İnsanların bünye, rızık, güç-kuvvet, ilim, şekil, renk, soy-sop, mevki-makam vs. hususunda farklı konumda olmaları da ilahi hikmete mebnidir. Herkes her şeyle imtihan edilmektedir. “Sizi yeryüzünde halifeler yapan, verdiği şeylerle sizi denemek için birbirinize derece derece üstün kılan O’dur.” (6 En’am, 165) Zengin şükürle, fakir sabırla, iktidar sahibi adaletle imtihan edilmektedir. Herkes kendi konumu ve sahip olduğu imkânlar nisbetinde sorumludur. Genelde mü’minlerin imtihanı daha ağırdır. Allah’ın rızasını kazanmak, cenneti hak etmek için ciddi testlerden geçmek gerekir. “İnsanlar, sadece ‘inandık’ demekle bırakılacaklarını ve imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar?” (29 Ankebût, 2) “(Ey mü’minler!) Allah pisi temizden ayırıncaya kadar sizi bulunduğunuz hal üzere bırakacak değildir.” (3 Âl-i İmran, 179)
Üzüntü ve sevinç, bolluk ve darlık, kazanç ve kayıp karşısında insanlar farklı tutum sergilerler. Olaylara genellikle menfaat açısından bakarlar. Kara gün dostu değil, iyi gün dostudurlar. Alırken iyi verirken kötü olurlar. Bu tavır genellikle münafık tavrıdır. “Onlar sizi gözetlerler. Eğer Allah tarafından size bir zafer gelirse; biz de sizinle beraber değil miydik? derler. Eğer kâfirlerin zaferden bir payı olursa; biz size üstünlük sağlayıp, sizi mü’minlerden korumadık mı? derler.” (4 Nisâ, 141)
“İnsanlardan öylesi de vardır ki; Allah’a kıyıdan kenardan kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa gönlü onunla hoş olur. Şayet başına bir kötülük gelirse gerisin geri küfre döner. O, böylece dünyayı da âhireti de kaybetmiştir. İşte apaçık kayıp budur.” (22 Hac, 11) Bu âyet-i kerimenin nüzul sebebiyle ilgili olarak Ebû Said el-Hudri şöyle dedi: “Yahudilerden birisi Müslüman oldu, bu arada gözünü ve malını kaybetti ve bu durumu Müslümanlıktan bildi. Ve Hz. Peygambere gelip; ‘beni Müslümanlıktan azad et’ dedi. Hz. Peygamber de ‘İslam’a girildikten sonra çıkılmaz’ deyince Yahudi: ‘Bu dinden hayır görmedim, gözümü, malımı ve çocuğumu kaybettim’ dedi. Resulullah da: “Ey Yahudi! Körük demirin, altının, gümüşün kir-pasını giderdiği gibi İslam da insanların günahlarını arıtır” buyurdu. Madendeki cevherle posa yüksek ateşle ayrıldığı gibi insanların iyisiyle kötüsü de birtakım işlem ve denemelerle ayırt ediliyor. Sözde iman edip özde iman etmeyen münafıkların gerçek yüzleri de imtihanlar neticesinde ortaya çıkmaktadır. Cihada katılmamak için mazeretler ileri sürmeleri, namaza karşı isteksiz olmaları, fırsatını bulduklarında hainlik yapmaları, saf değiştirmeleri onların gerçek kimliklerini ortaya koymaktadır. İmtihanla mü’minlerin Allah katındaki dereceleri yükseliyor, münafıkların iç yüzleri ortaya çıkıyor. İmana gelmeleri için kâfirlere fırsat veriliyor.
Sıkıntı ve darlığın inkâr ve günahlar sebebiyle geldiğini, kendilerinin imtihan edildiklerini kavrayamadılar, eskiden olduğu gibi bunun tabii bir hal olduğunu söylediler. Çünkü gerçeği idrak edecek bir idrake sahip değillerdi, gözleri kör, kalpleri mühürlüydü. “Andolsun ki biz, firavun ailesini de öğüt alsınlar diye yıllarca kıtlık ve ürün eksikliği ile cezalandırdık.” (7 A’raf, 130) Atalarımız; “bir musibet bin nasihatten evladır” demişler, fakat bazen fert ve toplumlar ne musibetten ne de nasihatten ders alıyorlar. Böyle olunca da helake uğruyorlar. Normalde hayır ve şerle imtihan, insanın manen ve maddeten yükselmesine, günahları terk etmesine, sabır ve şükür eğitimine vesile olur. Mühim olan bu imtihanın farkında olmaktır. Her şeyin Allah’tan geldiğine inanmak; acıları tatlılaştırır, üzüntüleri sevince dönüştürür. Üzüntülerin kaynağı; darlık ve sıkıntıların Allah’tan geldiğine inanmamaktır. Her şey olaylara hangi gözle bakıldığına bağlıdır. İnsan âcizliğini hissettikçe Mevlâ’ya yakın olur. Allah’tan bağımsız hayat yok. “Ya Rabbi! Her istediğimi verip de kendini unutturma” duamız da önemli. Musibet ve yoksulluk istenmez, fakat geldiğinde de sabredilir, bu sabır sayesinde hem zorluklar yenilir hem de derece artar. Dert ve sıkıntılar günahlara kefaret olur.
Peygamberimiz bu durumu şöyle dile getirmiştir. “Allah, iyiliğini dilediği kulunun cezasını dünyada verir. Fenalığını dilediği kulunun cezasını da kıyamet günü günahını yüklenip gelsin diye dünyada vermez. Mükâfatın büyüklüğü, belânın şiddetine göredir. Allah, sevdiği topluluğu belâya uğratır.”
Elindeki sopayla kilim veya halıya vuran kimse öfkesini gidermek için değil, tozları silkip yazgıyı temizlemek için vurur. Neşterle yarası yarılıp deşilen kimse sağlığına kavuşsun diye ameliyata tâbi tutulur. İmtihanı en ağır olanlar peygamberlerdir. Çünkü en ağır görev onların görevidir. Toplumları tepeden tırnağa değiştirmek kolay değildir. Kimisi öldürülen, kimisi göçe zorlanan, kimisi olmadık hakaretlere maruz kalan peygamberlerin hayatı ortadadır. Musab b. Said, babasından naklediyor: “Dedim ki; ‘yâ Rasûlallah! İmtihanı en ağır olanlar kimlerdir?’ Rasûlullah: ‘Peygamberler, sonra kademe kademe onlardan sonra gelenlerdir. Kişi dindarlığın derecesine göre imtihan olur. Sağlam dindarsa imtihan ağır, gevşek dindarsa imtihanı da hafif olur.’”
Nimetlerle imtihan olmak, sıkıntılarla imtihan olmaktan daha zordur. Servet, şehvet ve şöhret karşısında dik durabilmek herkesin harcı değildir. Harplerin yıkamadığı ruhları zafer sarhoşluğu yıkar derler. Hz. Ömer’in şu sözü meşhurdur. “Darlıkla imtihan edildik sabrettik, bollukla imtihan edildik sabredemedik.” Halife Ömer, İran’dan gelen ganimetleri görünce: İşte şimdi yenildik, diyerek, bolluğun kulluğa nasıl zaafa uğrattığına işaret etti.
İmtihanı kazanmanın formülü: Nimete şükür, musibete sabır...
Rabbim, cümlemizi şükür ve sabır ehlinden eylesin. Amin.
Ayet ve Hadislerin ışığında hayır ve şerle imtihan nasıl kazanılır? - Yeni Akit