Selahaddin E. ÇAKIRGİL - Tarihe, bir ‘hikâye' değil, ‘ibret aynası' olarak bakılmalı.. - 15 Mart 2021

Selahaddin E. ÇAKIRGİL - Tarihe, bir ‘hikâye' değil, ‘ibret aynası' olarak bakılmalı.. - 15 Mart 2021

Selahaddin E. ÇAKIRGİL - Tarihe, bir ‘hikâye' değil, ‘ibret aynası' olarak bakılmalı.. - 15 Mart 2021


Bugünkü sohbetimizde bir-kaç konuya değinelim.

1-Dünkü yazıyla ilgili olarak, bazı okuyucular hassasiyet gösterdiler. 

Arkadaşlar! Âkif, bir Müslüman mütefekkir-şair.. Ama, her şeyi yanlışsız demek olur mu? 100 yıldır tek kişinin yüceltilmesine tepki gösterelim derken, başka 'dokunulamaz' simâlar oluşturma hatasına düşülmemeli..

Maksad, hayattan çekilmiş birisini küçük düşürmek veya büyütmek değil, 100 yıl öncelerde hata olarak görülenlerin benzerlerinin yapılmamasını hatırlatmak olmalıdır.

Âkif'e ne denilmişti, dünkü yazımda: 'İttihad'çılar ve onların 1923 sonrasındaki uzantılarına dair tek bir eleştiri yazısı veya şiiri yoktur.'

Evet, aynen öyle..

Ve onun sadece 'Yıldız'daki baykuş..' sözünü aktarmış, daha pek çok saldırılarını tekrar etmemiştim.

2- AK Parti döneminin ilk M. Eğitim Bakanları'ndan birisi, 2. Abdulhamîd'i büyük servet ve mal yığmakla, millete aid arazileri üzerine geçiren birisi olmakla suçlamış bir tv. programında..

Abdulhamîd'i, o dönemin en büyük kapitalistlerinden Rothschild Ailesi'yle yakın ilişki içinde olmak ve Osmanlı Meclisi'nde Selânik meb'ûsu olan Emmanuelle Karasso'yu bir jurnalcisi olarak kullanmakla da suçlamış.. 'Onun zamanında hiç toprak kaybedilmedi' diyenler, o dönemde kaybedilen toprakların bugünkü Türkiye'nin iki misli büyüklükte olduğunu bilmiyorlar' gibi sözler etmiş..

Kezâ, onun, Theodor Herzl'e 'Sana (Filistin'de) bir karış toprak bile vermem sözleri bir efsanedir, ona Kuzey Irak'ı teklif ediyor..' vs. dediğini de söylüyor.

Abdulhamîd'in kendisine 'Zıllullah' /Allah'ın gölgesi' dedirttiğini de belirtiyor ve 'Bir darbe sonrasında iktidara gelmiştir..' diyor.

Abdulhamîd eleştirilemez de değildir. 33 yıl saltanatta kalmanın elbette birçok yanlışları, kamburları olacaktı. (Geçen hafta, laik kesimin bayrakdarlığını yapan bir gazetede; Abdulhamîd'in son yıllarda biraz övülerek değerlendirilmeye başlanmasına değinilerek, 'Abdulhamîd kutsamacılığı'ndan dem vuruyordu. Gerçekte ise, o makaleyi yazan kişi, bu övgülerle, laik rejim tarafından putlaştırılan bir isme 'şirk koşulduğu' kaygı ve taassubuyla Abdulhamîd'e karşı çıkıyordu.)

Benim sorum, niçin sadece Abdulhamîd'de kusurlar aranmasınadır.

Efendim, o kendisine, 'zıllullah' da dedirtmiş..

Topkapı Sarayı'nın giriş kapısının sağ tarağındaki mermer levhada, 'Es'Sultan, zıllullah-i fi'l-arz..'/ Sultan, Allah'ın yeryüzündeki gölgesidir..' yazısı, sadece Abdulhamîd için değil, tarih boyunca hemen bütün sultanlar için de kullanılmamış mıdır?

Yanlışa küllî olarak karşı çıkılmalı..

Doğrudur ki, Abdulhamîd, şehzâdelik yıllarında doğrudur ki ticarete atılıp, büyük kazançlar elde etmiştir. Çünkü, o, saltanata gelmesi oldukça zayıf olduğu için, boş durmamış, bu gibi meşguliyet alanlarına yönelmişti.

Sultan Abdulaziz bir darbeyle tahttan indirilmiş ve intihar ettiği süsü verilerek katledilmiş; yerine getirilen Sultan 5. Murad da henüz tahta geçmesi üzerinden 100 gün geçmeden, 'aklî melekelerinde anormallikler görüldüğü' için azledilmiş ve Abdulhamîd o şartlarda ve hiç hesapta olmayan bir şekilde, Hanedân'da sıra ona geldiği için Padişah olmuş ve amma, henüz tahta çıkışının 6'ncı ayında, Sadrazâm Midhat Paşa'nın yönlendirmesiyle, 1877-78 / Rusya - Osmanlı özellikle (bizdeki isimlendirmeyle, Hicrî-1293) '93 Savaşı'nı kucağında bulmuş ve Rus Orduları taa İstanbul önlerine; Doğu'da ise Kafkaslar'ı aşan Rus Orduları Bayburt'a kadar gelmişti.

Doğrudur ki, Romanya ve Bulgaristan başta olmak üzere Balkanlar'da nice topraklar o zaman elden çıkmıştı. Ama, o viran edici büyük gaileden sonra, dizginleri eline geçiren Abdulhamîd'in o günün 'Duvel-i Muazzamâ/ Büyük Devletler' denilen güçleri karşısında takib ettiği siyaset ve o güç odakları için bir 'korku kaynağı' olmamış mıydı? Bunu anlamak isteyenler, o dönemin Bismarck gibi isimlerinin hatırâtına bile bakıp, izlenen siyasetten o şartlarda yine de ders alabilirler.

'Bir Yahudi Devleti kurulmasıhayâl ve idealinin bayrakdarı Theodor Herzl'in bir gazeteci sıfatıyla gelip, Osmanlı Hariciyesi'nin başmütercimi David Efendi ve 'Şeyh'ul Muharrirîn' Ahmed Midhat Efendi'nin de çabalarıyla, Osmanlı Sultanı'nın huzûruna yol bulmuş olması ve ona bazı tekliflerde bulunması tuhaftır da, Herzl, o zaman bir avuç toprak elde edebilmiş midir?

100 yıldır, lehinde daha yeni yeni konuşulmaya başlanan bir tarihî isme karşı çıkanlar, 100 yıldır sadece övülen ve aleyhine konuşulması kanunen şiddetle yasaklanan tarihte kalmış bazı diğer bazı isimler hakkında konuşmazken, niye sadece 120 yıl öncelerinin emperial güçlerinin bir numaralı düşmanı olan 2. Abdulhamîd'e çatmayı siyaset biliyorlar?

3- Muhalefet partilerinin en laikinin İstanbul'un bir ilçesindeki yönetiminde bulunan 60 yaşlarındaki bir kişi, bir tıbbî merkezde, başı örtülü bir sağlık elemanı hanım kendisine aşı yapacağı sırada, 'Başındaki o örtü varken, ben senin beni zehirlemeyeceğine nasıl inanayım..' gibi bir laf etmiş..

hanım da savcılığa şikayet etmiş..

Bu kişi ise, 'Ben şaka yaptım, o hanım yanlış anlamış..' demiş..

Hiç de mertçe yapılmış bir izah değil..

Bu kişiye hangi kelimeyle cevap verileceğini, herkes kendi içinde belirlesin..

Şair birilerine ne demişti, 100 yıl öncelerde?

'Yerin altında öküz var mı?' dedi bir meczûb..

Altını bilmem dedim, üstünde fakat pek çoktur.'

Kaynak / Star Gazetesi