Milâdî -19. Yüzyıl'ın ünlü savaş teorisyenlerinden Prusya askerî ekolünün ünlü teorisyeni Carl von Clausewitz 'Savaş, düşman tarafın iradesini yok etmek ve teslim almak için, siyasetin değişik vasıtalarla devamından ibarettir' demişti. Bunun tersi de geçerli elbette.. Siyaset ya da politika, savaşın değişik şekillerinden devamından başka bir şey değildir. Biraz farklılıkla, genel tarifi içindeki savaş denilen mücadele tarzı, karşı tarafı yenmek, esir almak, öldürmek ve bunun için düşman tarafın sahip olduğu bütün zenginlikleri de yok etmek hedefine dayanır. Diğer bir deyimle, düşman çiçek sunmaz ya da çiçek sunduğu zaman da yeni bir savaş taktiği uygulamak içindir.
Afganistan'da da durum farklı değildir ve farklı olmayacaktır. Yani, Afganistan'da da savaş bitmemiştir, yeni şekliyle devam edecektir..
Malumu ilâm kabilinden ifade etmek gerekirse, Afganistan, maddî bakımdan dünyanın en fakir ülkelerinden biridir. Buna rağmen, Afganistan'da, yabancılara karşı ve kendi içlerindeki, birbirlerine yabancılaşmış unsurları bertaraf etmek için verilen savaş ve mücadelelerde, yüzlerce yıl önceki maddî imkânsızlıkları bugün de aynen yaşayan bu ülkenin halkı, bugün en modern silâhlarla savaşmaktadırlar ve bu silâhların hemen tamamı, sadece başka güç odaklarınca ve gelişmiş silâhlarını denemek için değil, direkt olarak savaşmak istemedikleri düşmanlarını, kendi coğrafyalarından uzak yerlerdeki çatışma alanlarında, Kore'de, Vietnam'da, İran-Irak Savaşı'nda, Afganistan'daki savaşlar ve benzerleriyle yıpratmak taktiğine de dayanır.
Bunun en çarpıcı örneklerinden birisi de, evet, Afganistan'da gözümüzün önünde cereyan etti..
Sovyet Rusya komünist İmparatorluğu Afganistan'ı işgal ettiği zaman kapitalist dünya, komünizmle hesaplaşma açısından son derce ölçülü ve dikkatli bir tepki vermişti.. Afganistan'da kitleler her türlü çaresizliğe rağmen direnmeye çalışıyorlar, örgütleniyorlardı. Orada, komünizmi yenilgiye uğratmak için silâhlar veriliyor, gönderiliyordu.. Bu silâhlara o fakir Afganlıların verecekleri paraları da yoktu.
Savaşmaktan başka çaresi olmayan bir insanın veya halkın birilerinden paralı veya parasız olarak silâh temin etmesi bir kınanma vesilesi yapılmamalı... O durumda olanlar, her ne sebeplerle olursa olsun, silah elde etmeye çalışırlar ve bu, onların kendilerine hangi gerekçe veya yöntemle olursa olsun silâh verenlerin kölesi oldukları mâniasına da gelmez. Nitekim o savaş yıllarında Amerikan emperyalizmi de silâh veriyordu, komünizmi yenilgiye uğratmak için.. Ama, o yardımlarla Müslüman bir halkı kendilerine 'hizmetçi' durumuna düşüreceğini sanan Amerikan emperyalizmi yanıldığını görünce, kendi içindeki 11 Eylûl 2001 Saldırıları'nı Usame bin Laden ve onunla işbirliği yapan Tâlibân'ın üzerine yıkarak, o saldırıların hıncını Afganistan'dan çıkarmaya çalıştı.
Sonunda Sovyet Komünist İmparatorluğu başarısızlığa uğradı, çekilme kararı aldı. Elbette geride nice fitne odakları bırakarak.. Afganistan'ı küffar işgalinden kurtarmak adına ortaya çıkan ve her birisinin isminde mutlaka bir 'İslâm' veya 'İslami'lik nisbet eki bulunan yığınla 'mücahid teşkilatları', artık, 'kurtarılmış Afganistan'ın gelecekteki liderliği için bitmek bilmeyen kıyasıya bir iç boğuşmaya tutuşmuşlardı.
Ve sonra..
Komünist işgalinden geriye kalan ideolojik boşluğun Müslümanlarca doldurulmaması için, kapitalist emperyalizmin dünya çapındaki lideri konumunda olan Amerikan İmparatorluğu devreye girdi, ama o da 20 yıllık kanlı ve barbarca bir işgal sonunda zelil halde çekilmek zorunda kaldı.
Şimdi, Amerikan Başkanı Biden, 'Afganistan'dan daha iyi çekilme ihtimali yoktu...' diyerek, yenilgiyi gizlemeye çalışıyor.
Biden'a, şimdi muhalifleri, 2. Dünya Savaşı'ndaki Amerikalı ünlü general Douglas Mc Arthur'un, 'Savaşta zaferin yerini hiçbir şey tutamaz' şeklindeki sözünü hatırlatıyorlar.
Amerika, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, hem Almanya'da, hem de Japonya'da varlığını oralarda, kendi menfaatlerini en iyi şekilde koruyacak demokratik hükümetler kurdurarak ve bu ülkelerin komünizme karşı ekonomik güç merkezleri haline gelmesini sağlayacak yöntemlerle hâlen de sürdürüyor. Aynı durum, komünist Kuzey Kore'ye karşı kapitalist Güney Kore'yi kurarak da devam ettiriliyor.
Amerikan emperyalizmi, aynı taktiği şimdi, Afganistan'da da, kadın hakları ve diğer insan hak ve hürriyetlerinin BM ve diğer uluslararası garantiler altına alınması talepleriyle sürdürmeye çalışıyor. Ama, 20 yıl boyunca katlettiği yüzbinlerce insanın hesabını vermekten de bu yolla kaçmaya çalışıyor. Biden ayrıca, Tâlibân'la, çekilme süresinde Amerikan güçlerine saldırılmayacağı konusunda anlaştıklarını da söylüyor.
Konu dışarıdan görüldüğü kadar sade değil..
Ayrıca, bu noktada Tâlibân'a da düşen büyük bir sorumluluk var.. Çoğu gencecik Afganistanlı on binlerce insanın , Afganistan'dan kaçmak için sergiledikleri korkunç sahneler, sadece şahsî suçluluk korkusu veya işgalcilere hizmetçilikle izah edilemez. Bu görüntüler, dünyaya, Müslüman bir halkın genç nesillerinin İslam adına kurulan ve kurulacak olan hükûmet sistemlerinden kaçtığı şeklinde sunuluyor..
Bu görüntülerin dünyaya verdiği kanaati bertaraf etmek, herkesten çok Tâlibân'ın sorumluluğundadır.
(NOT: Ağabeyimin ebediyet yolculuğuna çıkması münasebetiyle birkaç gündür Samsun ve civarındayım. Bu münasebetle bizzat gelerek veya telefon ve diğer iletişim araçlarıyla ulaşan herkese teşekkür ediyorum.)
Kaynak / Star Gazetesi