Ders ve ibretlerle dolu geçirdiğimiz deprem, gece apansız yakaladı insanları. Bedenleri değil, asıl uyuşan idrakleri, uyuyan ruhları, mayışan şuurları uyandırmak ister gibiydi deprem; salladı, salladı. İnsanlar kaçtıkları, görmezden, bilmezden geldikleri, adını dahi hatırlamak istemedikleri ölümün can acıtıcı yönünü gördüler, ölümün soğuk soluğunu ense köklerinde hissettiler. Tabii felaket eşliğinde.
Yaşadığı bütün o büyük göçlerin, hicretlerin, sürgünlerin, savaşların, siyasî dönüşümlerin, kültürel yıkımların yol açtığı meselelerin hepsini o güçlü manevî yapısı ile aşmayı başarabilmiş bir milletiz. Geniş bir ufukla bakanlar, olayların kabuğuyla yetinmezler; onu aşıp olayların özüne inerler. Orası, Allah’ın gösterdiği yerdir. O yerden bakınca, aklıma azgın Nuh Kavmi ve onları Allah’ın gazabıyla korkutan Nuh Peygamber geliyor. O kavim, (istisnalar dışında) peygamberleri Nuh’la dalga geçiyorlardı. Bir noktada Allah’ın gayretine dokunuyorlar ve iş bitiriliyor: “Ne zaman bizi kızdırdılar; öç aldık onlardan, topunu boğduk.” Lut Peygamberin azgın kavmi ve onların yaşadığı Sodom ve Gomore geliyor; onları kendi öz benliklerine ve Allah’a karşı saygılı olmaya çağıran, “Ey kavmim! Ey kavmim!” diye öğüt vermek için çırpınan Hz. Lut geliyor. Peygamberlerini dinlemeyen, öğüt ve ikazlarına dikkat etmeyip helak olan Ad Kavmi, Semud Kavmi, Hz. Musa geliyor. İşte bu peygamber Allah’a karşı nankörlükte direnen toplumu için, Rabbine şöyle yakarıyordu: “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helak eder misin Allah’ım! Kaldı ki bu, yalnızca senin bir imtihanındır; Sen onunla dilediğini saptırır dilediğini doğru yola ulaştırırsın; Sensin bizim velimiz, bizi bağışla bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın.” (7:155)
Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve en az 10 ili ve Suriye’yi etkileyen deprem ve sonrasında meydana gelen yaşananlar, depremdeki ölü ve yaralı haberleri, hepimizi ailece dua etmemizi (kavli ve fiili) sağladı.
Her ölüm haberiyle birlikte ölümü hisseder, düşünürüm. Depremde hayatını kaybeden bütün müminlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyor, bütün ülke insanımıza da ‘geçmiş olsun!’ diyorum.
Kendileri sebebiyle belalara maruz kaldığımız “içimizdeki beyinsizlere” de bilvesile akıl, idrak ve hidayet temenni ediyorum. Bu depremde insanlarımız acılarıyla baş başa bırakılmadı. Elhamdülillah. Hangi düşünce yapısında olursak olalım, şu hususu tebrik ve takdir etmeliyiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ilgili bakanlarımıza kadar yetkili herkesin depremin ilk saatlerinden itibaren deprem bölgesinde hazır bulunmaları, son derece iyi organize edilen bir arama-kurtarma operasyonunun gerçekleştirilmesine, daha önemlisi de devlet yetkililerinin anında deprem bölgesine ulaşarak duruma vaziyet etmeleri; devletle vatandaş arasında güven ve emniyet duygusunun oluşmasını sağladı. İnsanî ve teknik yardımlar da bir araya gelince devlet-millet kaynaşması ve bütünleşmesine ulaşıldı. Yetkililerin milletiyle beraber olmaları, cenaze ve yaralılar ile iç içe bulunmaları insanımızın çektiği hasretti. Yardım ve hizmet edenler, insana hizmet etmenin âyet ve hadislerle amel etmenin güzelliklerini yaşadılar. Yaşatan Rabbimize hamdü senalar olsun. Bu salih amelleri de imkanı olanlar değil imanı olanlar yapmıştır. Maddî depremler ne kadar büyük olursa olsun, manevî yapımızı canlı tuttuğumuz için bütün yaraları çok kısa sürede sardık/sarıyoruz/saracağız. Manevî yapımızı güçlendiremezsek, maddî depremlerin yıkamadığı toplumu manevî depremler yıkar. Bu hengâmede bunları hiç hatırımızdan çıkarmayalım. “Çağdaş Türkiye” felaketini 28 Şubat’ta görmüş ve yaşamış bir kardeşiniz olarak; Son yaşadığımız zelzelenin toplumda uyandırdığı; millet-ümmet-insanlık birlik ve beraberliği hep yaşayalım/yaşatalım. Bu duygu ve duyarlılıklar içinde Kur’an-ı Kerim’deki Zilzal suresini meal ve tefsiriyle okudum. Bu suredeki ayetlerin dipnotlarındaki ayetleri de. Öze dokunmadan kısaltarak paylaşıyorum. Medine döneminde nâzil olmuştur. Sekiz âyettir. Zilzâl, “zelzele” (yer sarsıntısı) demektir. Adını ilk âyetindeki aynı kelimeden almıştır. Kıyametten hemen önce meydana gelecek olan şiddetli depremden ve daha sonra bütün ölülerin kabirlerinden çıkıp hesap vereceklerinden bahseder. Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla
“Yer o dehşetli sarsıntısıyla sarsıldığı, Yer (içindeki her türlü) ağırlıklarını çıkar(ıp fırla)ttığı, Ve (dehşet içinde) insan: “Buna ne oluyor?” dediği (zaman)! O gün (yer) senin Rabbinin kendisine bildirdiği haberleri anlatacak. O gün (kıyamette) insanlar, amelleri(nin karşılığı)nı görmeleri (ve iyi kötü sonuçlarını tatmaları) için (hesap yerinden) bölük bölük dönecekler.
İşte kim zerre ağırlığınca (iman ve ihlâsla) bir hayır işlerse, onu(n karşılığını) görecek.
(Mü’minler ihlâsla yaptıkları iyiliklerinin karşılığını her iki dünyada, kâfirler ise ancak bu dünyada görebilirler.) Kim de zerre ağırlığınca bir şer işlerse onu görecektir. [bk. 18/49 (Amelleri yazılı) kitap (önlerine) konulmuştur. Artık o günahkârları görürsün ki onun içindeki (yazılı) şeylerden korkarak: “Eyvah bize! Bu kitap da ne acâyip! Küçük büyük hiçbir şey bırakmayıp onları sayıp dökmüş” derler. Onlar (bütün) yaptıklarını (o kitabın içinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.]
(Ancak mü’minlerin amel defterlerinde gördükleri günahlar, Allah’ın lütfu ile bağışlanabilir. Kâfirler ise, affa uğramayarak karşılığını göreceklerdir.) (99 Zilzal 1-8)
“O gün (kıyamet)te insanların hepsini önderleriyle çağıracağız; kimin kitabı (amel defteri) sağından verilirse onlar, kitaplarını (sevine sevine) okurlar ve kıl kadar bir haksızlığa uğratılmazlar.” (17 İsrâ 71)
(Devam edeceğim İnşallah…)