33 ay önce, 3 Mart 2019'da Yeni Zelanda'nın Christ Church şehrindeki En'Nûr Mescidi'nde, 52 Müslümanın, -hem de yüzlerce yıl önce, Osmanlılarla Avrupalı Hristiyan toplumların başındaki hükümdarlar arasında meydana gelen savaşların intikamını almak için, silahlarının üzerine o tarihî savaşların isimlerini de yazan Brenton Tarrant isimli bir fanatik Hristiyan tarafından- Cuma Namazı sırasında katledilişini bir daha hatırlayalım, dünya görmezlikten gelse de.
Evvelki gün, B. Amerika'da Arizona eyaletinde de, üstelik üniversite öğrencisi olan fanatik 'İslâm düşmanları', Müslüman öğrencilerin yurdunu basarak orada bulunan Kur'an-ı Kerîm'leri yaktılar. Almanya, Avusturya, Hollanda, Danimarka ve Fransa'daki 'İslâm düşmanlığı' -daha doğrusu 'İslamofobik/ İslâm korkusu' kaynaklı hareketler giderek yükseliyor. (Düşmanlık yine de anlaşılabilir, taraflar birbirleriyle ya mücadele ederler, savaşırlar veya uzlaşırlar; ama korku, psikiyatri kliniklerinin ilgi alanına girer; öyle birisiyle savaşamazsınız da... Bu korku, İslâm mesajının kalblere, gönüllere nüfuz edişinin önlenememesinden, İslam dinin bir fıtrat dini olmasından kaynaklanmakta.. Papa 2. Jean Paulus, 1985'lerde, '2000 yılına vardığımızda, şimdiki Müslüman ülkeler hariç, diğerlerinin silme Hristiyan olmasını bekliyorum' demişti. Ama, şimdilerde istatistikler, o ülkelerde, insanların en çok da İslâm dinine yöneldiklerini gösteriyor.)
Fransa'da 10 Nisan 2022'de yapılacak olan Başkanlık seçimlerine aday olarak katılacağını açıklayan Cezayir doğumlu bir Fransız Yahudi'si Eric Zemmour, -şimdiki Fransa Başkanı Macron'u da geride bırakacak şekilde- bir İslâm düşmanlığı yapıyor ve -tıpkı Trump'ın Amerikan Başkanlığına adaylığını açıkladığı günlerde, İslâm ve Müslümanlar aleyhindeki düşmanca sözlerle dikkatleri çekmesinde olduğu gibi, bu kişi de aynı taktikle- siyaset sahnesinde yükselmeyi deniyor ve 'Fransa'da yaşayan Müslümanlar, İslâm'ı terketmeden Fransız olamazlar' diyor ve böylece, zımnen, Müslümanların o ülkede yürürlükte olan insan hak ve özgürlükleriyle ilgili kanunî düzenlemelerden faydalanamayacaklarını söz konusu ediyor.
Katıldığı bir televizyon programında 'Fransa'daki Müslümanların da cumhurbaşkanı olacak mısınız?' sorusuna, Eric Zemmour, açıkça, Müslümanların, İslâm'ı bırakıp Fransa kültürü içinde asimile olmaları' gerektiğini ifade ediyor. Ama, gerekçesini kendi mantığına göre izah ederken, bir gerçeği de ifade ederek, 'Çünkü, İslâm'ın kendine özgü hukukî ve siyasî kurallar içerdiğini, Müslümanların bu kuralları bırakmadan Fransız olamayacağını' belirtiyor.
65 milyon nüfuslu Fransa'da kendisini açıkça 'Müslüman'olarak tanıtanların sayısının 7 milyonu aştığı biliniyor. Ama, -özellikle Afrika kökenli- milyonlarca Müslümanın da, kendilerine baskı yapılabileceği korkusuyla aslî kimliklerini gizledikleri veya çocuklarına, Âdem/Adam, Davud/David, Yaqub/Jacob, Nuh/ Noah, Musa/ Moiz, İsâ/Jesus, Bünyamin/Benjamin, İbrahim/ Abraham, Haarun/ Aaroon, Suleyman/Salamon, Hava / Eva, Sâre/ Sara, Zuleyha/ Zeliha, Meryem/Mariam gibi, üç dinde de ortak olan isimler vererek kendilerini gizlemeye çalıştıkları belirtilmekte.
Bir diğer konu.
İki hafta önce İspanya ve Polonya gibi ülkelere resmî bir ziyarette bulunan Meclis Başkanı Mustafa Şentop, bu arada bir de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Buric'e bir mektup göndererek, söz konusu Konsey'in 'Ayrımcılıkla Mücadele Birimi'nin başlattığı, 'başörtüsü takan kadınlara yönelik ayrımcılıkla mücadele kampanyası'nın, 'Fransa'nın itirazları üzerine sonlandırılması'ndan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.
"Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 9. maddesinde güvence altına alınan din ve inanç özgürlüğünün kullanım şekillerinden biri olan dinî saiklerle baş örtülmesinin de, İnsan Hakları kavramına dâhil olduğu'nu da hatırlatan Şentop, son yıllarda özellikle Avrupa'da, 'başörtüsü takan Müslüman kadınların, (...) gerek kamu kurumları, gerekse kişiler ve özel kuruluşlar tarafından çeşitli gerekçelerle ayrımcılığa ve kimi zaman nefret suçu derecesine ulaşan haksız uygulamalara maruz bırakıldığının gözlemlendiğini'aktardıktan sonra, 'Ayrımcılıkla Mücadele Birimi'nin başlattığı başörtüsü takan kadınlara yönelik ayrımcılıkla mücadele kampanyasının, Fransa'nın müdahalesiyle sonlandırılmasını 'şoke edici' ve 'utanılacak bir hadise' olduğunu belirtti.
Mustafa Şentop Hoca'nın bu mektubu üzerine, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Buric, uzuuun cevabî mesajında, 'Dinî kıyafetler giyilmesi suretiyle dinî kimliğin ifade edilme özgürlüğü'ne vurgu yaparak, 'Bilhassa birçok kez ayrımcılığa uğrayan İslamî başörtüsü takan Müslüman kadınların damgalanmalarına karşı çıkmak konusunda, hiç şüpheniz olmasın, projeyi sonlandırmak gibi bir niyetimiz yok. (...) Müslümanlara, ayrıca Müslüman kadınlara karşı nefret ve ayrımcılıkla mücadeleye ilişkin faaliyetlerimiz daha da güçlenecektir' dedi.
Bu sözlerini, Macron ve benzerlerinin baskılarına rağmen yerine getirip getirmeyeceklerini göreceğiz.
B. Amerika'da Temsilciler Meclisi üyesi olan Somali asıllı Amerikan vatandaşı Müslüman hanım İlhan Omar (Omer), 'İslâmofobik' mesajlar ve ölüm tehditleri alması karşısında, "Bu tehditlere boyun eğmeyeceğim. Kimse benden, başörtümü çıkarmamı asla beklemesin. Böyle bir geri adım, sosyal hayatta girmek isteyen Müslüman bir kadının düşünmesi gereken bir şey olamaz.' diyerek bir Müslümanın göstermesi gereken izzetli ve şahsiyetli tavrını ortaya koydu.
Bu Müslüman hanım kardeşimiz konusunda sadece Amerikan Kongresi'nin iki kanadı, Cumhuriyetçi ve Demokrat'lar değil, medya da suskunluğu tercih ediyor. Ama, dünyanın çeşitli ülkelerindeki hükûmetlere, 'insan hakları' dersi vermek küstahlığına gelince, mangalda kül bırakmıyorlar.
Onların dünyasının gerçeği bu... 'Pek rengine aldanma, felek eski felektir.'
Kaynak / Star Gazetesi