana gelecek ve dağlar yerlerinden kopup savrulacak, yeryüzünde yıkılmayan hiçbir şey kalmayacaktır.

“(Resûlüm!) Sana dağlar hakkında (da) soruyorlar. De ki: “Rabbim onları (kıyamet günü) ufalayıp savuracaktır. Yerlerini dümdüz (çöl gibi) kuru bir toprak halinde bırakacak. Orada ne bir eğrilik (çukur) ne de bir tümsek göreceksin.”  (20 Taha 105-107)

Çünkü “kıyamet sarsıntısı gerçekten çok büyük bir olaydır” (Hac 22/1). 2. Âyette belirtilen “yerin ağırlıklarını dışarı atması” ile ne kastedildiği hususunda öne çıkan açıklamalar şunlardır: a) Kabirlerdeki ölülerin dirilip dışarı çıkması; b) Yer altındaki madenler, gazlar ve lâvların dışarı çıkması. Müfessirler yerin ağırlıklarını dışarı çıkarması olayının sûrun ikinci defa üflenmesiyle gerçekleşeceğini söylemişlerdir. Yerkürede meydana gelen bu dehşet verici olayları gören insan, “Ne oluyor buna!” diyerek korku ve şaşkınlığını ifade eder. Çünkü daha önce bu derecede şiddetli bir sarsıntı görülmemiştir.

 

“O gün yer, rabbinin ona vahy ettiği şekilde bütün haberlerini anlatır.” meâlindeki 4, 5. âyetler başlıca üç şekilde yorumlanmıştır: a) Allah yere bir çeşit konuşma ve anlatma yeteneği verir, o da üzerinde olup bitenleri ve kimin ne yaptığını açık açık anlatır. Nitekim bir hadiste kıyamet gününde arzın dile gelerek konuşacağı bildirilmiştir. b) O gün Allah’ın hükmü uyarınca arz, üstünde olup bitenleri tek tek sayıp dökercesine insanların orada yaptıkları her şeyi açığa çıkarır. c) Yer, o büyük sarsıntıyla âdeta dünyanın son bulduğunu ve âhiretin geldiğini haber verir. Sonuçta önemli olan arzın gerçek anlamda konuşup konuşmaması değil, dünya hayatının bittiğini ve herkesin neler yaptığını açık açık ortaya koyması ve artık orada hiçbir şeyin saklı gizli kalmayacak olmasıdır. Âyetin bunu anlatmaktan maksadı ise insanların bu gerçeği göz önüne alarak o gün arzın kendisi hakkında iyi şeyler söylemesini sağlayacak bir hayat yaşamalarıdır. Kıyamet günü birinci kez sûra üflenmesiyle yer, bütün şiddet ve dehşetiyle zangır zangır sarsılır. Dağlar yerlerinden sökülür, toz toprak olup savrulur. Üzerinde yıkılmayan hiçbir şey kalmaz. 

O sarsıntının dehşeti bir başka âyet-i kerîmede şöyle haber verilir:

“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyâmetin sarsıntısı gerçekten çok korkunç bir şeydir.” (Hac 22/1) O gün ikinci kez sûra üflenir. Bununla yerin bütün ağırlıkları dışarı fırlatılır. (bk. İnşikâk 84/4) Kabirlerdeki ölüler dirilip dışarı fırlar. Yer altındaki hazîneler, madenler, gazlar ve lâvlar ortaya çıkar. Bununla ilgili olarak Resûlullah aleyhisselam şöyle buyurur: “Yeryüzü içindeki defineleri altın ve gümüşten sütunlar hâlinde dışarı fırlatacak. Bunun üzerine kâtil gelecek, “işte ben bunlar için adam öldürdüm” diyecek. Akrabasıyla ilgisini kesen gelecek, “işte ben bunlar için akrabamla ilgimi kopardım” diyecek. Hırsız gelecek, “benim elim işte bunun yüzünden kesildi” diyecek. Onlar bu altın ve gümüşü öylece bırakıp içinden hiçbir şey almayacaklar.” (Müslim) Çünkü o gün, doğumu yaklaşmış gebe develerin (bk. Tekvîr 81/4), her türlü kıymet biçilemez mal ve servetin kendi haline terk edildiği pek dehşetli bir gün olacaktır. Bu dehşet verici hadiseleri gören insan, “Buna ne oluyor böyle!” diyerek korku ve şaşkınlık içinde kalır. Afallar, aklı başından gider. Çünkü o gün, daha önce hiç görmediği ve hayal bile edemediği dehşetli manzaralar görür. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Onu göreceğiniz gün, dehşetten her emzikli anne emzirdiği yavrusunu unutup terk eder, her hâmile dişi de karnındakini düşürür. İnsanları sarhoş görürsün, halbuki onlar içki içip sarhoş olmuş değillerdir, lâkin Allah’ın azabı pek şiddetlidir.” (Hac 22/2) Bu müthiş sarsıntının peşinden yeryüzü dile gelir. (Tefsirli Kur’an-ı Kerim Meali Prof. Dr. Hasan Tahsin Feyizli) ve (Diyanetin Kur’an-ı Kerim’in Tefsir’inden) Bütün bunların ışığında düşündüğümüzde; yaşadığımız ve yaşayacağımız her olayda Kur’an-ı Kerim’e ve Hadis-i Şerif’lere müracaat ederek hayat tarzımızı gözden geçirmemiz gerektiğini daha iyi anlarız. Her kafadan bir sesle, her ağzı olanın konuşmasıyla olmuyor. Her hal ve şartta yaşanan bir dinimizin ayetleri bugün nazil olmuş gibi tazeliğini koruyor. Ebedî hayatın, buradan götüreceğimiz salih amellerle (kulun bulunduğu şartlarda, Allah’ın rızasına uygun olarak yapacağı işlerle) kazanılacağı ifade ediliyor. Kitabımız Kur’an-ı Kerim, ölülerin arkasından okunan “ölü kitabı” değil. Ölüleri, dirileri, bütün yaratılmışları ilgilendiren, duvarda asılı duran değil, hayatımızın içine girmesi şart olan bir kitap. Önemli ikaz ayetleriyle bitirelim. “Fe eyne tezhebûn” (O halde nereye kaçıyorsunuz?) “Fe firrû illallah” (O halde Allah’a koşun.)