Selahaddin E. ÇAKIRGİL - ‘Müslüman Atom Bombası'na ‘Hayır!' diyenleri hüsrana uğratan ‘bilgin' bir Müslüman.. - 17 Ekim 2021

Selahaddin E. ÇAKIRGİL - ‘Müslüman Atom Bombası'na ‘Hayır!' diyenleri hüsrana uğratan ‘bilgin' bir Müslüman.. - 17 Ekim 2021

Selahaddin E. ÇAKIRGİL - ‘Müslüman Atom Bombası'na ‘Hayır!' diyenleri hüsrana uğratan ‘bilgin' bir Müslüman.. - 17 Ekim 2021


Pakistanlı ünlü nükleer fizik bilgini ve Pakistan'ın 'Atom bombasının babası' sayılan Abdulqadîr Khan, geçen hafta, 85 yaşında dünyamızdan ayrıldı; Coronavirus salgınına mübtelâ olarak.. 

Müslümanlar olarak, dünyada olup bitenlere, -düşünce olarak, cihanşumûl bir bakış açısıyla baktığımızı ileri sürsek bile-, son 100 yılda başsız duruma düşürüldüğümüzden, kendi coğrafî sınırlarının dışındaki diğer Müslüman ülke ve halkların meselelerinden gerektiği şekilde haberdar olamıyoruz.

Bu bakımdan dünya Müslümanlarının üçte birinin, 600 milyondan fazlasının yaşadığı Hint alt-kıtasındaki birçok gelişmeler ve meseleler gibi, Abdulqadîr Khan'dan ve onun vefatından da çok sınırlı bir şekilde haberdar olabildik.

900 yıl kadar öncelerde Gazne Sultanlarının ve daha sonraki asırlarda Babür Şahlarının ve son 275 yıl öncelerde de İran'daki Afşar Hanedânı'nın ünlü sultanı Nadir Şah'ın fâtihâne hamleleriyle büyük çapta Müslümanların hâkimiyeti altında yaşayan ve 200 yıl öncelerde ise, önce İngiliz şirketlerinin ekonomik hâkimiyetiyle başlayan ve sonra Britanya İmparatorluğu'nun tam sömürgesi haline gelen Hind alt-kıtasının, 1947 yılında Hind ve Pakistan diye iki bölünerek siyasî istiklâlini elde etmesinden sonra..

Gerçi, Hind Müslümanlarının yüzde 75 kadarını oluşturan büyük kitleler, asıl omurgasını Müslüman kitlelerin oluşturacağı ve merhûm Muhammed İqbâl'in 1935'lerden beri ismini, 'Pâk insanlar diyarı'mânasında 'Pakistan' olarak koyduğu bir ayrı devlet halinde yaşamak iradesini ortaya koymuştu, ama, Müslümanların azımsanmayacak bir bölümü de, Hindistan'dan ayrılmamak fikrindeydi. (Bugün de, Hindistan'ın 1 milyar 100 milyonu bulan nüfusundan 250 milyon kadarının Müslüman olduğu biliniyor.)

Ama, o bölünmede on milyonlarca Müslüman, fanatik Hinduların da ağır saldırıları karşısında Hindistan içindeki evlerini-barklarını, mâbed ve mezarlarını, atalarının asırlarca hükmettikleri diyarları terk ederek Pakistan isimli bu yeni ülkede toplanmaya başlamışlardı.

Ancak, bu yeni devlet, bir parçası doğuda Bengal Körfezi'nde, diğeri batıda Pencâb Vâdisi'nde olmak üzere iki parçadan müteşekkildi ve bu iki parça, arasında, büyük bir coğrafyaya sahip ve halkının yüzde 90'ı Müslüman olan Keşmir eyaletini de işgal eden ve bugüne kadar Pakistan'la üç kez savaşmış olan düşman bir Hindistan'ın bulunduğu bir devlet yapısındaydı.

Bengal Körfezi'nde ve üç tarafında Hindistan'la kuşatılmış olan Doğu Pakistan'da 1971 yılında, Hindistan destekli Şeyh Mucib-ur'Rahmanliderliğindeki ayrılıkçı güçlerin ayaklanmasıyla başlayan ve yüzbinleri yutan kanlı bir iç-savaş sonunda, Doğu Pakistan ismi tarihe karıştı, Bangladeş devleti kuruldu. (Son olarak, Bangladeş'de bir Hindu tapınağında, Hindu tanrılarının birinin heykelinin ayağı altına Kur'an-ı Kerim'in konulduğunu yansıtan bir fotoğraf medyaya yansıyınca, yüzbinlerce Müslüman, evvelki gün cuma namazından sonra, Hinduların bu saygısızlığını protesto ettiler. Şeyh Mucib'in kızı olan şimdiki Bangladeş lideri Şeyh Hasine; protestoların saldırı ve tahribe varmaması için, güvenlik güçlerine kesin emirler verildiğini açıkladı.)

Hindistan'la Pakistan arasında bu zamana kadar üç büyük savaş oldu.. Hindistan sonunda, kendi 'atom bombası'nı da başarıyla test ettiğini açıkladı.. Bu durum, Pakistan'ı da, Hindistan'ın silâhlarının benzerine sahip olması gerektiği konusunda daha bir kararlı hale getirmişti.

Böylece, Hindistan'daki Hindu ekseriyet ile Müslümanlar arasındaki ihtilâflar daha da derinleşti. (Ayodya'daki 400 yıllık ünlü Bâbür Mescidi'nin 1992'de on binlerce Hindu tarafından birkaç saat içinde yerle bir edilmesi unutulabilir mi?)

Pakistan liderleri, 'Biz, fakiriz, ağaç kabukları yiyerek de beslenebiliriz, ama, hasmımızda Atom Bombası varken, biz Atom bombasız yaşayamayız..' dediler ve 1998'de Pakistan da, kendi yapımı 'atom bombası'nı başarıyla denediğini açıklayınca.. Onu yapan 'bilgin'in Abdulqadîr Khan olduğu anlaşıldı ve emperyal odaklardan, 'İslâm Atom bombası kabullenilemez..' itirazları yükselmeye başladı..

Evet, 'ateizm /tanrı tanımazlık / dinsizlik dini' de dahil bütün 'dinlerin güç odaklarının elinde 'atom bombası' vardı, ama, 'Müslümanların ona sahip olması, asla kabullenilemez'di!

CIA'in, Abdulqadîr Khan'ı 1970'lerin sonlarından itibaren sıkı şekilde takibe aldığı, eski CIA Direktörü George Tenet'nin, onu, 'En az Usâme bin Laden kadar tehlikeli' olarak nitelemesinden ve nükleer teknoloji bilgilerini Gaddafî Libyası ve İran'a aktarmış olmakla suçlamasından da anlaşılmıştı.

Son yıllarda, Amerikan medyasında bu ülkelere Türkiye de eklendi.

Pakistan'ın 'atom' gücünün kontrol altında tutulabilmesi için ise, bir tuhaf yol bulunmuştu : Pakistan Atom bombası, Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonu Başkanlığı'nda, Amerika, Rusya, İngiltere ve Pakistan'ın '5'li' bir 'elektronik güvenlik anahtarı'yla müştereken kullanıma hazır hale getirilebilecek ve 'Ancak Hindistan tarafından bir nükleer saldırıya uğraması halinde', karşılık verilebilecekti; nasıl olacak idiyse..

Amerika'da, kendi iç güvenlik zaafından meydana gelen '11 Eylûl 2001 Saldırıları sonrasında, nükleer silâhların, çeşitli grupların eline geçmiş olabileceği korkuları gündeme geldi. CIA, mütedeyyin bir Müslüman olan Abdulqadîr Khan'ın, 'atom bombası' yapım bilgilerini, Libya lideri Gaddafî'ye verdiği iddiasını ısrarla söz konusu etmişti. Amerika, onun daha sonra, 'Müslüman aktivistler'le işbirliği yapmış olması korkusundan hâlâ da kurtulabilmiş değil..

Abdulqadîr Khan'ın ebediyet yolculuğunda, 'Rahmet-i ilâhî'nin ona yoldaş olması niyazlarımla..

Kaynak / Star Gazetesi