Geçen gün ameliyattan yeni çıkmış bir hastanın videosuna denk geldim. Narkozun hafifleyen etkisiyle, bilinçaltının dışa akışının, tam bu esnada gerçekleştiğini söyler uzmanlar... Ameliyattan yeni çıkmış o kardeşimiz de ısrarla yatağından kalkmak istiyor; '... Benim Filistin'e gitmem gerek, bırakın beni Filistin'e gideceğim' diyordu. Yanındakiler onu sakinleştirmek istedikçe; '..Tamam bir uzan şu yatağa sonra gidersin Filistin'e'' dedikçe, o ağlayarak '..ama çok bebek öldü, çok bebek öldü, bebekleri alın, çekin kurtarın, kenara çekin bebekleri, bebekleri alın' diye sayıklıyordu...
Bu tablo karşısında pek çok kişi gibi ben de gözyaşlarımı tutamadım ve öyle zannederim ki; bu bizim toplumumuzun duygusal resmidir... Büyük büyük uzmanlardan, yazarlardan, kanaat önderlerinden olmaya gerek yok... Sıradan herkesin vicdanında bir Gazze var, bu insanlık dramını yürekleri alev alev seyrediyor, azıcık insaniyeti kalmış herkes...
Çağımızın öğretmeni oldu Gazze. Hepimizi eğitti, eğitmekte, ırkçılığın ne kadar kötü ve aşağılık bir iş olduğunu, mazlumu, masumu sürmenin ne büyük bir bozgunculuk olduğunu tüm dünyaya öğretti, öğretmekte Gazze...
Bize insan olduğumuzu fark ettirdi. Bize insanlık için dua etmeyi öğretti. Çünkü Gazze'de yaşananlar, dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın vicdanımızın yine de ayaklanacağını fark ettik bu sayede. Yeryüzünün en temel ihtiyacının yüksek bilim ve teknolojiden önce, yüksek refah seviyesi ve zenginlikten evvel, merhamet ve insanlık olduğunu öğrendik... Öğreniyoruz...
Gazze, siyasi gücün insanı ne kadar zalimleştirebileceğinin de ölçütüdür; ABD ve İsrail'in öncülüğünde gerçekleşen bu insanlık dışı katliam, aslında ''güç'e dair kapkaranlık bir meydan okumadır. Güç kimin elindeyse istediği ölçütte kötüleşebilir ve onu kimse durduramaz ve kontrol etmeye yeltenemez diyen simsiyah bir öfke! Halbuki güç, haklılıkta olmalıydı... Haklı olan güçlü olmalıydı. Ama Gazze'de ters yüz edilmiş şekilde, zalim sanki haklıymış gibi elini kolunu sallayarak kürsülerde nutuklar atıyor ve yine haklıymışçasına ayakta alkışlanıyor... Tam bir çarpılma! Tam bir ters yüz oluş... Güce dair saplantının gezegeni ve mazlumların coğrafyalarını ne hale getirdiğini hep birlikte görüyoruz...
Ve bilim ve teknoloji! Bebekler katledilirken Gazze'de, niçin bu kadar sessizler ki? Niçin hep zalimin elinde oyuncak oluyorlar. Niçin zalimin zulmünü arttırmaya yarayan kirli aparatlara dönüşüyorlar... Gazze'yle birlikte, son 3 asırdır modernizmin tanrısı olan bilim ve teknoloji de aslında ne büyük birer kandırmaca olduklarını ortaya döküverdiler. İsrail'in elindeki bilim ve teknoloji, insanlara ölüm yağdırıyor! Bebekler feci şekilde öldürülürken kimse onları kenara çekmekle bu kör döğüşünün hedefi olmaktan çıkarmakla uğraşmıyor... Bilim ve teknoloji, uzmanlık ve profesyonellik vecheleriyle, bu işlere karışmıyoruz diyorlar. Aslında karışıyorlar! Savaş teknolojiler sözgelimi sadece mazlumları daha kolay yok etmeye yarıyor...
Gazze'de yaşanan dram, bir bakıma herkesin kendisiyle yüzleşmesine de sebep oldu. İnsanlar içlerindeki potansiyeli dışarı çıkarken buldular. Herkes mayasını, herkes kalbinin sesini çıkarttı ortaya... İnsanlık cephesi de zaten bu koşullarda kuruldu. Yeryüzünde farklı dinde, farklı düşüncede, farklı ırkta, farklı ten renginde, farklı sosyal statüde milyonlarca insan, insan oldukları için Gazze adına ayağa kalktılar...
Saf kötülüğün simgesi olarak İsrail Siyonizm'i, aslında yeryüzünde ne kadar da yalnız olduğunu gördü. Onun pervasız kötülüğü ile irkilen insanlık kendi özünde selamete, barışa, insanlığa, merhamete olan açlığını fark etti...
https://www.star.com.tr/yazar/bebekleri-alin-bebekleri-kurtarin-yazi-1885453/