Tarihî İslâm şehirleri içinde, sokakların karmaşasıyla cami ve türbelerin sükûneti arasındaki tenakuzun en net şekilde hissedilebildiği yerlerin ilk sıralarında Marâkeş yer alır. Fas’ın bu kadîm beldesiyle ilgili tanıtım metin-lerinde mutlaka vurgulanan “yedi evliya” (Seb’a Ricâl) makam-larını sırasıyla ziyaret ederken, kendinizi sürekli geçmişle şimdiki zaman arasında gidip gelirken bulursunuz, hatta bu gidiş gelişler başınızı döndürür ve sizi her açıdan yorar.
Seb’a Ricâl, şu isimlerden müteşekkildir:
Ebu’l-Fadl İyâz bin Mûsâ (v. 1149)
İslâm coğrafyasında -ve bizim ülkemizde- kısaca “Kadı İyâz” olarak tanınır. Hz. Peygamber’in yüce şahsiyetini anlatmak için kaleme aldığı “eş-Şifâ” adlı ölümsüz eseri, kendisini haklı bir şöhrete kavuşturdu. Kudretli ve tavizsiz bir Mâlikî kadısı, muhaddis, fakih ve dilbilimciydi.
Ebu’l-Kâsım Abdurrahman es-Suheylî (v. 1185)
Endülüs’ün güney kıyısındaki Suheyl (şimdiki adı: Fuengirola) kasabasında dünyaya geldiğinden bu adı aldı. Zamanının en büyük Siyer âlimiydi.
Yûsuf bin Alî es-Senhecî (v. 1196)
Yemen asıllı bir ailenin oğluydu. Gençlik yıllarından itibaren çeşitli cilt hastalıklarına maruz kaldı ve ömrünü genellikle münzevi olarak geçirdi. Yaşadığı imtihanlar, Hz. Eyyûb Peygamber’in yaşadıklarıyla kıyaslanır.
Ebu’l-Abbâs es-Sebtî (v. 1204)
Medine-i Münevvere’de mukîm Hazrec kabilesi kökenlidir. Kadı İyâz’ın en önemli öğrencisi olarak tanındı. Fıkıh ve hadis sahasında özellikle öne çıktı.
Ebû Abdullah Muhammed bin Süleyman el-Cezûlî (v. 1465)
Berberî asıllı mutasavvıf, âlim ve şair. Gençlik yıllarında gittiği Mekke, Medine ve Kudüs’te yaklaşık kırk yıl yaşadıktan sonra Mağrib’e döndü. Şâzeliyye tarikatına intisabının ardından, meşhur salavat mecmuası “Delâilu’l-Hayrât”ı hazırladı. Bu eser, İslâm coğrafyasında hâlâ çok meşhur ve muteberdir.
Abdulazîz bin Abdulhak et-Tebbâ (v. 1508)
İmam Cezûlî’nin en önemli öğrencisi ve takipçisiydi. Şeyhi adına Marâkeş’te ilk zaviyeyi kurmuş ve yönetimini üstlenmişti.
Ebû Muhammed Abdullah el-Gazvânî (v. 1528)
Abdulazîz et-Tebbâ’nın en gözde öğrencisiydi. Marâkeş’te hem Cezûlî hem de Şâzelî usullerine göre talebe yetiştirdi. Aynı zamanda usta bir mimar olarak da tanınmıştır.
Binalarının inşa edildiği kırmızı toprak sebebiyle “Kızıl Şehir” adıyla anılan Marâkeş’in labirent misali ara sokaklarından geçerek tüm bu türbe ve zaviyeleri ziyaret ederken, karmakarışık trafikte sükûnetinizi korumayı başarmalı, dilencilere ve “rehber” görünümlü çocukların ısrarına teslim olmamalı, yılan oynatıcılardan büyücülere buraya has bazı meslek erbabına yakayı kaptırmamalı, sürekli yürüyerek tarihî bir şehirde kaybolmanın sonsuz zevkine varmalısınız. Tüm bunları yaparken, tarihin derinliklerine ne kadar dalabilirseniz…
Marâkeş’e her gelişimde, bu keskin çelişkilerle dolu ama kesinlikle olağanüstü şehrin kollarında kendimi kaybediyorum. Bir yandan maneviyatın tadını almaya çabalarken, bir yandan da kocaman bir sirke benzeyen -Marâkeş’in kalbi- meşhur Câmiu’l-Fenâ Meydanı’nı kolaçan ediyorum. Meydanın bir kenarında bütün heybetiyle yükselen Kutubiyye Camii’nin vakarı, diğer taraftaki yeni caminin sıkış-tepiş kalabalığıyla garip bir tezat daha oluşturuyor. Eskiyle yeninin bitmeyen savaşı gibi adeta.
Siz bu yazıyı okurken, ben nasipse Marâkeş’ten çoktan ayrılarak Dârulbeydâ (Kazablanka) ve Rabat sokaklarını arşınlıyor olacağım. Ardından Fes ve Tanca üzerinden Endülüs. Çarşamba günü -yine bu köşede- Cebelitârık Boğazı’nı birlikte feribotla geçelim ve Endülüs’e ayak basalım.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/taha-kilinc/kizil-sehir-4655805