Dün, Serbrenitsa Katliâmı'nın 26. Yıldönümü idi.
Ne olmuştu, o gün? BM raporlarına göre, Bosnalı Müslüman erkeklerden 8 bin küsur insan, BM sorumlularının 'güvenlikli bölge' ilân ettikleri Serbrenitsa'da BM emrindeki Hollandalı askerlerin göz yumması ile, üstelik de Sırp milislerince, bu Müslümanlara kazdırılan çukurların başında taranmışlar ve katledilmişlerdi.
Dün TRT dahil, bir çok yayın organında Serbrenitsa Katlâmı, özensiz bir nitelemeyle, bir soykırım olarak niteleniyordu. Halbuki, soykırım /genocid, modern ve çağdaş Avrupa'nın ortasında, bütün Bosna'da sergilenmiş ve 250 bine yakın savunmasız, sivil Müslümanın, evet sırf Müslüman oldukları için barbarca katledilmişlerdi.
Ama, önce, bütünüyle Yugoslavya'da ne olmuştu?
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı'dan koparılan topraklarda Yugoslavya Krallığı olarak kurulan devletin, İkinci Dünya Savaşı'nda Josef Broz Tito'nun liderliğindeki komünist partizanların eline geçmesi ve 1980'de ölünceye kadar Yugoslavya'ya özgü bir sosyalist rejim kurması ve Sovyet Rusya'ya da teslim olmayışıyla ilginçleşen bu ülke, Tito'dan sonra liderlik zaafı yaşamaya başlamıştı.
Ama, fanatik bir sırb nasyonalisti olan Slobodan Miloşeviç, bu yönetim zaafını gidermek için, tarihî argümanlardan medet umuyordu. Nitekim, Osmanlı Sultanı Murad Hüdavendigar ve oğlu şehzâde Yıldırım Bâyezid'in komutasındaki Müslüman ordularının 1389'da Kosova'da, Sırb, Ulah (Romen) Bulgar ve Arnavut krallarına karşı kazandığı zaferin 600. yıldönümünü 1989'da büyük törenlerle ve Büyük Sırbistan nutuklarıyla kutluyordu..
'Yenilginin kutlaması olur mu?' denilebilir..
Olmaz, ama, onun dayandığı bir tarihî hadise de basit konu değildi. Çünkü, 1389'daki Kosova Savaşı sonunda, yaralı bir Sırp askeri olan Miloş Obiliç, Sultan Murad'ı hançerleyerek 'şehîd' etmişti. Miloşeviç'in 'zafer' diye kutladığı bu idi, aslında.. Halbuki, Sultan Murad'ın 'şehîd' edilmesine rağmen, Osmanlı o topraklarda 500 yıldan fazla bir zaman hükümfermâ olmuştu.
Ve, kendilerini ağır bir yenilgiye uğratan bir Müslüman hükümdarın katledilmiş olması onlar açısından elbette büyük bir zaferdi. (Hatırlayalım ki, 2,5 sene önce, Yeni Zelanda'da bir Cuma namazında iki mescidi tarayarak 52 Müslümanı katleden çağdaş Haçlı askeri edâlı kişinin, silâhlarının üzerine yazdığı isimlerden birisi de, Osmanlı'ya karşı savaşmış Avrupalı Hristiyan savaşçılardan birisi olan işbu Miloş Obiliç idi..)
Ancak, Miloşeviç, Yugoslavya'nın yönetim zaafını sadece bu gibi kitleleri heyecanlandıracağını umduğu siyasetten beklediği sonucu alamamıştı. Bir de, Slav kavimlerinin birliği / Panslavizm siyasetinin 200 yıldır takipçisi olan Rusya, 1990'larda komünist sistemin tamamen çökmesinden sonra, Miloşeviç daha bir güç duruma düşmüştü. Miloşeviç, 'ayrılacak olan eyaletleri cehennem bekliyor, askerî olarak ezileceklerdir..' gibi tehditlerle sonuç elde edeceğini sanıyordu.
Nitekim, 1991'de 6 eyalete dağılmasıyla ortaya çıkan iç savaşta, Yugoslavya Birliği'nin büyük etnik unsuru ve de halkı Ortodoks Hristiyan olan 10 milyonluk Sırbistan, önce 2 ay kadar süren bir askerî harekât ile 1,7 milyonluk küçük Slovenya'yı ezmişti. Ama, Papalık ve AB Birliği çevreleri o saldırıyı bir şekilde durdurmuştu. Çünkü, Slovenya halkı Katolik Hristiyan idi..
Sırp Ordusu ve emrindeki milis güçleri Slovenya'dan sonra, yaklaşık 5 milyon nüfuslu Hırvatistan'a yönelmişti. Özellikle Adriyatik kıyısındaki tarihî Dubrovnik şehri ve civarında aylarca süren kanlı savaşlarda, on binler hayatını kaybetmiş ve yine Papalık devreye girerek, bu savaşı da durdurmuştu.
Slovenya ve Hırvatistan, BM Genel Kurulu tarafından bağımsız devlet olarak kabul edilmişlerdi.
Aynı işlem, Aliya İzzet Begoviç liderliğindeki Bosna için de tekrarlanınca, Sırp ordusu ve Sırp milisleri 199l'lerden Bosna şehirlerine de var gücüyle saldırdı. Ama, 5 milyon kadar nüfusu olan Bosna'nın halkı Müslüman idi.. Yani, Arkasında onları destekleyecek bir Vatikan ve Avrupa Birliği yoktu.. Ortodoks Patriği ise, Sırp askerlerini 'İsâ Mesih'in kutsal askerleri..' diye takdis ediyordu..
Fransa Başkanı , -o zamanki Macron denilebilecek- Mitterand, 'Ben Elysée Sarayında olduğum müddetçe Belgrad üzerine tek bir Fransız mermisi bile atılmayacaktır! Avrupa'da bir İslam Devleti ortaya çıkmasına seyirci kalamayız..' diyordu.. Amerikan Savunma Bakanı Warren Christopher ise, 'Amerika açısında, Bosna'da Amerikan nasyonal menfaatlerini ilgilendiren bir durum yoktur..' diyordu..
Bosna da, BM ölçülerine göre bağımsız bir devlet idi ama, Türkiye ve İran hariç, hiç kimse silâh vermiyordu. Ancak, bu ülkeler de silahlarını hava ve deniz yoluyla ve de sadece Hırvatistan havaalanları veya limanları aracılığıyla ulaştırabiliyorlardı. Hırvatistan da, bu iki ülkeden gönderilecek silah ve diğer yardımların yarısını kendisi için alacağını açıkça bildirmişti..
Artık dünya kamuoyunu da rahatsız edecek boyuta varan korkunç soykırım karşısında, 'NATO nerede?' dedirten Amerika, nihayet 1996 yılında DAYTON Antlaşması'nı zorla dayattı ve askerî savaşı durdurdu..
Geriye ise, BM yüksek komiserinin gözetiminde komik bir 'devlet yapısı' ortaya çıkarıldı ki, Müslümanlar Müslüman olarak aslî kimlikleriyle ortaya çıkamasınlar..
Geride ne kaldı?
Aliya İzzet Begoviç gibi mütefekkir, bir direniş eri devlet adamı ve yüzbinlerin perişanlığına rağmen, baş eğmeyen bir Müslüman halkın derin acıları..
Bosna'nın mazlum Müslüman kurbanlarına rahmet dileği ve saygılarla anarak..
Kaynak / Star Gazetesi