Önce bir NOT: İran Dışişl. Bakanı Muhammed Cevad Zarif, 29 Ocak günü İstanbul’a geldi ve Çavuşoğlu’yla görüşmesi sonunda müşterek bir açıklama yapıldı.
Her iki taraf da açıklamalarını İngilizce değil, Türkçe ve Farsça yaptı ve ânında tercüme edildi.
Halbuki, her iki Dışişl. Bakanı da İngilizceyi gayet rahat konuşan isimler.. Böyleyken, aynı inanç ve kültür havzasının insanlarının emperial güç odaklarının bir dayatması olan bir dille değil, kendi kültür hazalarının ortak dilleriyle anlaşmaya çalışmaları çok çok yerinde bir hareket..
Çünkü, dünyada, hele de son 100 yıldır bir âdet haline gelen, İngilizceyi diplomaside ortak dil gibi kabul etmek şeklindeki teamüle karşı çıkılmalıdır.
1900’lü yılların ortalarına kadar Müslümanların kendi aralarındaki ortak anlaşma dili, inançlarının temeli olan Kur’an’ın da dili olan Arabçaydı.
Çavuşoğlu ve Zarif’in bu son görüşmesi sırasında, Türkçeden Farsçaya ve Farsçadan Türkçeye tercümeler çok dikkatliydi, denilebilir. Ancaak, bir küçücük nokta vardı ki, sürç-ü lisan diye geçiştirilemeyecek kadar büyüktü.
Şöyle ki, Çavuşoğlu konuşmasında, 6-7 kez, Güney Kafkasya’daki istikrar ve barışın korunması konularına dikkat çekerken, o Güney Kafkasya sözü, hep ‘Kuzey Kafkasya’ (Kafkas-ı şumalî) olarak aktarıldı, Farsçaya.. Halbuki ‘Kafkas-ı cenûbî’denilecekti. Ve kimse de farkına varmamışçasına düzeltmedi.
Açıktır ki, ‘Kuzey Kafkasya’, Rusya’ya aid bir coğrafyadır.
Bunu bir eleştiri değil, dikkat edilmesi gereken ve diplomatik rahatsızlıklara bile yol açabilecek bir zaaf olarak belirtiyorum.’
Gelelim, Zarif’in İstanbul ziyaretine..
Zarif, diplomaside genelde, başarılı bir simâ olarak kabul ediliyor. Hattâ, İran’da birkaç ay sonra yapılacak olan C.Başkanlığı seçiminde ismi geçen güçlü adaylardan birisi olarak anılıyor. O, en soğuk diplomatik irtibatlarda bile tebessüm edebiliyor, kahkaha atacak derecede gülüyor, muhatablarıyla şakalaşıyor.
Zarif, Başkan Erdoğan tarafından da kabul edildi ve iki saat süren bir görüşme oldu. Erdoğan, Zarif ve Çavuşoğlu arasındaki üçlü görüşmeyi yansıtan fotoğrafta sadece Zarif, yine mütebessimdi.
Tayyib Bey, Zarif’i kabul ederken, ev sahibi olmanın zerafetini göstermiştir elbette.. Ama, bazı tavırlar vardır ki, onlar insanı derinden yaralar.
Unutulmasın ki, henüz 1,5 ay önce, Erdoğan’ın Bakû’da, Ermenistan’ın 30 yıllık işgal ve zulmüne son veren Karabağ Savaşı’nın zaferini kutlayan kitlelere karşı, Azerî lehçesi Türkçeyle, 200 yıl öncelerde İran ile Rusya arasındaki bir savaş sonunda sınır olarak belirlenen Aras Nehri üzerine yazılmış olan, ‘Ben senden ayrılmazdım, zor ile ayırdılar’ mısraı bulunan bir şiiri okuyunca, Cevad Zarif, attığı bir ‘tweet’le Erdoğan’ı, ‘İran'ın toprak bütünlüğüne müdahale etmekle suçlamış ve hemen ardından, neredeyse bütün İran gazetelerinde Türkiye ve özellikle de Erdoğan aleyhinde, ‘Kaatil Erdoğan, (Merg ber Erdoğan/ Erdoğan’a ölüm..’ diyecek ve hattâ Hitler’e benzetmelere, hattâ ‘İstanbul’ kelimesi bozularak (ne hayâsız bir mânâya geldiğini yazamıyacağım) ‘Sultanbul’ diye bir kelimenin bile manşetlere çekilebilmesine kadar varan, çirkin ve çirkefçe yazılar, karikatür ve hakaretler yazılmasının zeminini hazırlamıştı. Hattâ, İran Meclisi’nde bir m.vekili, Erdoğan’ı Osmanlı döneminin rüyalarına yatmakla bile suçlamıştı.
Bunlar çirkin olmanın da ötesinde, hele de kardeşlik ve iyi komşuluk hukukuna aykırı tavırlardı.
Bunları Erdoğan’ın unutmuş olması düşünülemez. Bilmiyorum, Zarif, o zamanki tepkisinin bir yanlış anlamadan kaynaklandığına dair bir söz sarfetmiş midir?
İran medyasında dün yazıldığına göre, Zarif, Suriye konusunda İran, Türkiye ve Rusya ve BM Temsilcisi arasında 2017 yılında yapılan ve ‘Astâne Süreci’ diye anılan müzakerelerin devamı mahiyetinde Tahran’da yapılacak olan Zirve Toplantısı’na Erdoğan’ın katılmasını beklediklerini de açıklamış.. İran medyası ve kamuoyu henüz 45-50 gün öncelerdeki o başlıklardan sonra Erdoğan’ı hangi hâlet-i rûhiye ile karşılayacaklardır?
Kişiler ve Devletler arasında ihtilaflar olabilir, ama, o ihtilafların hele de devlet Başkanları için o şekilde hakaretlerle dile getirilmesinden umulur ki, utanç duyulmuştur..
‘İsmiyle müsemmâ olması’ için, Zarif’in ‘zerafet’i de hatırlaması dileğiyle..
BU ‘PİSLİK’ UNSURLAR ATEŞLE OYNUYORLAR..
Bir diğer konu..
Kamuoyunda, nasıl bir sapıklık içinde oldukları bilinen mâlûm bir ahlâkî tereddi hareketinin öncülük ettiği bir grubun, Boğaziçi Üni.de gösteriler devam ederken; sapkınlığın, alçaklığın bir başka sahnesini daha sergilemesi ve kocaman bir ‘Kâbe’fotoğrafını ayaklar altına atarak çiğnetmeleri, anlaşılıyor ki, Müslüman halkı tahrik etmek hedefine yönelik..
Halkımız içindeki bu ‘pislik’ unsurların yaptığı bu soysuzca tahrikler karşısında hem Cumhurbaşkanlığı, hem Meclis Başkanı Mustafa Şentop ve Adalet Bakanı Abdulhamîd Gül ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu kesin bir tavır takınmış olup, Soylu, ayrıca, ‘Boğaziçi Üniversitesi'nde Kâbe-i Muazzama'ya yapılan saygısızlığı gerçekleştiren 4 LGBT sapkınının gözaltına alındığı’ haberini verdi.
Müslüman milletimizin duygularıyla bu şekilde oynamaya kalkışanlara, ateşle oynadıklarını hatırlatmakla yetinelim. Eğer bu alçaklıklarına devam ederlerse, o fitne ateşinin içinde en çok da onlar yanarlar.
Not: Star gazetesinden alıntıdır.