Buyurmasına rağmen Öğretmenler Günü’nde Peygamberimizden bahseden yok. Mustafa Kemal’in öğretmenlikle ilgisi, görevi, devlet memuriyeti, vb. bulunmamasına rağmen yerleştirilen ‘Öğretmenler Günü’ 43 senedir kutlanıyor. Her gelen iktidar da uydurulan günleri benimsiyor. Tabii bu zincir kapitalizmin kurdurttuğu sistemin gelir kapısı günler! Her güne uydurulan günler. (Anneler gününden, babalar gününden, kadınlar gününden, zabıtalar, hemşireler, doktorlar, vs.) Günlerin ve haftaların listesini yazsam sayfa dolar. Bunların içinde ‘Anneler Günü’ ile ‘Öğretmenler Günü’ tuttu. Toplum güç ve reklam karşısında edilgendir; ısrarla tekrarlanan değerler ister istemez yerleşir. Hiç olmazsa yerleşen/yerleştirilen günlerin içini kendi kültür ve inancımıza göre doldurabilsek. Bu günler yerleşse dahi bize ait değerler olup olmadığının farkına varıp özümüze, kendi değerlerimize dönelim. Batılı kavramlardan kurtulup kendi medeniyetimize sahip çıkalım.
Batı’nın yerleştirdiği her gün; uğradığı zulme karşı duruşu yapıp tavır koyanın hatırasına günü yerleştirip zulme uğrayana sahip çıkıyor görüntüsü verirken ‘medeniyet/uygarlık’ olarak yutturduğu bu yapı hep zulmün, caniliğin, katliamın, vahşetin fecaatini kapatamıyor/örtemiyor.
İşçiden bahsederken “İşçinin hakkını alnının teri kurumadan veriniz” hadis-i şerifi hatırlanmaz bile. Anneler Günü kutlanırken Peygamber Efendimizin “Cennet, annelerin ayağının altındadır” beyanıyla amel edilmez, kapitalizmin yerleştirdiği zihniyetle AVM’nin yolu tutulur. Kan ter içinde çoluk çocuğunun rızkını helâl yoldan kazanmak için çalışan aile reisi “Bazı günahları, ancak ailesinin rızkını sağlarken akıttığı terin sildiğini hatırlamaz bile. “Birbirinizi sevmedikçe cennete giremezsiniz” hükmüne rağmen kavgalar, ölmeler, öldürmeler aldı yürüdü. Oysa bunlar dinimizin hayat tarzı olduğu günlerde görülmüyordu. Komşuluk hakkından o kadar çok bahsedilmişti ki sahabe “Neredeyse komşu komşunun vârisi olacak zannettik” diyor. Gürültüsünden rahatsız olduğu komşusunun kapısını vuran/kıran, katletmeye varacak hale gelen/getirilen bizim insanımız. Hadis-i şerifte:
“Bir kavme hizmet eden kimse, (ecir ve mükâfata nâiliyet bakımından) onların en büyüğü, efendisidir” buyrulmaktadır. Putlaştırma hastaları bu hadisi de Mustafa Kemal’in sözü olarak yutturdular. Sevgili Peygamberimizin:
“Merhamet edene Rahman da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin” sözü, din, laiklikle vicdanlara hapsedilip hayata sokulmadığı için yaşantımızı etkilemez. “Ya Rab!” diye yalvarırken “Rab” kelimesinin “terbiye eden, terbiyesinde eşsiz ve benzersiz” anlamında ve Esmâ-ı Hüsna’dan olduğunu bilmeyiz.
”12 Eylül 1980 ihtilâl şartlarında çıkarılan ve “Sen olmasan olmazdık’ gibi tanrılaştırma/putlaştırma teraneleriyle öğretmenler günü olmaz. Uydurulan gün ve geceler, tarihimizdeki her zafer tek adam, tek lider olarak ezberletilen, ‘ulu önder’ diye zihinlere kazınan Mustafa Kemal’e mâl edildi. Gerçek tek önderimiz Peygamberimiz ise unutuldu/unutturuldu. “Sen olmasaydın olmazdık. Bizi var eden sensin. Bu milleti sen yaşattın, var ettin. Bu toprakta yaşamamızı sen sağladın” mesajlarıyla M. Kemal’e Allah’ın sıfatları giydirilerek insanlar adım adım putperestliğe götürülüyor.
Yaratan, yaşatan, yoktan var eden, bunca nimetleri bizlere bahşeden, heva hevesin/nefsin kulluğundan bizi kurtarıp Kitab’ımızın önsözü/girişindeki Fatiha ile “kulluk bilinci” veren Celâl-Cemal-Kemal sahibi Allah’tır. Peygamberimiz de “Ben Allah’ın kulu ve Resulüyüm” buyurmuş, onun ümmeti olarak kelime-i şehadetle de Müslümanlığa giriş imzası atmış bir milletiz. Bütün bunlara rağmen her tarihi olayı, hatta günümüzde cereyan eden bütün olumlu işleri Kemalizm’e yazarak, bütün olumsuzlukları da İslâmcı gördükleri hükümete yazarak her fırsatın Kemalizm’e geçiş yolu yapıldığını hayretle görüyoruz. Kemalizm’e âlet edilmeyen neredeyse bir tek mefahirimiz kalmadı. Bu gidişle ancak kendimizden uzaklaşırız, uzaklaşıyoruz. Farkında olsak da olmasak da. Yöneticilerimizin bir an önce uyanması ve gerekli kararları alması lâzım. Bizden söylemesi.
Her zaman olduğu gibi yine insanımız, karmakarışık duygular, bomboş işlerle meşgul. Dindar bilinenler de İslâmi ölçüleri bilmemenin, kendi idrak ve anlayışlarını, yetişme tarzını, dijital işgal altında oluşturmanın ve dolayısıyla kendisinde olamayışın tezahürlerini yaşıyor. Yaşananlara birer cümleyle temas etsek bile yazı uzar. Geliniz, akılla-fikirle-ilimle ve milletimizin aslında var olan bir gönül zenginliğiyle meselelerimize eğilelim. Uymamız gereken ölçüyü koyan Rabbimizdir. Hayata taşıyan, uygulayan, uygulatan da Peygamberimiz. Zamana göre, şartlara göre dinin sâbiteleri değişmez/değiştirilemez. Öncelikle dinin sâbiteleri ile değişkenlerinin öğrenilmesi/öğretilmesi gerekiyor.
Öğretmenler gününde “Modern veya postmodern seküler/pagan insan, Tanrı fikrini yitirdi, kendisini Tanrı’nın yerine yerleştirdi. Sonuçta tabiatı delik deşik etti; dünyayı talan etti, insanlığı kendisine benzetti. Bilim tavan yaptı, insan insanlıkta yerlerde sürünüyor” bunu konuşalım.
“Bütün bilimsel gelişmeler, dünyaya ve insana tahakküm edecek bir barbarlıkla gerçekleştiriliyor. En ileri bilimsel atılımlar, gen teknolojisi, yapay zekâ çalışmaları da dâhil, insana ve dünyaya hâkim olma kaygısıyla geliştiriliyor. Dünyayı ve insanlığı tek bir düğmeye basarak yok edecek teknolojik silahların geliştirilmesi, güç üreten araçların kutsanması, insanın insanlığını unutması, araçların kölesi olması sonucunu doğuruyor. Çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşen zihnimize şekil veren seküler zihin kalıplarından (kendi eğitim sistemimizi kurmadan) insanımızı hangi öğretmen kurtaracak. Milleti Batı zihniyetinin kucağına atanlarla mı yapacağız bunu?” Bugünü kutlarken bunu konuşalım.
Öğretmenlerin zihin ve kültür seviyelerini konuşmaktan kaçınıyoruz. Öğretmenlik; her hal ve şartta her yerde yapılan bir gönüllü faaliyettir. Öğretmenler, millî manevi değerlerle yetişmez, memleket, millet, ümmet meselesi düşünmezse, idealistlik tarafları da yoksa sonuç hüsrandır. Öğretmenliği, sadece mesai saatleri içerisinde, belli mekanlarda yapılan bir meslek olarak düşünenler tipik bir devlet memurluğundan başka bir şey yapmazlar, yapamazlar. ‘Küreselleşme’ adına aidiyetimizi kaybedip mukaddeslerimizden habersiz yetişip yetiştirirsek, yeni nesil de onları yetiştirenler de sadece kariyeri, diplomayı, maaşı, geçimi, lüks ve rehavet içinde yaşamayı düşünürler. Öğretmenlik, yeni kutsallar bulup onu yaşatma fikrinden ibaret bir meslek olarak görülürse gelecek nesil nasıl yetişecek, kim yetiştirecek?
Bu hususta önderlik yapan izini süreceğimiz, yaşayışını (sünnetini) çağa taşıyacağımız, tavsiyelerini uygulayıp yasaklarından kaçınacağımız Peygamber Efendimiz aleyhisselamdır. İnsan eğitmenin en mükemmel örneklerini bize bırakan Peygamber Efendimizin mirasına da sahibiz. Bu miras hem bize, hem ondan mahrum olan bizim dışımızdakilere, eğitim adına çok şey kazandıracaktır. Öğretmenler Gününde bunları kazandıralım.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yasar-degirmenci/ben-ancak-bir-muallim-olarak-gonderildim-43802.html