Günlerdir, Kazakistan’daki büyük karışıklık ve ayaklanma haberleriyle meşgulüz..
Kazakistan halkının üçte ikisinden fazlası, yüzde 73 kadarı, kendilerini ‘müslüman’ olarak nitelemekte... 22 milyon kadar nüfusu olan Kazakistan, 2 milyon 700 bin km.karelik yüzölçümüyle dünyanın 7’inci büyük ülkesi...
Hükûmet’çe ‘Doğalgaz’a yapılan büyük zam üzerine meydana gelen karışıklıklar ve resmî binaların ateşe verilmesi ve sair yağma ve tahrib hadiselerini bastırmakta Kazakistan Hükûmeti’nin kontrolü yitirmesi, durumu daha bir içinden çıkılmaz hale getirdi..
Cumhurbaşkanı Kaasım Cömert Tokayev’in, Sovyetler’in dağılmasından sonra oluşturulan Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan yardım istemesi üzerine, bu oluşumun baş koordinatörü olan Rusya’nın kararıyla, Rusya , Belarus, Kırgızistan, Tacikistan ve Ermenistan silahlı kuvvetleri Kazakistan’a girdi..
Durum sanki biraz yatışmış gibi..
Resmen açıklandığına göre, 18 güvenlik personeli hayatını kaybetmiş, 750 kadar güvenlik personeli yaralanmış.. Silahlı eylemcilerden de 26 eylemci öldürülmüş.. Cumhurbaşkanı Tokayev, ‘ayaklanmaları bastırabilmek için, hattâ ihtar ateşi yapmadan, doğrudan ateş açma emrini bile verdiğini’ söylüyor ki, bu durumda, eylemcilerden ölenlerin çok daha fazla olması muhtemeldir.
Bu konuda Amerikan Dışbakanı Blinken’ın, "Bana göre Kazak makamları ve hükûmeti protestolarla uygun bir şekilde başa çıkma, bunu düzeni korurken, protestocuların haklarına saygı duyacak şekilde yapma kapasitesine sahipler, bu yüzden neden herhangi bir dış yardıma ihtiyaç duydukları açık değil..
Kazakistan’ın, ülkedeki huzursuzluğu bastırmak için asker davet etmesinin ardından Rus etkisini azaltmasının zor olacağı’nı belirtip, "Yakın tarihten bir ders alınması lâzım.. Ruslar bir kez evinize girdi mi, onları evinizden çıkarmanın bazen çok zor olduğu açıktır..’ şeklindeki sözleri Rusya’yı kızdırdı..
Yalan mı?
Ama, Rusya Dışbakanlığı da cevaben, "Amerika evinize girdiğinde hayatta kalmak, soyulmamak ve tecavüze uğramamak zordur. Bu davetsiz misafirleri kapılarının eşiğinde bulan Kuzey Amerika yerlileri, Koreliler, Vietnamlılar, Iraklılar, Panamalılar, Yugoslavyalılar, Libyalılar, Suriyeliler..’ gibi örnekleri saydı..
Yalan mı?
Her ikisi de yalan değil..
Hiç yalan olmayan ise, tencere dipleri misali, her ikisinin de birbirinden siyah olduğu gerçeği..
Kazakistan konusunda biraz yakın tarihe dönelim..
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ismiyle anılan, gerçekte ise Sovyet Rusya Komunist İmparatorluğu olan rejim Ağustos-1991’de tamamiyle ve kanûnen de çöktüğünde, ortaya çıkan 15-16 devletten birisi de Kazakistan’dı.
Sovyetler Birliği zamanında bütün Sovyet Cumhuriyetleri gibi Kazakistan da, Komunist Partilerinin Genel Sekreterleri tarafından yönetiliyordu. Sovyet Rusya dağıldığında, Kazakistan Komunist Partisi Genel Sekreteri Nur sultan Nazarbeyof idi. Ama, işbu komunist lider Nur Sultan, kurulan yeni müstakil / bağımsız devletlerden birisi olan Kazakistan’ın kurucusu ve bağımsızlık lideri oluvermişti!!.
Özellikle halkı müslüman olan eski Sovyet Cumhuriyetleri’nin başına istiklâl/bağımsızlık liderleri olarak eski komunist partilerinin sekreterleri ge(tiri)lmişlerdi. Kazakistan’da Nur Sultan Nazarbeyof, Özbekistan’da İslâm Kerimof, Kırgızistan’da Asgar Agayef, Azerbaycan’da Muhammedof, (kısa süre sonra Ebû’l-Fazl Aliyev / Elçibey ve Brejnev zamanında Sovyetler’in ondan sonraki ikinci adamı sayılan, ama, Brejnev öldüğünde sırf ismi müslüman ismi olduğundan, onun yerine getirilmeyen Haydar Aliyev), Tacikistan’da İmam Ali Rahmanof,Türkmenistan’da Safer Murad Niyazof..
Hepsi de, eski komunist liderlerdi ve ipleri Moskova’nın elindeydi..
Nur Sultan Nazarbeyof 30 yıldır, bağımsız Kazakistan’ın başındaydı.. Elbette 200 yıl boyunca Çarlık Rusyası ve Sovyet Rusya döneminde kalmış olmanın kültürel esaretinin pençesinde de tamamen kurtulmuş değildi.. Nur Sultan, İki sene önce, başına bir sıkıntı gelmeden Başkanlık’tan ayrıldı.. Ama, kendisine, ‘İlbaşı’, yani ülkenin başı, en büyük şef, yüce rehber..’ gibi mânalara gelen bir ‘en üst’ makam ihdas ederek.. Artık sadece yol gösterecekti, sorumluluk başkalarına aid olacaktı.
Yerine de Kaasım Cömert Tokayev’i yeni Cumhurbaşkanı olarak gösterdi.
Bu gelişmeler içinde Türkiye’nin yeri neresi?
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, C. Başkanı Süleyman Demirel , 1996’larda eski komunist liderlerin, şimdi ‘Türkî Cumhuriyetler’ denilen ülkelerin bağımsızlık liderleri olarak karşısına çıkması üzerine, onlarla yaptığı bir toplantıdan çıkarken, ‘Kendimi Sovyet Komunist Partisi Yüksek Presidyumu toplantısında zannettim..’ demiş ve amma, hemen arkasından topluca bir fotoğraf çektirirken, eskiden sık sık söylediği, ‘Adriyatik’ten Çin Seddine kadar uzanan Böyyük Türkiye’ söylemini hatırlamış olmalı ki, ‘Bu fotoğraf, 100 yıl gecikmeli bir fotoğraftır..’ diyerek durumu kurtarmaya çalışmıştı.
Ama, o yıllarda Başbakan Tansu Çiller Moskova’yı ziyarete gittiğinde Rusya lideri Boris Yeltsin, ona, ‘Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar..’ sözünü hatırlatmış ve ‘Bu ne demektir?’ diye sormuştu. Çiller de dönüşte, ‘Mâdem ki bu gibi sözler komşumuzu rahatsız ediyor, bunlar söylenmemeli..’ demişti ve o ikaza hâlâ da riayet olunuyor.
Rusya’nın o yıllardaki Türkiye elçisi Çernişev’in, ‘kendi evleri bütünüyle camdan olanlar, bizim pencerelerimize taş atarsa, kendileri zararlı çıkar..’ sözü de bir tehdit idi..
(Bu konu çok netâmeli olup, yarın da devam edelim, inşaallah..)
Kaynak: ‘Kazakistan ili’, kimin nesi olur ve olanları nasıl okumalı? - SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL