Suriye direnişinin en önemli sembol günü 25 Mayıs 2011’dir. 25 Mayıs, Suriye halk ayaklanması sürecinin en kritik günüdür. Hamza’nın, ailesine teslim edildiği gündür. Hamza’nın şişmiş, yanmış, acılar çekmiş bedeninin bir ülkenin kaderiyle örtüşeceği gündür 25 Mayıs. Hamza’dan sonra korku duvarlarını yıkan Der’alıların ölümün üstüne üstüne koştuğu gündür. 15 Mart’ta sivil dayanışmanın ilk nüvelerinin ortaya çıktığı Der’a, 25 Mayıs’ta geri dönüşü olmayan yola girdiği ama kimsenin bundan pişmanlık duymadığı gündür. Esed yanlısı imamı protesto etmek için camiye girmeyip; caddelerde binlerce kişiyle Cuma namazı kılıp tekbirler eşliğinde askerlere meydan okunan gündür.
Mısır’ın firavunu, diktatör Hüsnü Mübarek devrildikten sonra Suriye’de de zalim Esed ailesinden kurtulabilme arzusu oluşmuştu. Neden olmasındı? Halk, kendi kaderini neden tayin edemesindi ki? Gösteriler başlamış, değişim talepleri dillendirilir olmuştu. 13 yaşındaki Der’alı Hamza el-Hatip, arkadaşlarıyla birlikte bir gece yarısı duvara, Esed’i kastederek, “Doktor sıra sana da gelecek” yazısı yazmışlardı. Suriye, muhaberat ülkesiydi. Rejimin her yerde gözü ve kulağı vardı. Ertesi gün Hamza ve arkadaşları, Jiza şehrindeki protesto gösterileri esnasında gözaltına alınmışlardı. Hamza’nın üyesi olduğu aşiretin büyükleri, Baas yetkilisi ve Esed’in kuzeni olan Atıf Necip’ten çocuğun bırakılmasını istemiş hatta sembolik olarak kefiyelerini çıkarıp ricacı olmuşlardı. Atıf Necip, “Çocukları unutun. Eve gidip yenisini yapın. Eğer siz beceremiyorsanız karılarınızı buraya gönderin; size yardımcı oluruz.” diyerek aracıları aşağılamışlardı. Bu süreci kıymetli Adem Özköse Esir kitabında ayrıntılı anlatır.
Hamza’nın ayaklarına, dizlerine, dirseklerine ve yüzüne elektrik verilerek işkence yapılır. Kollarına ve göğsüne kurşun sıkılır ve cinsel organı kesilip boynu kırılır. 29 Nisan 2011 günü tüm bu işkence yaralarıyla can vermiş halde Hamza’nın cesedi hastaneye ulaşır. Cenazenin hastaneye ulaşmasından haftalar sonra 25 Mayıs günü derhal gömülmesi şartıyla çocukcağız, ailesine teslim edilir. Der’a halkı, cenazenin defninden sonra güvenlik güçleri ayrılınca mezarı açıp naaşı çıkarırlar. Çocuğun vücudunu gören halk, dehşete kapılır ve bir daha eve dönmemek üzere meydanlara yürürler. O gün evden çıkanların çoğu bugün Hamza’nın kabrinin yanında yatmaktadır. Koca bir şehir, Hamza’dan sonra kendini yakar ve direnişi büyütür.
Hamza’nın cesedinin tesliminden sonra babası Muhaberat tarafından gözaltına alınır ve oğlunun “Sünni Selefiler” tarafından öldürüldüğünü söylemesi istenir. Adli Tıp doktoru Ekrem el-Şaar da çocuğun vücudunda kurşun izleri olduğu ama işkence izine rastlanmadığını söyler. Rejim, işlediği cinayeti bile başkalarına havale ederek hedef şaşırtmaya çalışır. Esed ve avenesi yıllarca aynı numaraları uygularlar. Biyolojik ve kimyasal silahlarla insanları balıklar gibi öldürdüklerinde, köylerde toplu katliam yaptıklarında suçu hep direniş güçlerine atarken yüzleri kızarmaz. Yalanı, takiyyeyi din yapmış bir rejimle mücadele etmek kolay değildir. Yıllar sonra Hamza’nın işkence görmüş vücudunun fotoğrafları Zaman el-Wasl Gazetesi sayesinde gün yüzüne çıkar. Suriye devleti, işkenceyle öldürdüğü binlerce kişiye ait veriyi itinayla dosyalar. Bir deri bir kemik kalmış, gözlerinin feri kaçmış, her yerleri yara bere dolu binlerce zayıf beden. Binlerce ölü. Taş kesilmiş; çektiği acılarla donup kalmış mazlum insan denizi. İşkenceyle can veren 11 bin mazlumun 55 bin fotoğrafı servis edilir; Hamza da bu dosyalarda teşhis edilir. Yanında yakın arkadaşı Tamer eş-Şarey de vardır. Baldırından, sırtından etler alınarak, lime lime edilerek öldürülmüştür çocuk.
Bugün milyonla üyesinin ülke dışına savrulduğu, yüz binlercesinin can verdiği, binlercesinin de hapishanelerde sistematik işkenceden geçerek ölümü dört gözle beklediği Suriye, bu aşamaya bir çırpıda gelmedi. Barışçıl gösteriler için sokağa çıkan insanlar acımasızca infaz edildi. Son raddeye kadar karşılık vermedi insanlar. Her gün ölülerini gömmek üzere mezarlığa yürüdüler ve her gün o yollarda can verdiler. Sivillerin durmaksızın öldürüldüğü bu çark, halkın tüfeği eline almasıyla silahlı direnişe dönüştü.
Suriye direnişinin hangi koşullarla ortaya çıktığı, ne tür acılar çekildiği, evlerini, barklarını, tarlalarını, iş yerlerini, akrabalarını arkalarında bırakıp ülkelerini terk eden milyonların ruh hali düşünülmeden alınacak her karar eksik, her karar yarım ve her karar acıtıcı olacaktır. Sığındıkları, misafir edildikleri ülkede gün aşırı haber konusu olan Suriyeli kardeşlerimizin ruh hallerini düşünelim. Yaraları, acıları, travmaları iyileşmemişken, ruh halleri bir güne bir gün sorulmamışken sürekli hedef olmaları ne kadar sağlıklıdır. Her an kapı dışarı edilme korkusuyla geçen yıllar boyunca oluşan yeni incinmelerinin ilacı var mıdır? Savaşın getirdiği handikaplarla, sığındıkları ülkede karşılaştıkları sıkıntılarla, üstüne eklenen ekonomik ve psikolojik darboğazla karşı karşıya olan bu insanlarla konuşan var mıdır? O kadar yıl içinde kendilerini sağlıklı ifade edecek bir mecra neden oluşmamıştır? İşleri güçleri “göçmen karşıtlığı” olan güruhun palazlanmasına neden göz yumulmuştur?
Bir insan ömrü kadar arkamızda bıraktığımız geçmişte Bağdat, Şam, Kahire, Üsküp, Saraybosna, Prizren ata yurdumuzun şehirleri iken; nasıl olur da yüz yıl içinde bu kadar yabancılaştırılır, “el” haline dönüştürülür? Bu savrulmaya nasıl müsaade edilir? Kendi toprağına, kendi halkına yabancılaştırılmış bir coğrafyaya nasıl dönüşürüz! Balkanlar’dan göçüp Anadolu’da bırakın evleri, camilere sığınanlardan bile vakt-i zamanında rahatsız olan, Kafkas göçmenlerini hakir gören, daha dün deprem nedeniyle Anadolu’ya dağılan insanların bile iki ay içinde “yük”e evrildiği ülkemizde Suriyeli kardeşlerimizin hedef olması ne yazık ki sürpriz değil.
25 Mayıs 2023. Hamza el-Hatip’in katledilişinin 12. Yılını yaşıyoruz. Hamza için sokağa dökülen binlerce Der’alı artık hayatta değil. Der’a düştüğünde, Esed’in İran’ın ve Hizbullah’ın milislerinin yaptığı ilk iş Hamza’nın mezarını tarumar etmek olmuştu. Hınçlarını işkenceyle öldürdükleri bir çocuğun mezarından çıkaran bir şer çetesinden bahsediyoruz. Arap Birliği’nin her biri eli kanlı liderlerinin elini sıktığı Esed böyle bir katil, böyle bir cani işte. Hamza’nın, Der’alıların ve tüm Suriyeli kardeşlerimizin yaşadıklarını hatırlamakta ve hatırlatmakta fayda var. 2018 yılında gösterime giren, Murat Onbul’un yönettiği Kardeşim İçin Der’a filmi işte bu nedenle tekrar izlenmeli ve izlettirilmeli.
Film için bağlantı adresi: https://www.youtube.com/watch?v=PTMFvqdyBaw
Kaynak: Hamza - SÜLEYMAN CERAN