SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL - ‘BEŞERÎ HUKUK SİSTEMLERİ', HAKK ÖLÇÜSÜNE GÖRE DEĞİL, GÜCE GÖRE ŞEKİLLENİR - 25 Haziran 2023 Pazar

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL - ‘BEŞERÎ HUKUK SİSTEMLERİ', HAKK ÖLÇÜSÜNE GÖRE DEĞİL, GÜCE GÖRE ŞEKİLLENİR - 25 Haziran 2023 Pazar

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL - ‘BEŞERÎ HUKUK SİSTEMLERİ', HAKK ÖLÇÜSÜNE GÖRE DEĞİL, GÜCE GÖRE ŞEKİLLENİR - 25 Haziran 2023 Pazar


Önce, Rusya'daki 'İsyan Hareketi'ne kısaca değinelim.

Evet, bu haftaki 'Okuyucularla Hasbihal'e geçmeden önce, Rusya'da 23 Haziran Cuma akşamından beri yaşanan fevkalâde hadiseleri -inşaallah-, yarınki yazıda ele almak ümidiyle, şimdilik ve kısaca belirtelim ki, Putin, yıllarca besleyip büyüttüğü 'Wagner' ve emsali nice 'Özel Güvenlik Şirketleri'nin -sayıları 50 bin'i aşan- silâhlı güçleri olarak nitelenen 'zehirli yılanlar' tarafından sokulmaya başlandı.

Zâhiren ticarî bir firma tarafından eğitilip piyasaya sürülmüş gibi gösterilen, gerçekte ise, güçlü devletlerin sahiblenmekte zorlanacakları saldırı, işgal ve cinayetleri yaptırmak üzere devreye soktukları işbu 'Özel Güvenlik Güçleri' Rusya'da 'Wagner' ve diğer isimlerle; Fransa'nın 'Légion d'honneur'; Amerika'nın 'BlackwaterKara Su' isimli 'paralı asker' denilen bu güçlerin, hele de Putin Rusyası tarafından dünyanın Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar, Afrika ve hattâ Güney Amerika ki muhtelif noktalarında çok etkin şekilde kullanıldığı bilinmektedir. Bu güçler, kendilerini kullanan devletler tarafından beslenmekle kalmayıp, savaştıkları yerlerde daha fazla para kazanmaktan başka bir hedef taşımayışları ve hiç bir ahlâkî sınır ve savaş kuralı tanımayışlarıyla da bilinmektedirler.

Kendi tarihimizde bakarsak, benzer durumları, Osmanlı ordularında da özellikle Sırp, vs. gibi etnisitelerden derlenen 'paralı askerler'in savaşlara sürüldükleri ve hattâ gayrimüslim halkların çocuklarından devşirilip eğitilen ve 'yeniçeri' denilen silâhlı güçlerle de kısmî benzerlikler kurulabilir. Ancak, bu gibi güçlerin içinde yer aldıkları sosyal bünyelerdeki rahatsızlık ve bozulma dönemlerinde bağlı oldukları kanun sistemleri içinde bile otorite bozukluk ve boşluklarını kendi lehlerine kullandıkları ve iktidarları sarstıkları bilinmektedir. Nitekim bu yüzdendir ki, Osmanlı'nın elinde başlangıçta büyük bir askerî gücü olarak bilinen Yeniçerilik, bir belâya dönüşünce nihayet Sultan 2. Mahmûd zamanında 1826 yılında, korkunç kanlı bir şekilde, kışlaları topa tutularak ve ele geçirilen bütün Yeniçeriler öldürülerek, varlıklarına son verilmiştir. Her ne kadar zihniyetleri yok edilemediyse de..

Keza Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'nda ağır şekilde yenilmesinden sonra Padişah'ın bir kumandanını Anadolu'ya geniş yetkilerle göndermesi ve onun da Anadolu'daki mukavemet güçlerini organize etmesi ve amma, 1922'deki Sakarya Savaşı sonuna kadar Makaam-ı Hılafet' ve Padişah'a bağlılık yeminleri edip, savaşın durumu hakkında bilgi sunan o kumandanın daha sonra başına buyruk bir konuma gelmesi ve ayrı bir güç odağı oluşturmaya başlaması; ama o merhalede de, özellikle Ege ve Marmara bölgelerinde işgalci Yunan ordularına karşı 'gönüllü halk direniş güçleri'nin en ünlülerinden olan Çerkez Ethem güçlerinin, düzenli ordu dışında 'başına buyruk' hale gelmesi ihtimaline karşı, bu kez de işgalci Yunanlılarla savaşın bırakılıp, önce Çerkez Ethem güçlerinin ezilmesine öncelik verilmesi ve sonunda yıllardır Yunan güçlerine ağır darbeler vuran Çerkez Ethem güçlerinin saf dışı edilmesi, şimdi Putin Rusya'sında tekrarlanmış bulunuyor.

(Bu konuyu, inşaallah yarınki yazımızda daha etraflıca ele almak ümidiyle..)

Biraz da okuyucuların değindiği konular etrafında birkaç cümle..

İstanbul'dan Ahmet Yılmazoğlu diyor ki: 'Geçen hafta Birlik Vakfı'ndaki sohbetinize başlarken, Muhammed Mursî'nin zindanda ölümünün 4. yıldönümü dolayısıyla, yaptığınız gibi; Yunanistan'ın Mora Yarımadası sahillerinde alabora olup batan bir gemide can veren, çoğu Afganistan ve Pakistanlı Müslümanlar olduğu belirtilen 700'den fazla facia kurbanlarına değinip, onlar için de Fatiha okunması davetiniz için teşekkürler..

İlginçtir, 110 sene öncelerde kapitalist dünyanın en ünlü kapitalist kodamanlarının ölümüyle noktalanan ünlü 'Titanik Faciası'nın kalıntılarına bir denizaltı ile dalış yapan, ikisi Pakistanlı 'baba-oğul' milyarderler olmak üzere 5 kişinin ölmesi üzerine, emperyalist dünyanın medya organlarının bu hadise üzerine çekerken, 700'ü aşkın insanın faciasına ise ilgisiz kalmasına Amerikan eski Başkanı Barack H. Obama'nın bile karşı çıkıp, 'insanî değerlerde yaşanan bir çürümüşlük' olarak nitelemesi ilgimi çekti..'

- Evet, bu okuyucunun değindiği konunun birkaç başka yönü daha var..

Şöyle ki, 700'ü aşkın ve hemen tamamı Müslüman olan insanların, yoksulluktan kurtulmak ümidiyle başka dünyalara gitmeye çalışırken, mazlûmâne bir şekilde can vermesine değil de medya organlarının 5 milyarderin macera yolculuğuna günlerce eğilmesi, Obama'nın dediği gibi, bir 'çürümüşlük'tür.. Obama, belki de genlerinde taşıdığı ve atalarından kalma bir refleksle öyle söylüyor.. Elbette, aferin..

Ama belirtelim, Obama'dan 2-3 gün önce Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş Bey de TRT'de yayınlanan röportajda, dünya medya organlarının o çarpık davranışını haklı olarak eleştirmişti.

Bu vesileyle bir başka çarpık sosyal duruma da işaret edelim.. Pakistan'ın en zengin insanlarından ve milyarlarca doları olduğu söylenen Şahzâde Dâvud ve de yanında götürdüğü 19 yaşındaki oğlu Süleyman'ı da alıp, koltuk başına 250 bin dolar ödeyerek çıktığı bu 'denizaltı turizmi' macerasında ölmüş olması daha bir düşündürücüdür. Kendi vatandaşlarından yüzlercesi açlık ve sefaletten kurtulmak için çıktıkları bir yolculuğa çıkanlara biraz yardım etseydi, bir de nice sevab ve hayırlar işlemiş olmaz mıydı?

İsmini yazamayan bir okuyucu ise, 'Heykel ve mumyalardan meded umarak sonsuzluğa ulaşmak istenmesi' konusunda yazdığım, 19 Haziran tarihli yazıda adı hiç geçmediği halde, '.... filânca' ismi zikrederek, 'Sen aslında ona laf atıyorsun..demeye de getirmiş..

Hâlbuki o ilgiyi kendisi kurmuş..

-Biz de benzer bir diğer örneği aktaralım: Son seçimler öncesinde sosyal medyada şöyle bir nükte vardı:

Birisi diğerine sormuş, 'Seçimlerde kime oy vereceksin?..diye..

O da, 'Milletin dinine, imanına, ahlâkına saldırmayanlara..' diye cevap verince, muhatabı, 'Yahu nedir sizdeki bu CHP düşmanlığı..' diye kızarak ayrılmış.. 'Hâlbuki ben hiç bir partiden söz etmemiştim' diyordu, o mesajı yazan..

Almanya'dan İlhan Bilgü ise, geçen haftaki yazımda ifade ettiğim, 'yeni valilikler yapılmayıp, hattâ azaltılmalı' şeklindeki konu için şöyle diyor: '..Birçok ülkede birkaç büyük şehrin metropol idaresi tek bir idare altında toplanıyor ve iyi de yönetiliyorlar.. Düşünseniz ya, bizde de meselâ Ordu ve Giresun, ayrı ayrı iller, ama bir adım ötedeler.. Başka örnekler de var..'

Bursa -Karacabey'den Seyfeddin Karademir diyor ki: 'Kendilerini kanaat önderleri, ilâhiyat hocası veya hadis 'şu'cular- 'bu'cular diye anılan kimseler, sosyal medyada 14 Mayıs ve 28 Mayıs günlerindeki Başkanlık seçimlerinde Tayyib Erdoğan'a oy vermeyeceklerini açıklarken; Sözcü yazarı E. Ç. ise, 3-4 gün önceki yazısında, 'Seçimin Kılıçdaroğlu tarafından kazanılamayacağı'na dair kanaatlerimiz iyice pekiştiği halde, 'Bunu yazamadık, yazamazdık, moraller bozulmaması için..' diyordu.

Bir onların dikkatlerine bakınız; bir de, İslâmî kesim içinde yer aldıkları kabul edilen bazı kimselerin Tayyib Bey'in kazanmaması için kampanya yürütmelerindeki aymazlığa bakınız.. Sonra da biz onlara kızınca, 'Siz siyaseti din yapmışsınız..' diyorlar. Kendileri siyaset yapmak adına, temel dünya görüşleri İslam düşmanlığı olanlara destek verirken, kendilerinin ne duruma düştüğünü düşünemiyorlar.

-...........

Berlin'den İrfan Tekinsoy ise, 'Nedir bu İlâhiyatçıların derdi..' dercesine, patlama derecesinde bir tepki ortaya koymuş.. Çünkü İlâhiyatçı denilen bir kısım kimseler, 'Müslümanların bayram olarak kutladıkları günlerin sonradan icad olunduğunu söylemişler.

-Bu kardeşimizin şikâyetçi olduğu güruha, sadece bir takım kurallar ve ilkelerden ibaret bir hayat düzeninde yaşamaları söylense o zaman da, 'Böyle bir hayat düzeni olur mu?' diye karşı çıkacakları düşünülebilir.

İslâmî temel ölçüler içinde kalınması şartıyla, her toplumda, bir takım gelenek ve örflerin de bir sosyal hayat varlığını sürdürmesi ve örf ve âdetleriyle de yaşamasına ve canlı ve renkli bir toplum manzarası göstermesine ne gibi bir engel vardır?

NOT: Yarın akşam, 26 Haziran Pazartesi akşamı 21.30-23.30 arasında, Akit- TV'de, Mehmet Beyhan tarafından sunulacak olan programda, dünyada ve de Gönül Coğrafyamızdaki önemli gelişmeler etrafında sohbet edeceğiz; inşaallah..

STAR

Kaynak: ‘Beşerî hukuk sistemleri', Hakk ölçüsüne göre değil, güce göre şekillenir - SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL