YAŞAR DEĞİRMENCİ - CUMHURİYETİ “MÂZİ-HÂL-İSTİKBAL” YÖNÜYLE KUTLAYALIM! KUTSAMAYALIM! - 30 Ekim 2024 Çarşamba

YAŞAR DEĞİRMENCİ - CUMHURİYETİ “MÂZİ-HÂL-İSTİKBAL” YÖNÜYLE KUTLAYALIM! KUTSAMAYALIM! - 30 Ekim 2024 Çarşamba

YAŞAR DEĞİRMENCİ - CUMHURİYETİ “MÂZİ-HÂL-İSTİKBAL” YÖNÜYLE KUTLAYALIM! KUTSAMAYALIM! - 30 Ekim 2024 Çarşamba


Tarihte geçen önemli günler elbette vardır. Bilinmeli, ibret alınmalı, dersler çıkarılmalı. Bizde tarihi günler hiç tahlil edilmez, takdis edilir. Resmi tarih; anaokulundan, lise son sınıfa kadar eğitimimizde (başında ‘Millî’ kelimesi olsa da) hiç Millî Eğitim olmadı. Şimdi gayret ediliyor çığırtkanlıklara rağmen. Önemli günler; hep Kemalizm’in, putlaştırmanın, şahısları ‘ortak değer, ortak payda’ haline getirmenin vesilesi oldu. Tarihimizle de irtibatları yok. Sadece düşmanlık! Belgeli, ispatlı yapılanları bile konuşmak yasak. 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanı. Tabii ki unutmayalım.

M. Kemal’i de “tek adam”lıktan kurtaralım. İlahi sıfatları kullanmayalım. (Yaratan, yaşatan, yoktan var eden gibi) tarihi seyir içinde sağlam/sahih kaynaklardan araştırarak tarihi bir tahlil yapılamaz mı? İstiklal Harbi öncesini, sonrasını, son dönemi (yapılan/yaptırılan inkılapları) ilmi, objektif, peşin hükümsüz öğrenme öğretme hiç mi düşünülmeyecek? Lozan, ümmeti başsız bırakan hilafetin kaldırılması, İstiklal mahkemelerinin verdiği binlerce suçsuza idam kararları, inkılaplar adı altında Batı uşaklığına götüren hayat tarzı değişikliği, vb.  

Hiçbir önemli harbin (hele İstiklal Harbi gibi) tek adamla kazanılmadığı/kazanılmayacağı, Tek Parti/Tek Şef dönemlerini tahkir ve tahrik etmeden, hakaret ifadesi bulundurmadan, seviyeli, kaliteli adamlara yakışır şekilde konuşup tartışıp; hak ve hakikatte, doğrularda, güzelliklerde ne zaman buluşulacak? Bir iki örnek vereyim. 

23 Nisan 1920’de Kur’an-ı Kerim’lerle, dualarla Cuma günü açılan Meclisi, bu birinci Meclisin kapatılıp, kendi kadrosundan müteşekkil, emir kullarından ibaret ikinci meclisin açılması, cenaze namazı kıldıracak adam bırakmayan, ezanı yasaklayan, hafıza kaybına sebep olan harf inkılabını yapan/yaptıran, kadınımızın hürriyete kavuşturulması adı altında iffet ve hâyâ perdesinden sıyrılıp teşhir metaı haline getirilmesine varıncaya kadar yapılanlar bilinmeyecek mi? Batı’nın rezilliklerinin ‘uygarlık’ adına getirilmesi, İslâm’ın hayattan çıkarılıp tamamen dışlanması, tehlikeli gösterilmesi öğrenilmesin mi? 

Meselelerimizi objektif, ilmî ölçülerle tartışmaya, konuşmaya, samimiyetle dertleşmeye o kadar ihtiyacımız var ki… Kırmadan dökmeden, itham, iftira ve suizandan uzak birbirimize tahammül göstererek konuşabilsek. Hutbelerde bile Mustafa Kemal isminin geçme ısrarı, DİB’nın çeşitli vesilelerle cevap vermesi. Hutbede ismi geçen sadece dört halife. Başka isim var mı? Allah’a kulluğun dışında hırslarının, arzu ve isteklerinin, makam ve mevkilerinin, elindeki imkânların kulu olmanın adını ‘özgürlük’ koyacaksın. Önce nefsinin, arzu ve isteklerinin, ideolojilerinin esaretinden kurtulup adam olacaksın. Ebucehil’leşmeyeceksin! Fıtratına uygun hareket edeceksin ki konuşalım. 

Türk milleti, Selçuklu’nun, Osmanlı’nın İslam’ı en güzel biçimde yaşamış bütün insanlarının manen içinde bulunduğu bir büyük beraberliktir. Cumhuriyet, Osmanlı’nın devamıdır. Cumhuriyet, Osmanlı’yı dövme sopası yapılamaz! Biz, Cumhuriyetle beraber kurulan bir devlet değiliz. Cumhuriyeti kuran da tek lider, tek önder değil. Şahıslar ilahlaştırılmadan, yapılanlar tenkit süzgecinden geçirilmeden, din/dil ve tarih şuuru verilmeden kendi kültürümüzü bilemeyiz/öğrenemeyiz/öğretemeyiz. Bu ülkede yaşayıp, bu vatan topraklarında büyüyüp, bu milletin evladı iken, vatan, millet, devlet düşmanlarıyla beraber olamayız/olmamalıyız. Zulümleri, katliamları, ‘Batı uygarlığı’ adı altında yutturulan emperyalist zalim devletlerden ve uşaklarından kurtulduğumuz günler olsun kutladığımız günler. Milletin, ümmetin, insanlığın ümidi biziz. Biz millet olarak insanın haysiyetini, şerefini korumakla sorumlu ve yükümlüyüz. Mukaddesatın, kutsiyetin, kaynağı ve aslî konusu; sadece imandır, dindir, İslâm’dır. Tek hak dindir. Bizler de Elhamdülillah Müslümanız. Dinimizi yaşayalım. Dinimize uyalım, dinimizi kendimize uydurmayalım. İslam’a teslim olalım ve onu en güzel (üsveyi hasene) şekliyle temsil edelim. Peygamberimizi hayatın dışına itmeyelim. O’nun sahte kutsallarla mücadelesini, unutmayalım. Oryantalistlerle, sekülerleşme ile paganizmle, putlaşmalarla, sahte kutsallara teslim olmayalım. Anıtkabir’i tapınak hâle getirmeyelim. Her millî gün ve törenlerde özümüzü kaybetmeyelim. Din/iman ve devlet, aynı potada yoğruldukça biz, büyük devlet ve büyük millet olmuşuzdur. Tarih, bir ibretler aynasıdır. Bizim bir millî-manevi zâfiyet meselemiz vardır. Dine toplumsal hayatın kapılarını (laiklik, demokrasi, vs. toplumsal hangi isim altında olursa olsun) kapatırsanız dinin zayıflaması devlet için tehlikedir. Devletin sahibi millettir. Milletin dini, milletin manevi yapısı, devletin himayesi altındadır. ‘Köklere inemezsek göklere yükselemeyiz.’ Sözü boşuna söylenmedi. 

Kaybettiklerimizi de (maddi-manevî) unutmayacağız/unutturmayacağız. İnkılap adı altında yapılan kültür katliamı, zihin, zaman ve zemin işgalini de. Osmanoğulları’nın bir günde apar topar sürülmeleri de altı yüz elli senelik hanedanın yaptığı hizmetler de unutturulamaz. Osmanoğulları’ndan, haçlıların intikamını alıp Osmanlı’yı yıkmasını da. Unutmadık, unutmayacağız. Direniş, diriliş ve fetih ruhunu kaybetmeyelim. Devletimiz yaşıyor ve yaşayacak. Milletimizin yaptığı duada bile devlet-millet beraber zikrediliyor. “Allah devlete millete zeval vermesin” diyerek. Sürgüne gönderilen, bize şehit kanlarıyla yoğrulan vatanı, bağımsızlığımızın sembolü bayrağımızı emanet olarak bırakan o ecdadın izini sürelim. Gerçek tarihi okusak, ders çıkarsak, ibret alsak, yalan söyleyen tarihin yalanlarına kanmasak, zihin işgalimize son versek “mâzi-hâl-istikbal” köprüsünü yıkmasak/yıktırmasak iyi olmaz mı? Unutmayalım tarihine küfrettiren millet tarihten silinir. Bir sürü yalan, iftira yapılıyor, internet, sosyal medya da şer ve şirretlikte iyi kullanılıyor. Toplum; “Başına gelenleri bilmez/bilemez” hâlde. Bizim aydınlarımızın ifadesiyle “celladına âşık’ durumda. Evet, Mustafa Kemal’i, Millî Şefi, Kâzım Karabekir Paşa’yı, Abdülhamid Han’ı, Vahdettin’i tarihe mâlolmuş şahsiyetleri iyi bilelim/tanıyalım/tanıtalım. Tenkitte de övgüde de sövgüde de ölçüyü kaçırmayalım. Cumhuriyeti “mâzi-hâl-istikbal” yönüyle kutlayalım! Kutsallaştırmayalım! 

 

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yasar-degirmenci/cumhuriyeti-mazi-hal-istikbal-yonuyle-kutlayalim-kutsamayalim-46941.html